Taş

Donuk toprak değildir o. Bildiğimiz gibidir; o kadar da zor değildir kavranması. İşte hayatın kenarında, yamacında bizimledir. O her yerdedir. Katılaşmıştır. Öylece bekler; usanmadan, aceleye getirmeden. Birileriyle buluşma kaygısına girmeden kendi vücuduna yüklenerek oturur. Çözünür, dağılır bazen toprakla iç içedir. İçine gömülü vaziyette yılların ağırlığını benliğinde taşır. Haberimizde yoktur; ne zamandan beri kendi olmaya yeminli olduğuna dair.

Bazen küçük bir parça olarak vardır; umursamayız. Yol kenarında rastladığımızda ya ayağımızla yanaklarına doğru bir tekme vururuz ve savuşup kenara gitmesini bekleriz. Hiçbir karşı atağa geçmeden, mazlumlara özgü duruşla hareket etmesi tek dilektir. Çözünürse toprak olacaktır. Burası muhakkak ama o çözünene ve rengiyle biçimiyle sertliğiyle değişene kadar taş olmaktan ne utanır ne de çekinir. Bilir ki kendi olmaktan çıktığında bedeni hala öyle kalsa da ruhunu kaybetmiş demektir. Ve zaten değil midir ki zora sokan, yıkımlara neden olan, virajı alamayıp kaza yapmaya e azıcık suda boğulmaya neden olan da bu ödün vermelerle başlayan eziklik ve perişanlık hissiyatı değil midir.

Ne demiştik... taş... bu nasıl konudur, yazacak başka bir şey bulamadın mı diyenler de olacaktır. Bunu biliyorum; en azından bilmem gerekir. Ama en fazla tebessüm edebiliyorum. Neden mi? Elbette ki dünyamızı oluşturan kara parçasının hatırı sayılır oranda kütlesinin kayaçlardan, dağlardan oluşmasındandır. O taşlarla örülü doğal duvarları; dağları önemsemek istemiyor ve bunu bizden de bekliyor musunuz. Gerçekten yazık. Belki değer versek, hiç olarak görmesek ve onların da bir sorumluluğu ve yerine getirdikleri önemli bir görevleri olduğunu bilsek, belki de kısa zamanda çözünür kırmızımsı tepelere dönerlerdi; kim bilir.

Eker saçar yemyeşil orman oluştururduk değil mi... evet belki öyle olabilirdi... ama olsun şimdi de onlarsız yapabilir miyiz ki; zannetmiyorum... berraklardan berrak dupduru suların envai çeşit kaynak sularının, sayısız güzellikteki kır çiçeklerinin doğum yeri, kurtuluş yeri, sığınak yerleri dağlar değil midir? Yaban hayvanlarının kıvrım kıvrım akan akarsuların nöbet bekçisi değil midir? Yani; taş, kaya dağ diyerek saf dışı olarak görüp, basit birer yığıntı olarak bilmek bizlere hiçbir artı değer kazandırmaz.

Onlarla bir biz olabilmek adına kendimizi de hiçe saymayarak aşure tadında bir gönül bağı oluşturmamız neden imkansız ve zor geliyor ki...değişimin yatağına bir selam vermenin vakti gelmedi mi....belki de geçiyordur; kim bilir.
17: 35 22/07/12

30 Temmuz 2012 2-3 dakika 38 denemesi var.
Yorumlar