Su İtleri
Çocukluğumda yaz tatillerim Akçakışla Köyü’nde geçti. Kırsal hayatı ve köy yaşamını tüm yönleriyle çok iyi bilirim. Aynı zamanda, köy odalarında dile getirilen sözlü anlatım geleneğini ve Anadolu halk edebiyatını yakından tanırım.
Bizler küçükken, köyümüzün içerisinden geçen ve yörede "Öz" adı verilen (Orta Asya Türkçe’sindeki, akarsu anlamına gelen "Öğüz" kelimesinin farklı bir söylenişi olduğunu yıllar sonra öğrendiğim,) Kaldırak Irmağı’nda oynar ve yüzerdik. Irmağın suyu o zamanlar boldu.
Bazı akşam üzerleri bir çocuk bağırması duyulurdu: "Su itleri geldiiiii!..." Bunu duyan biz çocuklar da su itlerini izlemek için ırmağın kenarına koşardık.
Eve dönünce babaannem kendi kendine söylenirdi: "Eskiden su itleri Öz’ün içinde hoplaşırlardı. Şimdi çoluk çocuk, su itleri geldi diye seviniyor da izlemeye gidiyor; gördük diye seviniyor. Su itleri de kayboldu..." Babannem hem haklı idi hem de yanılıyordu. Haklıydı, çünkü: Su itleri onun gençlik yıllarına kıyasla gerçekten kaybolmuşlardı. Yanılıyordu; çünkü daha bütünüyle yitip gitmemişlerdi. Peki şimdi durum ne? Ben su itlerini izlemeye giden ve onları gören son neslin bir ferdi olarak kaldım. Şimdi köy çocuklarına "Su iti"ni sorduğunuzda şaşkın şaşkın bakıyorlar yüzünüze... Tanımıyorlar o hayvanı. Varlığından bile habersizler. Çünkü yok oldular bu sevimli hayvanlar; belki de çok az kalan nüfusları ile insan elinin değmediği sınırlı alanlara çekildiler.
Öz’e kirli atık sular bağlandı bir zamanlar. Basit bir ağla bir gecede çekilen balığın 3 evi doyurduğu sularda balık kalmadı. Su da kalmadı ya... (Belki abartıyorum ama o koca ırmak bir dere kadar ufaldı.) Köyden kente hızlı göç sadece belki de bu konuda fayda sağladı da, insanların köyleri boşaltmasıyla birlikte ırmaklar yeniden toparladı kendisini.
Ben ise "Su iti"nin aslında "Su samuru" olduğunu 15 yıl sonra öğrendim.
Ne istedi insanoğlu bu zavallı hayvanlardan? Su itlerinden ne istedik? Ben cevabı bilmiyorum.
***
Anadolu sözlü anlatım geleneğini yakından tanıdım kendi köyümüzde ve çevre köylerde... Eskiden kış günlerinde, köy topluluğunun ortak malı olan köy odalarında ocağın etrafında günlerce, hatta haftalarca süren masalsı öyküler anlatılırdı. Bunlar teknolojinin henüz gelişmemiş olduğu dönemlerde dizi filmlerin, arkası yarınların yerini tutardı. Ben, çocukluk yıllarımda bu sözlü anlatım geleneğinin son örneklerine tanık olma fırsatını yakaladım.
Kaldırak Irmağı ve orada yaşayan su itleri (su samurları) için ve de tıpkı onlar gibi doğal yaşamın bir parçası olan ve yitip giden Anadolu sözlü anlatım geleneği için yapılabilecek birşeyler varsa yardımcı olabilmek adına elimden geleni yapmaya çalışıyorum.
Çünkü doğayı kaybetmek, geleceğimizi kaybetmek demektir.
Sözlü geleneği unutmak demek edebiyatın bir ayağının aksaması demektir.
Eserlerimi yazarken hep bu anlayışla yaklaştım.
Hoş geldiniz yazım diliniz çok güzel keşke su itlerinin bir resmini de paylaşsaydınız bizimle ne güzel olurdu :)