Sonbahar
İlk defa düşüşüm değil bu, kuyulara. Kendi isteğimle, kendi adımlarımla gittiğim de oldu. Bazen çok kısa sürdü o düşüşler. Bazense asır gibi... Her hatam ölümcül yaralar açarken gözlerimde, birer adım daha attım o kara sessizliğe. Bir adım ve bir adım daha... Bir anda buldum kendimi karanlıkta.
İlk defa çıkmıyorum ben bu kuyudan. Tırnaklarımla kazıya kazıya acılarımı, çıktım aydınlıklara. Bir saniye önce hıçkıra hıçkıra ağlayan insanın, bir saniye sonra kahkahalarla gülmesi kadar densiz, dengesizdi kuyulara gel-gitlerim. Ve bir anda çıktım o tutarsız anlardan.
İlk değildi o hıçkıra hıçkıra ağlayışlarım. Bir anda boğulur gibi, hiç mi yutmadım mutsuzluğumu? İçi kan ağlayan ama maskesiyle herkesi güldüren bir palyaçonun kimliğini çalıvermiştim. Zaman zaman çıkarıp izliyorum çaldığım o kimliği.
Ve zannedilen her şeyin aksi kadar basit aslında yaşamak. Her aldığım karar düşürebilir beni kuyuya ya da bir anda zirvede bulabilirim kendimi. Bütün gözyaşlarının arkası kahkaha olmayabilir ya da kahkahaların arkası gözyaşı...
Yani aslında sadece sonbahar kadar karman çorman yüreğim.