Tabu Totem Ve Put 2
Bu gibi tavan ve taban arasında dolaşmalı alanlanma; buyurmanın gücünü, temsilen taşımaktı. Söz gelimi 'Yüce Türk Milleti adına' diye başlayan hüküm cümleleri, böylesi bir dayanakla meşrulaşma idi. Totem algının oluşma temel düzlemi, böylece yeniden halk adına oluşla, açıklığa kavuşmuştur.
Totem algısı, tabu anlayışındaki kişi ve kişinin öznesine dek olan algılarıyla sosyal güç baskısının çoklaşan algılarının birleşmeleriyle 'tekleşen buyurma yaptırım gücü' idiler. Bu insanın olayları; yalınlaştırarak, basite indirerek anlaması kuralına da uygun bir edimleşişti. Giderek insanların tüm olay ve süreçleri inanaçtı mantıkla anlar olmalarının da temeli, böylelikle fark edilmeden atılmıştı.
Sosyal birlik dönemi, belli bir anlaması olan yapılanmadır. Olayları yalınlaştırarak anlar. Yalınaşılan bu nokta, kişiye emir cümlesi ile seslenir. Yalınlaşan noktanın da kendisine buyuran seslenmesi; çoklu algıyı tek bir gücün buyurması olan totem güçtü. Bu tekil algı, ittifaklar dönemiyle, tekrar her biri etniğin ayrı ayrı olan totemiyle çoklaşmaya başladı. M.Ö'ki 1200 lerden itibaren de, tekleşti.
Yani tekleşen süreçle mananın tekleşmeli algısı, inanç olarak halk içinde kaldı. Mananın yönetme gücü, toplum da güncel ilişkilere göre danışılarak söyleşilmeye başlandı. Totem güç tabandan tepeye çıkmıştı. Şimdi gücün paylaşımı olaraktan, tepeden tabana doğru kaydı. Sivil örgütlenmeler içinde ağ yapılı, karşılıklı etkileşmeli söyleşme noktalarına dönüştü. Tavanda; yasama, yürütme, yargı gibi güçler ayrılığının bir koordinasyonu olarak ortaya çıktı. Altta sivil örgütlenmelerin yönetimlerine dek katılımcı reaksiyonuna dönüştü.
Totem, öncelikle ittifak birliklerinin, totemdi yönetme gücünü; ittifaka katılan her bir ikili totem aitlerin ittifak koalisyonunu ve sırayla yönetmesi ilkesini buyurdu. Böylece çoklu totem yönetimli ikizleşen idare algısı ortaya çıktı. Çift yüzlü İsimmud, iki başlı kartal gibi semboller bu ikizleşmenin birer ikonudurlar. Her bir kral, kendi yönetimini yıllık ya da altı aylık süre sonunda devralıyordu.
Baş olma dönemleri boyunca krallar totem gücü icra ettiler. Yani kral, totemi vekaleten seslendirdi. Yönetimin söylemlerini totem söylüyordu! Yönetimin günlük insani tecrübeleri de totemden gelen yeni buyruk olacakla meşrulaşıyordu. Açıkçası meşruiyetlik, her bir etnik kral ve kraliçenin meşru buyurmasına dönüştü. Tekil totem algılar, sosyal ve toplumsal yapı içinde, yavaş yavaş parçalandı.
Bunlar, olgunlaşılarak atılan adımlardı. Yapı, yöneten yönetilen dirençleşmesi ile yavaş yavaş somut bilincini oluşuyordu. Parçalanan yönetim ilişkilerinin her biri kendi başına demokratikçe olan ve her biri kendisine özgü 'alanlanan, hak olan güç' durumlarının mücadelesi olmaya başlamıştı.
Her alanlı güç, nesnel ve öznel potansiyel bir güçtür. İnanca dek yönetimin saraydan tapınağa doğru itilmesi ilen de, diğer bir güç olan; tapınağın halk için meşruiyet kaynağı olmasına değin süreci belirdi. Yönetimin halk ve toplum meşruiyet eşme ayagı da ikizleşmişti. Böylece tapınak ve saray otoritesi ile yönetimin buyurması da çoğalmaya başlamıştı. Ama sınırlar belirsizdi. Birbiri ile çatıştı. Tek tanrılı dinler yönetimin ayrışmasını birleştirerek teokratik eğemenlikli yaptılar.
Giderek saray danışmanları; saray toplantı divan heyeti; saray yargı makamları; senato ve meclisler, meşveret kurulları gibi oluşmalar, hep meşruiyetin somut, cari kaynağı olmaya başlamıştı. Böylece totem algı plural (çokluk) hal almıştı. Süreç, tekilliklerin farklı zaman zeminlerine dek kendi araç ve koşulları içinde nicelenişleriyle (fraktallerle) çoklaşmasını öngörüyordu.
Her zaman ve zeminin kendisine özgü düzlem süreci, kendi süreçleri sonuna doğru bu çoklaşmanın (fraktal kırılmaların) tekrardan bir tekil eşmesini ortaya kordu. Totem yapı gökten gelmemişti. İnsanın, çevre tarafından güdülmesi vardı. Ve insanların sağlayışlarının karşılanmasındaki duygular çatışması vardı. Çatışan duyguların giriştiği bir anlamalar aktı olan, mana algısı ile sosyal birliğin basınç gücü vardı. İşte bu mana algısı ile sosyal birligin baskıcı güçleri, totemin somut kaynağıdır.
Bu tekleşen ve çoklaşan yapılar insanlığın, hiçbir zaman; eski düzlemlerinin, düzeydi tekillik ve tikellikleri olan bir durumları değildiler. Zaman ve zemin aşamasının getirdiği girişmeler ortamın, tekleşsede çoklaşsada, kendisine özgü, zamane ortam devinmeleriydiler.
Başlangıçta çeşitlilik ittifakların doğurduğu bir yapılanma idi. Teklik bu yapılanmaların çatışmacı baskısından birlik kardeşlik bilincini çıkarma idi. Değilse bu çeşitlilik, insanlığın etnik yapılarını tekleştirerek, toplumları ortaya çıkarmasından sonra da tekrar toplumlar içinde etnik özellikler üzerinden, serbest eşmeleri gibi anlamak, hiç mi hiç değildir. Başlangıcın çeşitliği yapının tekleşen süreci içinde nicelenişlerin çoklaşan bir çelişkili birliğidir. Yani yapının korunan bir sürecidir.
Gelecek zaman içinde, eski olanın, korunan minimal kullanılan bir süreç, eskinin aynısı oluşla kullanılmaz. Yararsızdır. Çünkü girişecek etkileşim çevresi yoktur. Pluralci (çoklu) yapı ve mantık, ittifaki seçme ayıklama ilkesine denk düşmüş, bir zorunlu seçilim ve girişmedir. Ama şimdiki yapılanma içinde etnik çokluğun girişeceği bir çevresel faktörleri yoktur. Söz gelimi şimdiki aidiyet, etnikti olmayıp, sınıf bilinci üzerinde birleşmelerledir. Dünya aidetliği üzerinden birleşmelerlendir.
Çünkü ne zaman, ne zemin; etnik düzlemi destekler ve etnik düzlemin sürmesine izin verir değildir. Artık mağara devri koşulları ve mağara devri özellikleri ve mağara devri çevre şartları etkiyenlerine dönülemezdi. Bir etnik boyun, iyi ve hızlı koşarak tavşan yakalar olmasının kıymeti harbiye ifade eder bir cevre koşulları artık kalmamıştı!
Tabu, insanın başlangıç yaşamlarından beri, kendi gözlem ve kendi anlamalarının pekinliğine (sağlam bilgi oluşuna) değin gözlem ve olayların hep o şekilde tekrarlanır olmasının bir algısıdır. Söz gelimi Güneş hep yaklaşık aynı yerde doğuyordu. Yine Güneş yaklaşık hep aynı noktada batıyordu. Tabu olmanın kaynağı, insan gözlem ve deneye dayalı bilgisinin değişmezlikti saklatımla saygınlaşışlar içinde olmasıdır.
Ya da bir zamanlar kendisinin, ana takibi yaptığı süreci ona hepten bir savunma, korunma, beslenme gibi tekrarlanan süreçler olarak dönmesidir. Buna bağlı grup aidiyetliği, sosyal birlik aidiyetliği de yavrunun ana takibine benzer, aynı tekrarlanır sonuçları hep veriyordu. Bu olay ve sonuçların bıkıp usanmadan değişmeden hep aynı şekilde görülür olması, bu tür eylem tutum ve edimlerin haz elem durumlu kriterine göre, tabu kılınması, söz konusu olabilmişti.
Sürecek
Kendi döngüsünde, zamanı için doğruluğu, tekrarlı ,bilgi ve duyusal algı değişmezliğine bağlı olarak oluşmuş tabuların etnik yapıda totemi doğurması, totemin güç odaklarını doğurması , gücün kullanımı ve bilgi ve duyguların yenilenmesi sürecinde çeşitlenmesi, ardından kimi zaman gerçekliğinin yanlış algı ve bilgiye dayandığı için ya da daha farklı totemlerin tabulaşmış sözcülüğünün baskınlığı karşısında yıkılıp ve ya revizyona uğrayıp ve ya koalisyona zorlanması hiç bitmeyen bir süreçtir.
Kendini zamana karşı değişmezliğe endeksleyen tabuların totemleri sanıyorum putlarının arkasına sığınarak sadece bu büyük dalganın gücünün karşısında eninde sonunda putlarıyla birlikte yokolacağını fark edememektedirler.Ancak gördüğüm odur ki yokolanın boşluğu ne yazık ki yeni bilinçlerin güce taparlığı ile farklılaşarak yada yeni putunu yaratıp totemin önderliğinde tabuları çoğalttıkça çoğaltmakta.
Tüm toplumsal yaşamın etik ve yasa bağlamında kurallarının insan bilinciyle nasıl başlayıp geliştiğinin ve evriminin hikayesini anlamak açısından teşekkürler Bayram Hocam...Saygımla