Telâfi
Üşürsün
Bazen çok üşürsün
Hatta o kadar çok üşürsün ki; sırtında taşıdığın ciğerin içeride üşümekten büzüşür ve sırtını ağrıtır. İki kat yük olur bu üşümeyle birlikte ciğer sırtına...
Saatler sonra bazen günler sonra sıcağı bulursun.
Sıcağın verdiği rahatlıkla mutlu olursun, gülümseme bile yayılır yüzüne. Dakikalar sonra mutlu hissetmeye başlarsın kendini... Hatta sırtının ağrısı bile geçmektedir. Yayılırsın bulduğun en rahat köşeye, unutmaya başlarsın saatlerce önce donacak gibi ağrı çektiğini.
Halbuki geç kalmış bir sıcaklıktır bu! Hatta o kadar geç kalmıştır ki, donuyorsundur bu donmanın verdiği sıcaklıktır sadece. Geride telafisi olmayan üşüme seansları kalacaktır. Sen mutlulukla ısınıyorum zannedersin ama donuyorsundur.
Gerçekte ne kadar ısınsan da, üşüdüğün o anlara kadar götüremez hiçbir sıcaklık seni. Üşüdüğün o anların telafisi olmaz
Hatırladığında tekrar üşümeye devam edersin
***
Bazen öyle boşluklar vardır ki;
Hiç bir telafiyle örülemez, örtülemez !..
Bazen öyle gerçektir ki kabuslar, gece onları bedenine işlemekten çekinmez. Acı çektiğimizle kalır, kimseye anlatamayız. Çünkü kimse inanmaz ne rüyana ne de bedenindeki acıya. İnanmaz çünkü haklıdır, yaşamamıştır.
***
Bu kabus sırtımdan vurulduğumun rüyasıdır, gerçek kadardır sızısı. Ama kimseye anlatamam çünkü kimse kimsenin kabusunu yaşamak istemez. Üstlenmez acısını ya da paylaşmaz, paylaşamaz. Bilmediği bir şeyi paylaşmak; bilmediği bir dilde üzülmeyi öğrenmesi gerekmesi gibidir. Öğrenemez. Bilmediği bir dilde üzülemez insan.
Oysa ben uyuşmuştum, uyuşturabilmiştim kendimi, kalbimi en soğuk derin dondurucuda saklayabilmiştim günlerce, gerçekleri rüya zannedecek kadar uyuşabilmiştim, gerçeklere inanmayacak kadar fazla uyumuştum.
Telafi gibiydi kabuslar;
Onlar hep hayatımızın bir yerinde, bir eksik, bir fazlalık gibi dururlar. Unutulmaya çalışırız ama hep hatırımızdadır.
Kabuslar yaşanmış gerçeklerimizdir, sadece herkesten, tüm gözlerden uzakta yaşarız. Kimseye anlatamayız ama yaşanmıştır. Kendimiz biliriz sadece bu gerçeği, anlatsak da yeterli olmaz, çünkü gördüklerimizi anlatacak kadar yeterli değildir cümlelerimiz ve aklımızda o an geçirdiklerimiz.
Telafi; saçları olan kadının saçsız halidir. Saçsızlığın telafisi yoktur yani saçsız kaldığın o anların... Sonradan saçları uzasa da yeri dolmaz o saçsız zamanların. Hep saçsızdır kırılan bir kalp gibi telafisi yoktur. Yaşanmıştır. Telafisiz zamanlar, o anların yaşanmış olduğudur, eksikliktir.
***
Gittiğin anların da telafisi olamaz, geri gelsen de. Geri gelip; tüm o olmadığın zamanları doldurmaya çalışsan da dolmaz. Dolmayacak bir kaptır, kalp kırıktır, doldurmaya çalışsan da bir yerinden akar kan. Kanar, eksilir, eksiliriz. Bilinmedik bir acının bilinen iki tanığı oluruz, telafi etmeye çalışırken. Dolmaz geçmişte kalan boş zamanlar, dolduramayız birbirimiz olmadan geçirdiğimiz zamanları.
Kabusları silip yerlerine en süslü, en huzurlu rüyaları yerleştiremeyiz.
İstemediğimiz şeyleri yaşadığımız zamanları da hayatımızdan çıkarıp silemeyiz, temizleyemeyiz yerlere saçılan kırıkları, onlar hep bir yerlerimize batmaya ve acıtmaya devam edecektir. Telafisi yoktur geçen zamanın, yaşanılanların.
Giderken bıraktığın izlerin telafisi yoktur ve yürek acısının da tedavisi yoktur artık.
Eksildiğin anların telafisi yoktur, olmayacaktır.
Beş Mart İki Bin On Üç 16 10
"Bazen öyle boşluklar vardır ki; Hiç bir telafiyle örülemez, örtülemez !.."
Epeydir iştahım pek bir açık. Geçen sene verdiğim on iki kilonun altı kilosunu geri aldım:) Psikolojiyle çok ilgilenen bir arkadaşıma sordum: " Ben neden bu kadar çok yiyorum sence?" Bana hiç beklemediğim bir yanıt verdi: " Ruhundaki boşluğu kapatmaya çalışıyorsun."
Durdum, düşündüm bir süre. Doğru muydu acaba söylediği? Ruhtaki boşluğu hangi yiyecek doldurur, hangi somut kavram örtebiir ki!!!
Çok yere götürdü denemeniz beni, çok güzeldi Nevin Hanım...
👍