Teştlere gelesin
Çok eskidendi!
Daha “Düriye’nin güğümleri kalay” tutmadan önce, bu söz kullanılırdı mışıl mışıl olmuş mavi göz çukurları uyanmadan horozlar sabahı tellemeden… Sevmek Kaf dağının ardında mı? Ölmek niye kime neden? Sanki yaban olmuş insan suretlerinin önünden geçiyor zaman bu gün yüzü görmemiş masumiyet dile de yansımış halka deyimlerine de… Ne güzeldir sevmek eskiden çiçeği böceği kurdu kuşu daha ayaz girmemiş tenlerin girdabında kaybolursun bu samimiyet bu içtenlik Anadolu’nun desenlerinde vardır kilimlerinde yüreklerinde iklimlerinde gözden ırak olan gönülden de gider, gider turnalar bir tas umut dökülür Ser çeşmenin gözünden… O ten bir girdapta kaybolmaz adam olana…
Şimdi; deseler ki çok cahilsin be kardeşim damarlarından yağ akıyor ve egonu cebinde taşıyorsun sonra şarj edip yine kullanıyorsun… Yok derim ben o doğallığın kitabını yazdım derim beni duvarlar yozlaştırdı dilimi düşünce fakirleri oydu derim… Derim de inanana aşk olsun… Sevmek için illa ölmek mi lazım vermek için almak öğrenmek için öğretmek…
Bu cahil cühela kesimine ne verirsin boş sözlerden başka biryan olmuş ömür demlerinde kaç eder senin adamlığın kaça savrulur sünepe bir ömrün kayaçlarında…
Tenime can doluşur o bir gününü heba etmiş kelebek ölülerin de göğsüme yapışan yalnızlık duvarları için sevecen kuşların mabedi… Soyka sevmeler çoktan gitti trenden çoktan ayaz doldu ellerim… Bunlar karamsar yalnızlık düğümleri şunlar çalkantı hayatın demleri
Ölüm geçiyor duraklardan teştlere gelen başım karanlık bir bulut gibi ellerinizde…
Gömün beni şiirlere…