Sorgulanan Niçinler
Neresinden başlayayım bilmiyorum ki, neresinden; özlemlerin, bekleyişlerin, hasretlerin buğulanan demlikteki dem gibi, demlenmeye bırakıldığı gurbet gecelerinin, yanaklara düşen yorgunluğunu.. bazen soğukları, sıcak tutan yorganlar gibi üzerimize almamız gerektiğini, daha nicelerine, dinlerler umuduyla anlatayım ki...biter bir gün diyerek, takvimde gün be gün kopardığımız gurbetten habersiz yaprakları mı suçlayalım, beklenen bu olamaz değil mi...
Ben de öyle düşünmüştüm zaten.. ki onlar da koparıldıklarında, 364 diğer günden, birilerinin hışımlı koparmalarıyla ayrılmıyorlar mı sanki... işte hayat böyle gider, hiç kimse için bunun işleyişini durdurmak şöyle dursun, milim dahi oynatmanın mümkün olmadığını nasıl söylesem ki...
Üzülmeyin be, sanki tek gözleri buğulanan bizler miyiz ki... değil, değil elbet... çok var, dünyayı gurbet çantalarının sardığına inanıp, mazideki çocukluk günlerini iki kat renklendirerek hayal edenler.
Biliriz ki, geçmiş de o kadar renkli geçmemiştir tabii ki, ama kişiler, maziyi paklaştırmayı, pastel boyalarıyla sıvazlamayı nedense çok severler... sevsinler; zaten ben de onlardan biri olduğum için, yalnızlığın, tek odalarda ayaklarımı kendi vücuduma katlayarak geçirdiğim günlerimin hatırasını güçlendirerek, daha bir rahat ve umutla yaşıyorum.
Siz de, eğer ki mutsuz, umutsuz, bitkin hissediyor ve çıkar bir yol bulamıyorsanız, öncelikle sizi yaratana yürekten, ama öyle bir içten gelerek bağlanın ki, sizi ferahlatıcı iklimiyle kucaklasın...
Bir de içteki kirlenen, kömürleşen duyguların, göz pınarlarındaki kevser damlalarıyla yıkanması, ümitsizliğin yalınayak sizden uzaklaşması için tek seçenektir...
Umutsuzluğun devriyeyi gezdiği sökün eden bir gece pınarından, duyması ihtimal dışı olan bütün yüreklere selam olsun...