Siyah Tüy...
Vitrinde, ofisin arka bölümünde, kaldırımda, koltuğumun arkasında, köpeklerden kaçarken çıktığı erik ağacında, çağırdığımda koşa koşa geldiği çatılarda, şerefsizlerin bolca oturduğu apartmanın bahçesinde, kaçak olarak girdiği dolapta, tüpçünün kamyonunun altında, oradan çıkıp bana doğru koşuşunda, sağ elimin üzerinde, boğazımın altında, sol gözümün altında, sol elimin orta parmağında, kısacası hayatımda, bana neler bıraktığının farkında olmadan ölüşünde...
Ben şimdi bunca anılarıyla nasıl yaşayacağım ve nasıl eski yaşantıma döneceğim? Halbuki hâlâ koltuğumun altına girişini ve oradan orospuca bana bakışını, sapsarı gözlerini kırpışışını bekliyor gibiyim. Sığamadım. Sanıyorum her an koltuğumun arkasına sıçrayacak orada mırıldanacak beni patileriyle itekleyip akşama kadar tabure mahkumu yapacak, koltuğumda yayılacak sırt üstü dönüp göbüşünü yavrularını sevdirecek....
Uzaklara çok mu uzaklara gitti?
Kardeşi girip girip çıkıyıor. Yemeğini yemiyor ya da az yiyor. Bana usulca mırıldanıyor. Çenesini çeneme dokunduruyor. Nemli burnunun ıslaklığı hiç geçmiyor.
Evet insanların ölümü de dahil, hayatımıza bir şekilde sızan ve sızmakla kalmayıp kendilerini bizlere sevdiren hayvanların da bir gün bir an çıkıp gitmesi felaket üzücü...