Totemi Anlama İçinde Animist Anlama 1
Ölüm duygusu, ittifak öncesi toplulukların da yaşanır bir konusu olmakla; elbette animist insanların kendi öznellikleri içine yansıyışlarıyla, kendi öznellikleri içinde de, kavranıyordu.
İttifaktı dönem öncesinin duygularıyla ölüm algısı içindeki bir insan, ölen kişilerinin bir ağaç, bir çalı ya da bir kayalık, bir dağ, bir taş, bir kuş, bir horoz vs. gibiden oluşla dünyaya tekrar geldiği kanısındaydı. Bu nedenle ittifak öncesi insanın çevresi, ölmüş atalarının canlarıyla doluydu.
İşte animist düşüncenin temeli bu şekilde olurla, ölen insanın don (görünüş) değiştirerekten tekrar dünyaya geldiği şeklindedir. Animist (canlıcılık) dönemden, ittifakı döneme doğru olan süreçte ölüm anlayışı da bir değişme, dönüşme olmaya başlayacaktı. Hesap verirle dirilişçi ölüm duygusu mülkçü yaşantısal akislerden yüklenmenin açık bir ifadesiydi.
Animist algı ve duygu içinde olan insanın, ölüp dirilme ve hesaba çekilme gibi soyut bir anlayışa sahip olmaları katiyetle olası dahi değildi. Animist insanımız yaşadıkları dışındaki, algılarını kurgularını ifade bile edemezdiler. Hayal gücü dahi yaşadıklarımızla ikame olup, biraz firensiz bir atbaşı oluşla öndedir.
Kendi yaşamı içinde, kendi yaşamasına göre yansıyacak ve o düşünmeyi yansıtacak bir yankı karşılığı olamadan, ölüp dirilme; hesaba çekilme gibi alınamayan hakların alınması, şeklindeki düşüncesi böylesi bir sistematiklik içeremezdi. Hesaba çekilme gibi böyle bir düşünme yansıtmaları olası değildi.
Hiç hırsızlığı, mal müsaderesi, zulmü vs. olmayan animist atamız olan animist insan; neyin hesabını verecekti? Malı, mülkü olmayan animist insan, hesaba çekilme gibi böylesi bir ulviyeti olan düşünceye nasıl varacaktı?
Zaten doğada olan her şey onun içindi. Dünya onun çevresinde dönüyordu adeta. Her şey onun iken animist insan, neyin mahsuplaşması içine girecekti? Üstelik gezdiği her yerde atalarının onu görüp, koruyup gözeten söylemleri ona yol gösteriyorken; ölmeyi bir öte dünya yaşamı olacaktan bilmiyor iken ölükte hesaba çekilmeyi bilemezdi. Bulduğu ot, yumru kökler, meyve, avladığı rast geldiği ölü leşleri totem eşleri (totem soy kardeşleri) ile beraber yiyordu.
Bu kabil kolektifçe olmayan kuralın dışındaki düşünce ve hayal pek pek var olamazdı. Kişiler, grubunu kazanmak için, grup yararına olmanın en önde olmanın görünümü içindeydi. Kolektif kurala ihaneti hani neredeyse sıfıra yakındı. Gizlide bir avı yese dahi; ' benim karnım tok, ben sizle ava gelmiyorum' diyemezdi. Grupla yeniden ava çıkıp yemek zorundaydı.
Animisti tekil bir kişinin, mal edinme; edinilen malı depolama gibi bir lüksü de yoktu. Sözün kısası; animist kişi neyin ihanetini yapacaktı? Ki hiç değilse bunun hesabını verir olsundu! Böyle bir durum zaten kişinin ilk elden lanetçi aforozudur.
Kolektifçe olana durumlara olası bir ihanet; animistin zaten aklının kıyısında bile hiç geçmeyecek, hiç bir işine yaramayacak olan bir durumdur.
Yani ölüp, hesaba çekilmek için dirilme fikri; ancak ittifakı dönem sonrasında yeşerecek ve gelişecek olan, sistematik olgulaşmanın bir yücel cimidir. Açıkçası animist dönem, mülkiyetçi olmamakla ve özel mülkün olduğu bir dönem de olmamakla; ölükle dirilip hesaba çekilme fikrini yeşertemezdi. Hesaba çekilirle sual edilme anlayışı ancak özel mal mülk ve emek gücü gaspına ilişkindirler.
Animist (sosyal birlikçi) dönemdeki insanın gücü (emeği) kişi emeği dahi değildir. Kişi gücü, ancak grup gücü içinde mütalaa olan bir gerçekleşmedirler. Grup gücünde yararlanma, Güneş'ten yararlanma gibi zorunlu durumdur. Grup yararı oluşturmak da animist için; bir ateşi sürekli yanar tutmak gibidir.
Ateşi sürekli yanar tutmak grup üyelerinin her bir katılımının, toplamsal gücü oluşla; siz sadece bu ateşe bir çalı çırpı atacaktınız. Grup gücü olmak, böylesi başka bir işti.
Kısacası özel mal, mülk edinme; haksızlık, hırsızlık yapma; gasp etme, hile yapma; harama el uzatma; zalim olup zulüm etme gibi mülkiyetçi oluşmaların tezahürünü, animistin bilmesine olanak yoktu.
Ölükle hesaba çekilme, mülkçü, köleci çelişkinin adaletçi duygusu oluşla; bunu bir animistin anlaması olası değildir.
Malı müsadere edilmiş (haksız el konmuş) bir güçsüzümüz; bu dünyada sağlanamayan kişi haklarını öte dünyada kurulan divan ile sağlayacaktı. Bu anlayış ancak, özel mülkiyetin zulmü karşısında zayıf olanın yansıyan bir anlayıştı belagattir.
Bu kabilden olur, zaman ve zemin üretim ilişkilerine denk düşen öznel gelişmeli sınıf anlayışlarımız; toplumların cari uygulamalarıyla işlerlik ve somutluk kazandılar.
Zaten toplumun bir rahatsızlık ve huzursuzluk kaynağı olan mal edinmeci efendi-köle kavgalarına dek sınıfsal düşünceler sosyal anlayışlı kültürler içinde vardı. Sosyal yapı içindeki sınıf tabanlı kültürden de esinle, bu kavgaları toplumlar; yüzeysel de olsa, bu dünyanın hesaplaşması içine aldılar.
Sürecek