Söyleşi 1

Kim nerede, nasıl, ne yapmış? Yahu bana ne. Senin beni böyle miskinleştirmenin, uyuşturmanın altında yatan sebep ne sen bana onu söyle? Neymiş Efendim bir yumurta kırmak bile sanat olmuş. Daha neler? Sen kabuğuyla at tavaya öyleyse yumurtaları. Bir yumurtayı kırmak bu kadar mı zor ya da bu kadar mı tembeliz dostlar, karar sizin. Sağ-sol reklamlarla bezenmiş, televizyonda eğitici birkaç programın dışında koca bir propaganda, olay fotoculuk, işe yaramayan boşa meşgaleler.
Şimdi eski Yeşilçam sinemalarını nasıl da arar olduk. Defalarca izlediğimiz, bir Kemal Sunal mizacını, 'yine izlesem' diyen ne çok insan var. Adamın susuşunda, gülüşünde, oynadığı karakterlerde; deli, cahil, züğürt, saf... Aslında kimin akıllı, kimin daha zengin olduğunu vurgulayan o ders verici, etkileyici öğretim nerede? Şimdi tek çıkar eğlenmek veya dünyalık azık mı oldu? _Yok, kardeşim ben kazandığım paraya bakarım. Şu filmi biraz daha uzatayım millet ağlasın orada, hani bağlandılar ya. Romanın kılıfını da değiştireyim ne de olsa yazarı meçhulde. İzlemeye de meraklı çok insan var, bana da eğlence: şunu öldüreyim, şu şunu aldatsın, bu acılarla kadın daha da güçlensin falan da filan.


İki perdelik olmasına rağmen asırlık kalan ve ne zahmetlerle kurulan sahnelere tanık olmadım belki ama hep duydum bu asaletin varlığını. Birçok siyah-beyaz sinemada onlarla ağladım anlarla güldüm. Ve sonunda kendime muhakkak bir pay çıkardım. Neden yine öyle olmasın? Türk sinemasının ünlü sanatçılarından; Filiz Akın, Fatma Girik, Edison, Cüneyt Arkın, Gülşen Bubikoğlu, Necla Nazır, Metin Akpınar, Zeki Alaysa, Kadir İnanır, Türkan Şoray... Hatırlasanıza ne değerli eserlerle evimize konuk oldular. Kendimizi izlemedik mi onlarla? Bazen bizi ağlatmadılar mı? Yazar arkada, yönetmen bulutla her macerada koşmadılar mı? Bizim kameramızla çektiler, günlük simülasyonlarımızı.

Şimdi kalmış birileri Amerika sinemalarının tembel, tekrarlayıcı aslında ne kadar da monoton olan şehir hayatının kopyasını bize çıplakça sunuyor. Bari İngilizce olsa da altına Türkçe tercümesini koysalar. En azından durmadan tekrarladıkları: 'Geldim'. Bir daha 'hey ben geldim, karşısındaki umursamaz ve bir daha: _'geldim dedim Corcie'. İyi geldiysen geldin. Bunu papağan gibi tekrarlamanın ne anlamı var. Zaten seyirci geldiğini görmüyor mu sahnede? I come, desen ve sonra tercüme etsen... Biz de izlemiyor değiliz hani. Amerika'da şehir hayatı ne kadar sıkıcı olabilir ki düşüncesiyle.


İçeriye biri girer; biraz uykulu, yorgun, oraya buraya çarpmaya başlar. Ben yorgunum, uykuluyum, sakarım demesine gerek var mı bu adamın? Yok elbette, o görsel öyle tatmin edicidir ki dilsiz bir kahraman boşa konuşan kuştan iyidir. Kuş, geri kafalı, aynı kelimelerle düşünme kapasitesinin yoksunluğunu vurgulayan, tembelleştiren, insanları monoton bir hayata terk eden yobazın tekidir. Kuşun seviyesine inmeye ne gerek var?


Biraz olsun düşündürmeli insanı bir yapıt, değer katmalı, öğretmeli. Kendiliğin farkına vardırmalı. 'Sen var ya kâinatta değer biçilmiş en pahalı elmaslardan, kristallerden, altınlardan daha kıymetli bir şeye sahipsin. Bu seni özel kılıyor ve yüceltiyor. Peki, sen bunun ne kadar farkındasın?

30 Mayıs 2010 2-3 dakika 5 denemesi var.
Yorumlar