Tanrıyı Birazda Vicdanımızda Arayalım
Vuku bulan Tanrısızlık. Oysa insanoğlu Tanrıyı ararken vicdanını esir etmiş. Halbuki esir ettiği vicdan, insanın aradığı Tanrı değil mi? Nasıl ki Tanrı, kullarına tarafsız ve eşit ise, vicdanımızda aynen Tanrı gibi adil olmalıdır. Bence vicdanın; dili, dini, rengi, olmamalıdır. Şayet, benim gibi düşünmeyen, benim ırkımdan, dinimden rengimden olmayana merhamet etmiyorsa vicdan, sandıklara kilitlenmiş, vicdan diyenlere, dilenenlere Kafdağı gösterilmiş; haber salın denilince de Anka kuşu görevlendirilmiş. Ey Kafdağı ,haber götüren Anka kuşun nerede? Sadece benden ise o zaman salıveriliyorsa, o vicdan, ne samimi ne de inandırıcıdır. Hadi hep beraber Filistin için yas tutalım. Hatta bütün bu hain insanlara beddua edelim. Lakin her ölümün ardından gelen çığlık, düştüğü yeri yakacaktır; bana ve size yine buğulu pencereden bakmak düşecektir.
Güç size ağlamayı emrediyor, güç sizin itaat etmenizi istiyor, güç Tanrıları hiçe sayıyor. Güçte kendi vicdanını, kendi diline, dinine, rengine ve coğrafyasına kullanıyor. Yani bu güç ,bir zamanlar kimde ise,o gücün esaretini maalesef yaşamaktan kendini kurtaramıyor. Biz o kadar Tanrı yarattık ki vicdanlarda, acaba şimdi o Tanrıların gazabına mi uğruyoruz ?
Her gününü bir önceki gününe satmak, kaybettiğin vicdanı bulup azarlamak, kendini başkasında arayıp, kendinle dalga geçmek, vicdanla aklını yan yana getirirken kalbini sürgün etmek, kime ne kazandıracak?
Ezilmek, doğruları zindanlarda öldürmek, gerçekleri toprak altında çürütmek...Dünya bir görüntü haline geldikçe, gerçekler o görüntülerde nasılda yalanlanıyor...Hani dünya bir köy haline gelecek kadar küçülüyor yaa, işte doğrularda yalanlar karşısında maalesef kayboluyor...Hani derler yaa köyün dedikodusu yalanı çok olur...Yalanlarla yaşayan bir toplum haline geldik. Yalanlardan çok ,yalancılara güvendik.
Hani sırtımıza yüklenen onca yalanı bile bile gündüzleri taşırken, geceleri bir demircinin tavında Tanrının ateşiyle dövmeye kalktığımızda, asıl yalanları, gerçek doğrulara terk edeceğiz. Belki o zaman, Tanrının bir kulu bir yanı olacağız...
Ve belki de ondan önce !!!
Tanrı günahlarımızı sayarken, sevaplarımız alkış tutacak...İşte o gece yağmur yağacak, hesaplar tamamlanacak. Suyun temizlediğini sandığınız lekeler Tanrının eline bulaşacak. Ve iste o an ,sadece yağmur değil ,gökyüzünde şimşeklerde çakacak. Sence o an ,Tanrı vicdansız o kullarına nasıl bir gözle bakacak?
Ne demişti Hllac-ı Mansur,"Ene'l-Hak, Ene'l-Hak. İnsan ,kendi fiil ve davranışlarını görmez. Kendisinde olan fillerin, davranışların Allah'a ait olduğunu kabul eder. Bunu kabul eden kullar, kulluktan çok kendilerine kul yaratmanın peşinde. Ve o kullar ki, vicdansızlıklarını yine şeytana yükleyip, Tanrıları için bunları yaptıklarını haykıracaklar. Tanrı için, Tanrının kuluna kıymak, şeytana vicdanı peşkeş çekmek değil midir?
Akıla sormuşlar, ne çare diye...? İnsan insan diye bağırmış. İnsanı aramış. İnsani bulunca da, elleri havaya, dizleri yere alabildiğince bağırmış; vicdan vicdan !!!..diye.
Ve yine her günün sonunda, vicdan sahipleri ile vicdansızlar, maalesef aynı dünyada yaşamak zorunda kalacak.. Ölüm yolculuğu henüz daha başlamadan pek akla gelmeyen vicdan, bir tabutun içinde götürülen insan giderken'durun vicdansızlar' diye ; bağırdığında, kefene sarılı bir halde mezara konulurken 'durun vicdansızlar' diye ;bağırdığında onu sadece Tanrı duyacak. Hesap sorulmaya başlandığında ise, zavallı insan, belki de ilk önce vicdanını arayacak. Belki de o vicdan, sizde, bizde yada bir başkasındadır. Ne dersiniz ?