Tesellisiz
Saatin belli, hiç değişmez, nasıl karnın acıkır, boşalır elin ayağın... O an sadece yemek vardır.
Sevdiğin, sevmediğin değil. Sadece yemek.
Ya da susamışsındır, dilin damağın kupkuru, nefesin kesilir, konuşamazsın, kirlisi temizi değil,
Sadece su.
Senin saatinde geldiğinde teselli yok, hayır, şer yok. Mazeret, bahane, arkasına sığınacağın hiç ama hiçbir şey yok...
Saatler seni vurunca, başkası yok, Sadece sen ve iki damla yaş... Fazlası yok...
Senin saatinde sadece sen varsın... Hüzün, acı, sıkıntı yok
Sadece sen ve boşluk... Seninle dolduramadığın, sensiz dolmayan boşluk... Etrafı kara taştan, içi kapkara ve sessiz boşluk...
Boşluklarda bile ben seninle doldum. Ama sevdana sarılmayan sevdamın acılarıyla boşluklarını doldurdum. Aç ve sefil sevdaların ezikliğiyle kayboldum...
Senin saatinde her şey hissizdir. Senin saatin sadece ve sadece öldüren sükûnlara gebedir.
Sükûnlarda kayboldum yıllarca... Gecelerin sessiz hıçkırıklıklarında saatin saplandı yüreğime ben sana hep gecelerde ağladım...
Tesellisiz saatlerin bana eşsizliğinden dem vururdu. Ben sana zaten eşsizliğinden vurgundum...