Sonsuzluk

Ben bir şeyleri sonsuz istedim. Batan güneş, göz kırpan yıldız, bulutların arkasına gizlenip oyununu oynayan ay...
Hiçbiri beni tatmin etmedi. Gözlerimi uzaklara diktim, göğün maviliklerine, denizin en derinlerine...
Biraz daha ortaladım bakışlarımı. Dağların dorukları... Yok, o da olmaz ki!
Bu beğenmemezliğin adı şımarıklık mı yoksa... "Yoksa"mı bile bulamadım. O kalemin ucundan, nazlı nazlı kâğıda süzülen harfler, kelimeler, cümleler bile sonsuz değil. Onlar bile bazen beni yarı yolda bırakabiliyor.
Oturuyorum çocukluğumun karşısına; elimde çayım... Uzanıp hatıralara tutunuyorum. Az biraz avutsun diye beni. Gözümdeki resimler yarım yamalak... Başı da sonu da belli değil üstelik. Anlıyorum, ondan da hayır yok bana.
Çeviriyorum yüzümü ondan. Sırtımı dönüyorum. Dönüyorum yüzümü geleceğime. Ne kadar da sisli dört yanım! Anlıyorum, her an sonu gelebilir onun. Güvenmek anlamsız.
Hem yaşayacağım şeyler acı tatlı, savruk, acımasız... Zamana dayanmak da neyin nesiymiş? Uyanıyorum uykumdan. Oturup düşünüyorum uzun uzun. Hatta bir kere de düşüncemi düşünüyorum. Ne kadar da uzun, ne kadar da karanlık, ne kadar da çekici yaşadığım anım.
Tamam, diyorum. Sonsuzluk bu olsa gerek. Ben onu ararken, meğer o benimleymiş.
Fazla söze ne hacet! Sonsuzluk, hoş geldin...

31 Mart 2011 1-2 dakika 32 denemesi var.
Yorumlar