Sus / a / mak
En münferit eylem susmak. Ucu yok, bucağı yok, sanırsın anlayanı yok. İçine dalıp kendini susmakta kaybedince anlarsın; susarak da anlaşılacağını. Hatta çoğu karma hata susarak pay edilir zamana. Ne kadar çok susarsan o kadar çok haklısın zannedersin; yine bir kandırmaca...
Hayattaki en münferit eylem susmak. Böyle içine içine; susamış gibi bir susmak. Ne kadar çok içersen o kadar susuz hissedersin ya; onun gibi. Yorulmak itemi, cesaret nakli, pay edilen yanlış zamanın doğru şiddeti...
Susmak. Öylece bir devrim. En çok yapabildiğim en az anlaşılır hissedildiğim... konuşarak da anlaşamıyor ki çoğu zaman insan; hangi harften başlasa mütereddit hadiseler acaba yumağı kalıyor. En çok susmaya alıştırılmışım; susarak sevmeye ve susuz kalıp sevmek tövbesine borç takıp kahretmeye. Takibi dünden hazır bir arsızken hem de.
Yazdıklarım susacaklarımın kırık bir matarası; susadıkça konuşmaya, döke döke üstüme, içiyorum. Bugün de dağlar benden ayrı bir duman havası...
Peki, sustum arsız gönlün kıyısına vuran yanlış tabelanın yanlış yoldan çevirmeli yalnızlık otostopçusu... Arabana alınmam, üstüme de alınmam.
Susmak çığlığı sanki ahtapot misali dört koldan sarılır ve bir merhaba der. Hoş geldin çığlık; belli ki sen de susamışsın. Sen, iç gönlümden; karşıki derede boğulunca beni anlarsın