Televizyon Çocukları
Her ne kadar mazisi yarım asır olsa da, belleklerimizi ve benliklerimizi esir aldı diyebiliriz teknolojinin icadı televizyona...
İlk çıktığı yıllarda tek tük zengin evlerinde kendisine yer bulmuşken, zamanla girmediği ne ev, ne de insan havsalası kaldı...
İnsanoğlunda bulunan merak dürtüsü ve özenti takıntısı sayesinde kara kutu beklenenin de ötesinde hızlı bir şekilde kendisini kabul ettirdi ve evlerin en nadide köşesinde yer buldu...
Evet, artık televizyon hayatımızın vazgeçilmezi ve şuuraltı müktesebatımızın ise en önemli kaynağı haline gelmişti. 1970'lerin ve sonraki dönemlerin nesli televizyonsuz bir hayatı düşünemezdi ve Onların hayatında artık televizyon zorunlu bir ihtiyaçtı.
Televizyon öncesi (TÖ) ve televizyon sonrası (TS) diye insanlık hayatını iki şekilde tasnif etsek sanıyorum isabetli olur.
TÖ dönemlerde insanlar daha çok gelenek ve ananeler ile kültür ve görgülerini gelecek nesillere aktarıyorken, TS döneminde ise gelenek ve göreneklerin yerini televizyon almış ve epey de mesafe kat etmişti. Yeni nesil, ebeveyne öğrenmek amaçlı bir şeyler sormayı ve örnek almak için de kendisine ailesinden veya çevresinden bir rol model aramayı bırakmıştı. Dolayısıyla, tamamen televizyondan beslenen kitleler oluşmuş ve bunun getirdiği sonuçlardan biri de lokal farklılıkların yavaş yavaş ortadan kalkması olmuştur. TÖ dönemlerinde her ilin hatta köylerin bile kendine özgü geleneği kültürü yaşam tarzı var iken, TS döneminde bu kültürel ve yaşam farkları gitgide azalarak marjinal duruma gelmiştir.
Üzülerek kabul etmek gerekir ki, her teknolojik buluşun faydasının yanında zararı da olmuş ve olmaktadır. Eski bir deyişte ifade edildiği üzere, 'Tüfek icat oldu mertlik bozuldu' yani televizyon icat olduğundan beri aile ve sosyal bağlarda zayıflamalar başladı ve bu durum artarak devam etmektedir. TÖ dönemlerde, aile içinde kardeşler kendi aralarında ev oyunları ile zaman geçirmekte veya ebeveynin idaresinde yapılan sohbetlerle muhabbet kurulmakta idi. TS döneminde ise, bırakın kardeşler arasını eşlerin bile konuşmaz ve dertlerini dinlemez hale geldiği gözlenmektedir. Ayrıca, kara kutu renkli olduktan ve kanal sayısı arttıktan sonra, evlerde bir değil her odaya birer tane olmak üzere televizyon konulduğu, bunun neticesinde ise aile bireylerinin her birinin kendi program, dizi veya spor müsabakasını izlemek için odasına çekilmesine, uyku saatine kadarda iletişim kurulmamasına neden olunmaktadır. Çocuğun ne derdi var anne baba habersiz, eşin ne sıkıntısı var kocası bihaber ancak, hangi kanalda ne zaman ne var maşallah! herkes takipte...
İşte, tüm bunlar televizyon aygıtının zararlı yanlarıdır. Tabi ki, zararları yanında faydalı bir çok artısı vardır. Haberleşmenin sağlanması, doğru kullanıldığında insanların bilgilendirilmesi ve eğitilmesine katkısı gibi faydaları sayılabilir. Buradaki kilit kelime doğru kullanılması yani hem bireyler ve aileler tarafından televizyonun yerinde ve zamanında kullanılması, hem de yayıncıların yalnızca ticari kaygılar ile değil toplum değerlerini de gözeten yayınlar yapması kast edilmektedir. Ayrıca, Devletin de yayınların denetimi ve düzenlenmesindeki fonksiyonu gözardı edilmemelidir.
Yine, her buluş gibi televizyon da doğru ve yerinde kullanılarak nesillere faydalı hale getirilebilir. Bunun için ailelere, yayıncılara ve Devlete görevler düşmektedir.
Eğer aileler çocuklarının zihinlerinin televizyon tarafından esir alınmasını istemiyorsa, tek tip robot gibi davranış kalıplarına bürünmelerini tercih etmeyeceklerse, zaman kaybetmeden gerekli tedbirleri almak zorundalar. Yalnızca yayıncıların ve devletin insafına bırakılırsa bu iş telafisi mümkün olmayan zararlar ve kayıplar ortaya çıkarabilir. Terütaze dimağlar şiddet sarmalı filmler ve cinsel öncelikli dizilerin empoze ettiği virüsler ile zedelenir ve hasarı çok telafisi yok nesiller yetişmesine neden olunabilir. Ebeveyn çocuğun tercihine bırakmadan kendi belirlediği saatte ve kendi belirlediği yayını izlemesini telkin etmelidir. Ayrıca, bilinçaltının şekillendiği ilk iki sene bebeklerin mümkün olduğu kadar televizyondan uzak olması sağlanmalıdır. Çizgi filmler zararsız denilerek rasgele izletilmemeli, tam aksine çizgi filmlerin bazıları çocuğun karakterinin oluşmasında çok etkendir. Bu durumun da bilincinde olarak anne baba çocuğun izleyeceği çizgi filmleri de iyi araştırarak ve seçerek belirlemeli ve ona göre izlemesine imkan verilmelidir. Bu hamur çok su götüreceğinden kısaca uyarı babında değiniyor ve ailelerin dikkatli olmasını salık veriyorum.
Televizyon yayıncılarının da, reyting getirsin mantığı ile her tür yayını oto kontrole tabi tutmadan yapması da karlı ve akılcı değildir. Neden mi, çünkü yapılan yayınlarla ahlakı, karakteri bozulmuş ve değerleri enkaza dönmüş bireylerden oluşan bir toplumun bumerang gibi dönüp yayıncıların ailevi ve mali yapısına da zarar vereceği kesindir. Neticede yayıncılarında içinde yaşadığı toplumdan kendilerini soyutlamaları mümkün değildir.
Devlet de, toplumun yapı taşı ailelerin birlik ve bütünlüğünü korumakla görevli olması hasebiyle, zararlı maddelerin kullanımını engelleme gibi zararlı yayınlarında belirlenerek denetimi, gerekirse engellenmesi için gerekli müeyyideleri koymakla mükelleftir. Sansür ve kontrol dengesinin ise muhafazasında gerekli hassasiyetin gösterilmesi gerekmektedir. Eğitim ve bilgilendirme amaçlı yayınların örnek teşkil etmesi amacıyla, bu yayınların devlet eliyle yapılarak yayınlatılması temin edilmelidir. Özellikle, çocuk ve gençlerin karakterlerinin şekillenmesinde etkin olan zararlı yayınların belirlenmesi ve kaldırılması veya engellenmesi için caydırıcı işlemler yapılmalıdır. Yani isteyen istediğini izlesin beğenmeyen kapatsın gibi fasit döngüye sebep olacak saçma düşüncelere girilmemelidir. Çünkü, evlerimizin başköşesinde yerini almış ve cazip bir takım yayınlarla zihinleri esir etmiş bir aygıtın kumandasına bir parmak dokunuşu meselesini her yaştaki insanın iradesine bırakmak ne kadar doğru olur varın siz düşünün!... Anne ve babanın da evladına bir yapma, iki yapma demesi de bu durumun engeline imkan vermez. Üç maymunu oynama gibi görmeme, duymama ve konuşmama saçmalığına girmenin mantıksızlığı kendi içerisinde saklı olup, neden sağlıklı ortam oluşturma gayretine girmeyelim şıkkı ise hep zihinlerde soru işaretidir. İşte burada kast edilen sağlıklı ortamın devlet eliyle oluşturulmasının çağımızda elzem olduğu bilinmelidir. Yoksa devlet milli eğitim müfredatını istediği kadar sağlıklı ve ideal hazırlasın, televizyon aracı ile yapılan yayınlar zapturapt altına alınmadığı müddetçe boşa kürek sallanmış olur.
İşin özü; gelecek nesillerin televizyon çocuğu olmaması için yani ailelerin kontrolünden çıkmış çocuklardan teşkil edilmiş bir toplum istemiyorsak, zararın neresinden dönersek dönelim geç kalmış sayılmayız, bu sebeple hepimize düşen görevler bulunmaktadır. Bu görevler televizyonu yerinde ve doğru kullanmayı önce öğrenmek ve sonrasında öğretmektir. Temennimiz, kumanda ile bizi yöneten değil kumanda ile açılıp kapatılan bir aygıta dönüşsün televizyon...
Çok gerekli bir konuyu, çok güzel şekilde anlatmışsınız. Bu yazınız günün denemesi olsa hakkıydı diye düşünüyorum sevgiler...