Suçname
Güneş dağın ardında bir suçlu gibi kayboluyor.. Dev kara bulutlar entarilerini giymiş uzun bir uykuya dalmaya hazırlanıyor .Dünya Mevlana misali ,batıdan doğuya aşk'ına kavuşurcasına kendini sürüklüyor. Ardına takılan bazı bulutların üst kenarlarını kızıla boyayan solgun ışık adeta göğü peşinden sürüklüyor. Her sürükleniş ardına koca bir toz yığını ve çığlık bırakıyor.
Yeryüzünde her insanın aşkınlık ya da içkinlik yoluyla kendine varan, kendi içinde bir dünya var eden ve o dünyada suçlu olmanın ardına takılan insan kalabalıklarıyla dolu. Ama eğer Tanrı'nın sözü her çağda geçerliyse suçun da sonu yoktur. Oysa Tanrı insanı cezalandırmak için onu her çağda özgür bıraktı. Kişi babadan kalan suçunun yok olup gitmediğini , cezası çekilmiş olsa bile, o suçun çocuğa miras kalacağını söyleyebiliriz. Tıpkı bugün hayatta olan bizlere Adem ve Havva'nın suçunun miras kalması gibi.
Üstümüzü arşınlayan gök yüzü ve ayaklarımızın altındaki toprak, sayısız suçun ve çığlığın birer tanığıdır. Hani yokluğun bu denli var olduğu, lakin varlığın yoklukta kaybolduğu anlarda bile, suça ya da suçluya bakmazken insan ,yokluğa bakmayı tercih etti.. Şimdi her insan kendi tanrısını memnun etmek için yeryüzünde onca mabet dikti ve suçunu göz yaşıyla harçlayıp her tuğlanın altına tek tek yerleştirdi. Kat kat dikilen ve çoğaldıkça çoğalan mabetler ,insanın katlanan suçlarının göstergesi ve itirafı gibiydi artık. Burada Tanrıların tek görevdeşliği yapmak ve bozmak, -bağlamak ve çözmek-,yaratmak ve yok etmek-. İnsan kendisini bu sözler arasında suç ve suçlu kovalamakla görevli sanarak hem günah hem de sevap sahibi olduğuna inanıyor. Şimdi insana düşen görev onu var edene ulaşana kadar suç işlemek ve o uğurda körleşmektir. Bir an olsun gözlerini açmak istemeyen insan, belkide Arafı geçmek isterken gözlerini açma gereği duyacak. Ama geç mi kalır onu da sadece Tanrı bilir.
Suçnamemizin bundan önce ki sanat eserlerinden ve bundan sonraki sanat yapıtlarında ne kadar uzun olabileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. İnsan var oldukça ve onu sırtında taşıyan dünya bizi misafir ettiği sürece bu handa suç ve suçlu en samimi dostumuz kalacak. Ve yazılacak bütün eserlerde en uzun cümleler onlara ayrılacak.
Çok şey söyledik hayatımıza giren suç ve suçlular için. Lakin hayata yön veren sıradan iyilikleri hep az andık ya da tümden gözden kaçırdık .Belkide onları hep tesadüfe yorduk. Ama bu da bize bütün iyiliklerin tesadüf olmadığını, hayatın anlamı için, insan için ilk cümle ve son cümle iyilikten ibarettir gerçeğini asla unutturmamalı. Suç ,attan düşen insan mı yoksa düşen at mı misali ...Sanırım hala at üstünde düşmeden ,hayatta insanla...
Ve suç, tek başına işlenen bir günah değildir...
Hayat iyiliknamelerle dolsun !
İnanmak güzel elbette de neye ne kadar ve ne derece doğru olduğunu tespit etmedikden sonra bir anlam ifade etmesi çok zor akıl ne için yaratıldı biz neler için kullanıyoruz cahiliz kısacası
okumak yerine körü körüne dinlemek daha kolay işimize geliyor
Kutlarım Can bey