Sosyal Çürüme
Kaçırmak üzere olduğu bir şeyi son anda yakalayan insanların telaşı var üzerimde. Eksik bir sevinç gibi görülse de kıl payı yakalanan şeylerin dünyalarca mutluluk kattığını bir trene, otobüse son saniyede binenler ya da trafikte ucu ucuna yeşil ışığa yakalananlar bilir en iyi.
Son saniyede de olsa insanlığı da yakalayacağımıza dair bir umut hala var içimde yorgun bir umut olsa da...
İçimdeki naneler kuruyordu sulamadığım için. Nane bol suyu sever bilirsiniz. İçimizdeki yeşillik solarsa sadece insanlığımız değil, dünya da solacaktı biliyorduk. Halden taze nane, maydanoz, dere, tere otu ne kadar yeşillik varsa almaya çalışıyorduk. Salata olsun diye mi sadece hayır? Hepimizin ihtiyaç duyduğu güven, huzur ve umudu yeşilde arıyorduk. Bunu doğayı çok sevenler daha iyi anlayacaktır. Bitkilerle, toprakla ve çiçeklerle dost olanlar en çok da.
Dıştan içe doğru aksın diye yeşilin huzuru nane saplarını suya koymaya alışıyordu ellerim. Yeşil kıyafetler seçiyordum her gün biraz daha. Güneşi görmüşsem doğaya koşuyordum bisikletimi alıp. Yeşil yeşil hep yeşil. Yemyeşildi deniz ve gökyüzü. Umudu bile bağrına basmayı başarmıştı bir şekilde toprak üzerinde yeşerttiği bitkilerle...
Elimle, dilimle ve kalbimle düzeltmediğim, düzeltemediğim bütün kötülükler için hınçla çeviriyordum bisikletimin pedallerini. Eğer yürürsek, koşarsak yollar bizimdi. Savunmayı bilirsek ülkemiz bizimdi. Ve yine kendimizi kollarsak benliğimiz bize aitti. Üzerimize geçirilen beden elbisemiz, nasıl çizik yara berelere maruz kalıyorsa elbisemizi vestiyere asıp kendimize bakınca kötülüğün kara gölgesi altında üşüdüğümüzü de fark ederiz. Dünyanın bitti gittiye getirdiği planları, insanların tutku haline getirdiği toprak ya da benlik hırsları adı şu ya da bu ne olursa olsun masumiyetimizi alıp götürüyordu her gün bizden azar azar. Bazen bir kötülük yapmasak bile sadece seyirci olmak bile içimizdeki yeşili kurutuyordu gün be gün...
Benim bildiğim hakiki yeşillik toprakta çürür ve yeniden büyür. Ya içimizdeki yeşillik plastikse o zaman da sosyal çürüme dediğimiz şey zehirli bir sarmaşık gibi saracak / sarmakta hepimizi. Yeşile uyanmak kendini güncellemeyi gerektiriyordu. Benim dünyamda yeşilin kapsama alanı çok genişti ayrıca. Masum olan, zulme uğrayan her şey yeşildi. Mesela bebekler, çocuklar, hayvanlar ve içinde hakiki yeşillik taşıyan bütün insanlar. Börtü böceği sarmalayan doğa en üstünde bir çatı gibi...Benim dünyamda savaşlar çoktu. Yok desem sizin dünyanıza ayıp etmiş olurdum. Savaş olmayan dünya mı var diyecektiniz belki -yok- deseydim.
Bir cevaba muhtaçsa bütün sorular
Ne için savaştığınıza bağlı derdim o zaman ben de
ne için ya da kimin için.
Savaşı yeşil için olanlara selam olsun. Yeşili sadece doğa sananlara değil bu sözüm, sözüm içindeki doğal yeşilliği hala saklayanlara. İşte yeşil için savaşmaya değer o zaman.
Bu arada siz doğayı hala yeşil mi sanıyorsunuz diyerek bitireyim yeşile olan sevdamı? Büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin yemyeşil gözlerinden. Aaaa olmadı şimdi. Denedim denedim denemeden yorulmadım. Bu bir mektup mu şiir mi, sesleniş mi, tartışma mı anlamadım?
Trafikteki yeşil ışıkla ötelere açılan yeşil ışık arasında incecik bir yoldayım. Bir umut var hala içimde kendime bile anlatamadığım. En azından içimdeki umudu yazmayı denedim diyeyim. Yeşil için umudu kovaladım sizinle. Kelimelerim Beyaz Saray' daki kanlı planları unut diyor. Dünya Sarayının sahibi olmasa ben kelimeleri bile unutmak istiyorum da neyse.
Bir dahaki sefere de içinde kurtların olduğu çürük bir sosyallik faydalı mı bunu tartışalım istiyorum. Sosyal çürüme tartıda hafif gelir mi gelmez mi ayrıca? Ve benliğimiz bu çürümeyi nasıl kaldırıyor?
Vesselam...
Sosyal çürüme had safhada şu anda. Bu durum dahada kötüleşecek gibi ileride korkarımki... Kuşak çatışması dediğimiz olay evlatlar ile aramızı açıyor. Her şey her insani ilişki artık genellikle çıkarlar üzerine şekilleniyor. Bu da iyi insanların sayısını azalttığı gibi onların davranışlarını da olumsuz yönde etkiliyor. Zengin ülkelerin fakirler üzerinde ki egemenliği ve tahakkümü bilmedikten sonra dünyada savaşlarda yokluklarda yoksulluklarda bitmez. Fakir zaten yetinmeyi biliyor ama zenginden biraz paylaşmayı becerebilseydi her şey çok farklı ve güzel Hakkın rızasınada uygun olacak. Kutlarım yürekten Şulecan...
Ben de topyekün çürümeyi anlatan bir şiir ekleyecektim ki yazınızı gördüm.Güzel bir tevafuk oldu.Yapmaya güzelleştirmeye bir türlü eli gitmeyen insan, bozmaya ve yıkmaya gelince çok hoyrat davranıyor.Sonuç ise ortada, her yer her şey toz duman.Selametle.