Spekülatif Düşünme Sendromu
Belli bir bilginin değerlendirilmesiyle başlar düşünme; fikirler üretilmeye başlar; yargılar düşmeye görsün peşi sıra, düşünmenin birçok çıktılar sunduğunu da gözleriz. Ancak mevcut bilgilerin bir kısmını değerlendirme dışı bıraktığımızda, diğer düşüncelerin başka dünyalarda süregiden, alternatif evrenlere mahsus gibicesine, çelişik olduklarına bile hükmederiz.
?Yorulmaya karşı direnç düşüklüğü sendromu' olabilir bu anlatımın son noktası belki de.. Yani yorulma, yapılan düşünme eylemiyle gerçekleştirilen ve belli bir zaman sonunda da enerjinin / bilginin tükenmesiyle ilgili olan bir süreç ise, düşünmenin nerede bırakıldığı, yarım yamalak bir düşünmeye yol açıp açmadığı önemli olur, esas incelenecek odak da burasıdır. Bu durumda, daha ilerisinin zor (güç boşluğu), yahut bir bilgi boşluğu olduğunu varsayıp, düşünmeyi yarıda kesmektir işin özü.
Bununla bağlantılı olarak verilen 'düşünmeye karşı direnç düşüklüğü sendromu''; ?erken yorulma'nın bir sonucu olarak gerçekleşen, aslında düşünmenin beslendiği aynı ?bilgi boşluğu'ndan kaynaklan bir ?hipo (düşük düzeyli) düşünme'dir. Yani düşünme, düşünmemeye karar vermişliğin değil, düşünmeyi sürdürecek bilgi iskeletinin yokluğundandır.
Fizikteki bulguların verilerine göre düşünmenin sürdürüldüğü varsayılacağı gibi (Newton, Einstein), bulguların tersine yorumlanmasının da söz konusu olduğu görülür (Darwin, Leibnitz). Çünkü fizik, görülmeyen öteyi araştırır; güncel sorunlarla uğraşmayı da uygulamalı (pozitif, kanıtlayıcı) bilimlere, sosyolojiye bırakır.
Bilgi; düşünmeye yol açan ve hipotez kurmayı sağlayan her şeydir. Bilgi; 'bilinmeyenin negatif ölçüsü' olarak tanımlanıyorsa, bilinmeyenin üzerine söylenmiş her şeyi bilgi olarak değerlendirmeliyiz.
Kavramlara yükseltgendiğinde, zaten ?spekülatif düşünce' kurgusal olarak mümkün görülür. Düşünme gibi soyut bir ortamda, bilginin fizikî temellerinden söz etmeye gerek var mıdır? Çünkü evreni, ?görünen' + ?görünmeyen' iki farklı biçim / olgu olarak ele almamız gerektiği, hâlihazır bulgulardan da destek görmektedir zaten. Düşünme de böylece, fiziğin bulguladığı eşiklerle sınırlandırılamaz; düşünme kesintiye zaten uğratılamaz. Çünkü düşünme, asla sınır tanımaz; bilgi boşluğu' sendromu varsa, ?saçma çıktılar' ile sonuçlanan bir sürece dönüşür. Bilinen toplum kuralları, aksi gösterilmedikçe entropi (bozunum; bilgi boşluğunun artması yoluyla) değişirler, bir yenisi gelinceye dek sapkınlıklarının bilincinde olmazlar.
Doğrulanabilirlik; hipotez veya kuramsal aşamayı geçenler için söz konusudur; kanıtlandığında yaşam için somut değerlere dönüştürülür. Oysa kanıtların soyut / bazen de öznel kaldığı durumlar için doğrulanabilirlik; düşünce aşamasında gerekli değildir. Çünkü düşünme zaten, doğrulanabilirliği araştırmakta olduğundan, bilgi boşluğu' gerekçesini ileri sürerek düşünmeyi kesemezsiniz.
Öte yandan hiçbir düşünür, pâdişâh yahut vezirlerin yaptığına benzer olarak, diğerini düşünme ürünü olmayan sıfatlarla eşleştirmez. Çünkü aslolan, düşünürlerin değil, düşüncelerin çarpışması, çelişkilerin de çatışmalarla safdışı bırakılmasıdır.
Düşünmek, masada olur, satranç gibidir; akıl makinesinde bilginin öğütülmesi gerekir. Asla sinsice gerçekleşmez; belli bir amaç uğruna yapan simsarlarınsa, güdümlü çabaları fark edilir, misyonerlik yahut karşıtı dejenerasyon olarak değerlendirilir. Bu nedenle, hijyen düşünürlerin çekinmesi gereken herhangi bir etken söz konusu olamaz.
Çok şükür ki, inanç komisyoncusu değiliz.. Belki de hiç birimiz öyle değilizdir; çünkü biz, bilgilerin tümüyle değerlendirilip değerlendirilmediğine dayalı tarafların değerlendirmelerini izliyoruz habire. İkili sistemin çatışan savaşçıları gibi; biri propaganda başlatırsa, ardından diğeri çıkıyor meydâne, yağlı güreş gibi.. Atıyor boyunduruğu, künde için çabalıyor, ama nâfile! Çünkü bu dünyada, ötekini görmek mümkün olmayacak; görmeden saldıracaklar, görmeden savunacaksın! İşte en zor olanı da bu; görünmeyen üzerinde görüyormuş gibi bir savaş!
Kanıtlamayı uman bir bilimadamı, tüm bilgileri içselleştirip bütünlemeye çabalayan öteki âlim; tüm uğraşlar bir tek nokta içindir: "kimiz, nereden geldik, nereye gidilecek?" Ancak bazı menzili farklı düşünürlere göre; diğer türler gibi davranmalıyız; ilk ve son noktayı düşünmeksizin, ten ile idare etmeliyiz.. Bazılarına göre de, kişisel kaynaklı yazıtlara göre, geliş ve gidiş amacı zaten bellidir.. İnanç komisyoncusu ise, inanç üzerine akıl oyunları oynar, birilerine din pazarlar, belki de gerçek olmayanı, gerçek gösterip çıkar umandır; belki de doğru olanı, yalan diye pazarlayan.
Bilginin kapsamına ve düşünmenin hangi düzeydeki bilgilere göre gerçekleştirileceğine ilişkin görüşler elbette çoğuldur. Bunların tartışılması, belki de yakın bir gelecekte tek noktaya odaklanmayacaktır. Ancak insanoğlu, bireysel yaşamı boyunca bunu irdeleme ve sentezlemeden vazgeçmeyecek; sürecin sonunda da bir yargı edinmeden, bedenini terk etmeyecektir.
yorumcuları teşvik etmek üzere, ortaya bir tanesini koyalım: 😭
yine onurlandırdınız sabık şiirciyi.. şiir alıp satıyorduk işte, komisyoncu gibi sanki! ud83eudd20
biraz daha sentezleme işine girdim; bir füzyon patlattım; soyut + somut = soymut denklemini bile kurdum! sorun ama, ni'ye yaptım? 😊
çünkü bazı düşünürler, somuta odaklanıp, somutun temellerini arıyordu, bazıları ise soyutun içinden somutu yorumlamaya çalışıyordu. oysa ikisi birden, bir sentezin 'görünen' ve 'görünmeyen' yüzleri değil miydi? fiziki olanlar, gaybın bir fonksiyonu olursa; hangisini, diğerinden ayırabilirsiniz ki? 😌
elbette ki gaybın, içi boş atomların yahut alt parçacıkların oluşturduğu bir kümenin veya beyhı»deliğin bir fonksiyonu olduğunu deme cesaretini hiç kimse gösteremezdi. 😤
somutun soyutu uydurması mümkün ise de, uydurmanın, uydururken sapıtmanın da kaynağı yine işin özünden, tek noktadan doğabilirdi. 🙄
soyutun uydurulmaksızın öngöülrmesi ise; birçok yaşanan olay ve yazıtla sabittir aslında: hem Tevrat aslında ve Barnaba İncili'nde sonraki elçinin bildirilmesi, hem de Veysel Kârâni gibi gerçek bir kişinin elçiyi zamanından önce bildirmesi, .. gibi. 😙
selamla. ud83cudfbb😅
''İnsan düşünen bir hayvandır'' demişler ya ben ''İnsan düşünen bir canlıdır''tanımlamasını daha kayda değer buluyorum. Bilgi üzerine yapılan açıklama da not edilmesi gereken bir önemli veri doğrusu. Yazdığınız yazının çok üst düzey bir yazı olduğu kanaatini sürdürmekteyim ta başından beri. Aslında düşünceleri üreten de insan ve beyni olduğuna göre de hali hazırda her yönden de bakarsak insanların (olumlu-olumsuz) düşünceleridir çarpışan. Bir toplumun bir ideolojiyi körü körüne benimseyip totaliter bir diktatörün peşinden gözü kapalı gitmesi, o düşünce veya ideolojinin doğruluğunu kanıtlamaz. Kırklı yıllarda ki Nasyonal Sosyalist Alman rejimini buna örnek olarak verebiliriz. İnanç komisyonculuğu zor bir durum, mutlaka bunun içinde bir takım belli çıkarlarda vardır derinliğine inceleyecek olursak, her ne kadar bu komisyonculuğa yeltenenler kabul etmesede. Güzel ve zihin açıcı da denebilir bir yazı çıkmış ortaya. Kendinize has bir tarzınız ve çizginiz var bu da ayrıcalıklı yapıyor yazılarınızı. Tebrikler diyelim gönülden Orhan bey...👍😙👍
'günün denemesi' seçimi için çok teşekkürler efendim.. ud83eudd20
elimizden geldiğince, düşünme ortamına dalma ve katkı verme çabasına yönelikti paylaşımımız..
nicelerine, selamla. Orhanti.
Ahmet Bey,
efendim, çok çok teşekkürler, katkı verici yorumunuz için..
elbette ki tarz, bir fikri açıklama ve onu tüm yönleriyle inceleyip değer biçme için yapılan herşey olmalıdır. bir fikrin üzerine söylenenlerin çarpıcılığı ise, onun çevresindeki atlıkarıncaların gerçekliğini ortaya çıkarabilme yetkinliğine bağlıdır.
tüm yönlerin içerilmeye çalışıldığı bu yazı, elbette sonrakiler için bir başlangıçtan öteye gidemez. sonrakileri üretebilirse, örneğin sizi düşündürebilirse; yeterince ötededir, değil mi? gelişiniz, şahsımı umutlandırmış, sizlerin de katkı vereceğini duyumsatmıştır dimağıma..
nice paylaşıma, selamla.