Teşbih-i Beliği Yok Bu Sevdanın
Önce karanlığı yarıp geldiler usulca ve ben korkulu rüyaların ortasında karabasanları yaşarken kesilen nefesimle birlikte bir melek usulca bana 'Korkma, geçti her şey' diye sesleniyordu. Yalnızlığıma biraz daha battım bu gece, nedensizce sahipleniyordu beni suskun ruhlar, sen uzaklardan sahiplenildiğimi görünce deliye dönüyordun kendi içinde beklide yahut umurunda bile değildim aslında ben fırtınalar yaşadığını düşünüyordum. Sen sahiplenilmeyi sevmediğimi bildiğin halde beklide bir şiiri, beklide bir ruhu beklide bir şarkıyı sahipleniyordun ben diyerek, hissettikçe kaçıyordum senden uzaklaşıyordum varlığından aslında sen farkında olmadan içindeki beni kaybediyordun.
Deliydim kendinden geçercesine sahile koşan şen çocuk edalı dalgalar gibi, suskun çığlıklarımı azad ediyordum en arzulu sevişmelerimde... Sen gözlerini dikmiştin gökyüzüne bakışlarınla tehdit ediyordun ruhumu, gözlerinle yaralıyordun beni gecenin bir yarısı sözlerinle kanattığın gibi... Oysa ben sana çoktan anlatmıştım bu hayatın benim olmayan mecburiyetlerini yaşadığımı... Kıskanılmaktan nefret ettiğim kadar hiçbir şeyden nefret etmemiştim hayatımın sahnesinde yer alan kadınlarım sayesinde... Sen kendini bulunmaz hint kumaşıyla eşdeğer tutuyordun belki de o sıralar, belki de yakıştıramıyordun beni kendine o nedenle çıkmıyordun hızla dönülen köşe başlarının ardından karşıma... Önceleri 'Neden sustuğunu şimdi daha iyi anlıyorum' diyordun rüzgârla birlikte ve hiçbir şey anlamadığını gösteriyordun cinnet akşamlarının hüzünbaz savruluşlarında kaybederken ruhumu. Sayende şiirlere de küstüm. Bu saatten sonra gelsen de bir şey ifade etmiyorsun artık benim için, çünkü kağıtta duyguların ağırlığını taşıyan beyazlığın yüreğinde kirletilmiş bir bağlaç gibisin cılız kelimelerimin arasında... Ben sana susuyorum o anlar aklıma geldiğinde, içimde zamansız bir mevsim beliriyor hiç sebepsiz, üşüyorum önce sonra kar altında kalıp yanıyorum mağmaya düşmüşçesine... Üzülüyorum, sen üzmekten vazgeçmiyorsun, her seferinde bir daha yapmayacağını söylüyorsun aramıza giren vuslatsız dağlara, bir daha yapmayacağını söylüyorsun beni bir fidanın belinden kıran sert bir rüzgar gibi kırışlarının sonunda... Bir daha bana öyle davranamayacaksın, çünkü sen kendi ellerinle her davranışında öldürdün içimde büyüttüğüm seni, yapma dediklerimi yaparak... Oysa ben seni çok sevmiştim bir zamanlar.
Sende biliyordun sana ait olmayacağımı, bende biliyordum bana ait olmadan yaşayacağını ama nedense hep sevgi sözcüklerinde birbirimize ait olduğumuzu haykırdık yalan olduğunu bile bile... İhanet göz kırpıyordu aslında gerçek olmayan isimlerle aşktan alınan hesaplarda... Ne muhasebesini tutabildim ben yüreğimdeki sevdanın, ne muhasebesinden anlayan bir insan bulabildim, hani bulsaydım kesindi yüreğime saracağım, vazgeçmeleri yaşamayacağım, vazgeçmeler ustasıyım diyordu şair, bende kendimi mi bulmuştum ne o şiirlerde? Sana kaç defa dedim de söz dinlemedin, 'Can Yücel'in şiirini oku' dedim sana hayatın içinde mutlu ol diye...
*'Bağlanmayacaksın bir şeye
Öyle körü körüne
'O olmazsa yaşayamam' demeyeceksin
Demeyeceksin işte
Yaşarsın çünkü
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki
Çok sevmeyeceksin mesela
O daha az severse kırılırsın
Ve zaten genellikle o daha az sever seni
Senin O'nu sevdiğinden.
Çok sevmezsen çok acımazsın
Çok sahiplenmeyince
Çok aitte olmazsın hem
Çalıştığın binayı
Masanı, telefonunu, kartvizitini
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.'
Biliyorum yine söz dinlemeyecektin, sahiplenecek hatta yaşamak zorunda olduğum mecburiyetlerin önüne geçecektin gururuna yediremeyerek... Hayatımın tam orta yerine oturacaktın, elinde iplerin olduğunu zannederek çekecektin bir yerinden ipin, ruhumu o ipin ucuna bağlayıp beni bir çemberin içinde hapsedecektin kendince, kimselerle paylaşmayacak, sınırlar üstüne sınırlar çizecektin. Ama benim ufuklarımın bile sınırlarının olmadığını hiçbir zaman anlamak istemeyecektin. Çünkü ben seni sınırlamak için sınırlarla sevmedim, söyleyip de sınırladığımı düşündüklerinse sadece senin rahat etmen içindi. Şimdi gelsen bile bana ancak gece yarıları kafamı duvarlara vurarak yaraladığım ve senden izi kalan bir cinnet gecesinin karasıyla gelirsin ancak... Ve ben siyahı görmek istemiyorum artık... Sana inat yaşatırsan bu hayatı biliyorum ki ikimizde bir gün gelecek çok üzüleceğiz... Şu an ben hayatı çizdim ve inatlarım da yok aslında, tek derdim var benim canımın, ruhumun, hayatım dediğimin can bulması, şifa bulması... Ama sen yokluğunla, hayatının ortasında şen kahkahalar atarken, bunu anlayamazsın biliyorum, sadece bir bataklığa düşe çobandeğneği gibi ihanet saplantısına düşersin, batarsın kendi içinde günden güne hiçbir şey yokken görünürlerde. Hüsnü kuruntuların senin olsun sevgili, sen her nerdeysen öyle yaşa... Çünkü ben artık üşüyorum ama sensizliğimden, bunca sene seni bekleyip senin gelmeyişinden sanma üşümelerimi... İçimde doğduğumdan beri dinmek bilmeyen bir fırtına, bitmek bilmeyen bir kış, son bulmayan bir ayaz var... Üşümelerim çaresizliğimdendir, yanmalarım tutkumdan... Ben her ne olursa olsun bu hayatımda gözlerimi kör eden bir tutkum ol istedim mecazi anlamda ama sen gözlerimi kör ettin gerçek yaşamda... Aşkın mecaz-ı mürseli yalnızlık şimdilerde benim için... Teşbih-i beliği yok bu sevdanın... Çünkü teşbihsiz yaşıyorum çaresizliğimi ve mecburiyetlerimi... Keşke anlayabilsen beni...
BAKİ EVKARALI