Stratejik Hareketlerde Yanılgı
Ledün ilminde çoğu insan kör ve bilgisizdir. Bunu desteklemek için de Mesnevi'de bulunan ?Karanlıktaki fil' adlı hikâyeyi hatırlatalım:
Hintliler halka göstermek amacıyla geceleğin bir fil getirdiler. İnsanlar fili çok merak ettikleri için hemen içeriye girdiler ama karanlık olduğu için fili ancak elleriyle yoklayabildiler. Birinin eli hortumuna ilişti ve dedi 'Bu hayvan koca bir oluğa benzer'. Ötekinin eli kulağına vardı ve dedi ki 'Hayır, bu hayvan koca bir yelpazeye benzer'. bacağına dokunan kişi ise 'Hayır, bu bir sütune benzeyen varlıktır'. Filin sırtına çıkan ise, 'Geniş bir tahta benzeyen bir hayvandır bu' dedi. Herkes kendisinin his ettiği gibi fili algıladı. Fakat eğer ellerinde bir lamba olsaydı hepsi de gerçeği görebilirdi. İşte bu maddi akıl (aklı cüz) de öyle aldatıcıdır. On sekizinci beytinde Mevlana şöyle der:
Derneyabıd hal-i puhta hiç ham
Pes suhan kuta bayıd vessalam .
(Eren kişinin halinden ham olan anlamaz, Öyle ise, sözü kısa kesmek gerek, vesselam).
( kaynak: Mevlana'nın Mesnevisine Boyutsal Bir Bakış.)
Bu bilgilerle beraber yaşam akışımızın en hareketli zamanları olan gençliği hiç kimse unutamaz. Tamamen yeni gelişen bir dünyaya giriştir gençlik. Ne yaparsa yapsın "gençlik "der geçeriz. Gençlik hiç geçmez, hiç bitmez. Hangi yaşta olursak olalım gençliğimizde ektiğimiz bir çok tohumun meyvesini alırız. Fidan diktiysek ağaç olur.
Bazen canım hiçbir şey yazmak istemez. İçimdeki o coşkulu genci ararım . O sıralarda şevkle yazıp kaybettiğim şiirlerimin bir kaç dizesini, okulda yazdığım kompozisyonlarımın, ödev olarak yazdığım hikayelerimin ardından aldığım notlarımın sevincini hatırlarım. Şimdi bu notları hayat öğretmeni veriyor.
Hayat insana her an kötü davranışların bedelini ödetir. Öncelikle istatiksel olarak anket yapılsa ilk olarak insanın nefret ettiği kötü alışkanlık yalandır. Oysa hepimiz bir çok defa yalan söylemişizdir. Yalan günlük yaşamımızda çoğu kez karşımızdaki insanın yapısının kaldıramayacağı gerçekliklerden doğar. Bilinç düzeyi, kültürel yapısı, yaşam koşulları muhatap olduğumuz çok kişi için bize yalan söyleme zorunluluğu içerisinde bulundurur. Örneğin annemizi kırmak , üzmek istemeyiz. meraklı bir gözle baktığı zaman; yaşadığımız hayattaki karşılaştığımız zorlukları bilmesini istemeyiz ve doğal olarak "iyiyim" diye geçiştiririz. İş yerine geç kaldığımızda bizi geç bırakan sebepleri uzun uzadıya anlatmak o an için sıkıcıdır" trafik sıkışıktı" vs deriz.Buraya kadar her şey normal. Çoğu kişi akşamları eve gittiğinde yatağına yattığında ya da yalnız bir odaya çekildiğinde o gün yaşadığı her olayı sentezleyerek içsel olarak kendini gözaltına almış olur. Kendi farkındalığını yaşamak, içsel olarak içsel samimiyete ve niyete bağlı olarak kendini yaşamaktır.
Yaşama, alışkanlıklarımızla, emeklerimizin karşılığında edindiklerimizle, duygu, istek ve ihtiyaçlarımızla, bağlıyızdır. Bir gün karşımıza duygu yoğunluğu hissettiren bir insan , yada olay çıkar. Kementi hemen atar ve onu sınırlarımız içerisine alırız.Onunla bağlar kurar iletişimizi geliştirme çabaları gösteririz.Bütün bunları düşüncelerimizin yarattığı imajinasyonlarla yaparız. Bunlar zamanla hayallere dönüşse de gerçekçi bir tavır takınarak bunları realiteye oturttururuz. Bu noktada iki şey olabilir; birisi düşündüğümüz ve imajine ettiğimiz her şey sadece kendi potansiyelimizdeki geniş dünyanın yarattığı mükemmelliklerdir. Karşımızdaki kişi veya olay daha dardır ve biz o kadar o olay ve kişiyle bütünleşmişizdir ki kendi sınırlarımızı daraltmış ve nerdeyse kendimizi unutmuşuzdur. Bu da karşımızdaki kişiye veya olaya bizim hakkımızda değişik yargılar yapma hakkını vermiş olmamıza neden olur.
ikincisi ise yaşamdan aldığımız pörtföyler ve dersler gerçek anlamda içsel olarak bizi olgunlaştırdığı için yaşam deneyimlerimiz bizi yeni olay ve kişilerde yanılmaz bir realiteye sokar. Ancak hayatın yüksek notunu olgun bir ruhla , hiçbir insanı ayırt etmeden yaşamın karşımıza çıkardığı rol arkadaşları olarak sevme başarısını gösterdiğimizde alırız. Alçak gönüllü, mütevazı verici oluruz ama suistimal edilmemeyi öğrenmiş olarak.
Tanıdığım bir arkadaşım bir kişiyi çok seviyordu.Gayet içi dışı bir , şeffaf bir insandı. Hiçbir karşılık beklemeden sevdiği bu kişi bu sevgiden hoşlanıyordu. Güzel bir sohbet, paylaşılan bir çok eşsiz duygular sadece sohbet ortamında ikisine de çok güzel anlar yaşatıyor ve dostluklarını pekiştiriyordu. Sonra birisi kendini ulaşılmaz olarak görmeye başladı. Çünkü bir çok düşündüğü engelleri karşısındaki insan için dezavantaj olan yüksek değerdeki avantajlar haline getirilmişti. Ortada bir tek taraflı aşk vardı.platonik bir aşka razı olan tarafsa bu durumun dile getirilmesinden rahatsızlık duyarak , bütün sadakatine rağmen hayatında başka bir insanın varlığından söz edince ipler koptu.Taraflardan biri , devamlı bu iletişimi zorluyor kendisindeki tüm ihtişamı sergileyerek bir erkek tavus kuşu gibi renklerini ortaya çıkarıyor, diğeri ise onun tesiriyle her geçen gün biraz daha bu büyüde hayallerine boyun eğiyordu. İki tarafta arkadaşlıklarına başladıkları yerdeki benliklerini unutmuştu. Bir taraf karşısındaki kişiye devamlı yakınlığını, dostluğunu, güvenini aşılıyor, diğer tarafta bu aşılamadan dolayı içsel bir tutkuya kapılarak bağlanıyordu.Sonra ister istemez kopuş, manevi çöküş, iki taraflı yanlış anlama, yanlış algılama ve sonuç olarak o güne kadar tanıdıkları bütün duygu ve birbirleri hakkındaki düşüncelerde yanıldıkları yanılgısı.
Bu yüzden her insanın duyguları karanlıktaki fil gibidir.Karşımızdaki insanı tanımak için önce kendimizi tanımak zorundayız. Yoksa hayat devamlı aynı PERDE OYUNUNU karşımıza çıkararak devamlı kaybettiğimizi düşünmemize sebep olur.YALNIZLIK duygusu her ne kadar çekici gelse de korkutucudur. Çünkü ölüm yalnızlıktır.
sevgiler