Tatilden Notlar
Buraya gelirken izlenen yol, tek alternatif olan karayolu... Öyle bir yol ki... Ne zaman görsem sürekli inşaat halinde... Sanırsın, ebedi tadilatta. Altı şeritli yol, neredeyse tek şeride düşecek. Otobüsün şoförü durup 'burada araçları bırakıp yola develerle devam etmek zorundayız' diyebilirdi. Öyle, öyle... Abartmıyorum. Aslında abartmakta da bir sakınca görmüyorum.
Benim gibi şehirle bağlantısını koparması zor insanlar, tatil için şehir sınırları içinde yer alan kıyı kasabalarını seçer. Ama benim bir başka sebebim daha var. Bayramda ailemle de olabileceğim bir yerdeyim. Şile'deyim yani.
Tatil nerede yapılırsa yapılsın, pazartesi sendromundan uzaklaşıyorsun. İyi de arkadaş, pazartesi sendromu için çalışıyor olma şartı aranmıyor muydu? İşi benim gibi yazmak, çizmek, müzik yapmak olan biri için bu sendrom benden çok uzak... Ama emekçi dostlarımın bu sendromunu paylaşıyorum. Sendromunuz, sendromumdur.
Standart bir tatil... Gündüz plaj keyfi, gece de bol sohbetli gezmeler... O yüzden sana aktarabileceğim iki farklı durum var sadece.
Geçen gün plajdaki genç hanımlarda bir durum fark ettim. Hemen hemen hepsi bikinilerinin altına oldukça uzun şortlar giyip, öyle giriyordu denize. Buna verdiğim yüksek sesli tepkinin neticesinde eşim tarafından sözle tartaklandım hatta. Ve bana, senin de büyük olasılıkla aklından geçirdiğin gibi 'senin gözün nerelerde öyle arkadaş?' sorusu ekseninde dolaşan bir bakış yöneltti o an itibariyle. Ancak şezlongda uzanırken görüş alanımda o bölgeler bulunuyor, kusura bakmasın. Senin de merakını gidermiş oldum bu son cümleyle. Ayrıca bir sonraki gün bu tepkim de sonuç verdi. Tüm genç hanımlar altlarındaki uzun şortlardan vazgeçmişti. Ben de hem plaj keyfini çıkarmakta, hem de görevimi yerine getirmenin haklı gururunu yaşamaktaydım.
Şimdi gelelim diğer detaya.
Şile'de kaldığımız ev ahşap geleneksel bir evdi. Evin eski oluşu doğal olarak gece seslerini arttırıyordu. Evin dış cephesinde bulunan elektrik, doğalgaz ve su saati kutuları rüzgârla çarpıyor, gevşemiş tahtalar da gıcırdıyordu. Sesin kaynağını bildiğimden dolayı ne kadar rahat olsam da eşimin sese duyarlı iç donanımı yüzünden umursamak zorundaydım. Bu sorunu nasıl çözdüğümü merak ediyorsan, söyleyeyim. Koli bandıyla tüm çarpan kapakları, ahşap dış cephe döşemelerini itinayla bantladım. Hızımı alamayıp bütün ağaçların yapraklarını da sabitleyecektim ki zor tuttular beni. Evet, ben yaptım.
Bir tatil de işte böyle enstantanelerle, olağan tatil görüntüleri ve alışıldık anlarıyla bitmiş olacak. Az kaldı. Ve ben yeniden çalışmaya başlamak için can atıyorum.
Bu arada parantez içine bile sığmayacağını düşündüğümden son paragrafa not: İki ay ne çabalarla kaybettiğim üç kiloyu, on gün içinde geri kazanmış bulunuyorum. Bu da kazanma ve kaybetme kavramlarıyla ilgili bir paradoks... Ben bu paradoksla oyalanayım biraz.
Doğan Özcan
Günlük meşgalelerden sıyrılıp da kafayı boşaltmak güzel bir olay. Deniz olan ya da denize yakın yerlerde ki, insanlar, bizim gibi her tarafı kara parçası ile çevrili başkentte bulunanlardan daha şanslı bu konuda. Kutluyorum güzel yazını...👍
:) çok teşekkürler yorumunuz için...