Totemi Anlama İçinde Animist Anlama 2
Kısacası özel mal, mülk edinme; haksızlık, hırsızlık yapma; gasp etme, hile yapma; harama el uzatma; zalim olup zulüm etme gibi mülkiyetçi oluşmaların tezahürünü, animistin bilmesine olanak yoktu.
Ölükle hesaba çekilme, mülkçü, köleci çelişkinin adaletçi duygusu oluşla; bunu bir animistin bilmesi olası değildir.
Malı müsadere edilmiş (haksız el konmuş) bir güçsüzümüz; bu dünyada sağlanamayan kişi haklarını öte dünyada kurulan divan ile sağlayacaktı. Bu anlayış ancak, özel mülkiyetin zulmü karşısında zayıf olanın yansıyan bir anlayıştı belagattir.
Bu kabilden olur, zaman ve zemin üretim ilişkilerine denk düşen öznel gelişmeli sınıf anlayışlarımız; toplumların cari uygulamalarıyla işlerlik ve somutluk kazandılar.
Zaten toplumun bir rahatsızlık ve huzursuzluk kaynağı olan mal edinmeci efendi-köle kavgalarına dek sınıfsal düşünceler sosyal anlayışlı kültürler içinde vardı. Sosyal yapı içindeki sınıf tabanlı kültürden de esinle, bu kavgaları toplumlar; yüzeysel de olsa, bu dünyanın hesaplaşması içine aldılar.
Mal mülk edinmeden kaynaklı, mal mülk sahibi olan ezenlerle; maldan mülkten yoksun olan geniş köle çoğunluk ezilenlerin hukuku, adalet adı altında ortaya kondu. Totem toplulukların adaletsizlikleri de yoktu; adaletleri de yoktu. Sadece totem söylet imli yasa ve kuralları vardı. Ki bunlar da adalet olmayıp; yaşamın ilkeleriydi. Egoya dek olan sığlaşanların sosyal elçi düzenlenmiş ilişkileriydi.
Toplumların ortaya koydukları adalet gözetme ilkesi ister göstermelik bir sınıfsal baskıyla olsun. İster öylesine bir zorunlulukla ortaya konmuş olsundu. İsterse bu ilke iyice sulandırılmış olsundu. Adaletin cini bir kez şişede çıkmıştı. İnsanlar adalet kavramı yoluna bir kez girmiştiler.
Adalete ilişkin cari oluş, kendi diyalektik çelişkilerinden kaynaklı zorlamalarla çağlar boyunca olan ağır aksakta olsa, destanlarına konu oluşla; bu günkü uygarlık hukukuna ulaşılmıştı. Bu adaletçi anlayışın temeli, mülklü mülksüz eşitsizliğine dayalı oluşla; ibre mülklüden yana kaymıştır. Ve adalet; 'mülkün' mülkiyeti olandan yana olmanın korunma ve gözetilmesine ilişkin temelleriyle oluşmuştur.
Bu adaletin temeli zorunlu olarak mülktü. Mülkten kastımız malı mülkü olandır. Özel mülkün temeli, korunması ve kutsallığı üzerine inşa bir adalettir bu. Elbette adalet böyle kalmayıp üzerine bir yığın yansımaları da alarak karmaşık bir sarmal oluşla devinecekti. Artık adaletsiz hiçbir şey olmuyordu.
Böylece toplumlar; öldükten sonra hesaba çekilme gibi öznel olgucu, sınıfsal sosyal adalet anlayışlı anlamalarını; toplumun otoritesi içine koyup, adalet dağıtma oluşla, yasa ve kural olmanın biriken bir müktesebatlar zenginliği, yapmışlardı. Toplumun sınıfsal yasaları yanında; sosyo-öznel anlamanın dini versiyonları da sosyal yapı içinde yer yer topluma müdahale ederekten, sürüp gidiyordu.
İnsan benliği böylesi diyalektik kulvarlarda gezinişleriyle benlik süreçleri oluşmaktadır. Benlik yaşamın özü oluşla dışınızda dinamik bir açılmadır.
Benlik içte bir enerji düzenlemesi olan süreçlerden başlayıp, yine içte öznellik duyumu çevrimli oluşun yönetir, düzenler, muhakeme ederle bir üst basamağa doğru gelişmiş öznedir. Benlik bu iç süreçlerini dıştan girdilerle sağlar olmaktadır. Bu sağlanmalar benin dıştan öğrenmeli, dıştan girişmeli diyalektik bağıntısıdırlar.
Dıştaki bağıntı benliğe göre sağlanışken, içimizdeki yaşama dek olan ben; dıştaki sağlamın geciken sürecine katlanmayı ve o süreci desteklemeyi, sizin isteğiniz gibi belirmektedir. Bu isteklilik dışa bir eğilim davranışı oluşla, seçme ayıklamalı bir bilen özne olacakla aksetmektedir.
Dışta akseden bu benci seçme ayıklama eğilimi, sosyal birlikten, toplumsal yapıya dek gelmiştir. Dışa akseden içteki aynı benliğimiz; dışta üç tür özellik bağıntısı içinde yansıyabilmektedir. Birinci bağıntı sosyal bencilik. İkinci bağıntı toplumsal bencilik. Üçüncü ve asıl bencilik özel yaşam benciliği olan tekil kişi benciliğidir. İlk iki bencilik, özel benciliğe sağlasan olan düzenlenmiş avatar kalıp bağ benciliktirler.
Söz gelimi sosyal bencilik size; yediğiniz, ürettiğiniz bir şeye bakan, ağzı sulanan insan için 'göz hakkı' gibi bir öznel anlayışı sunar. Toplumsal alan değiştirilebilir emekler olgusu ile ' tarlada izi olmayanın harmanda yüzü olmaz' der. Ya da; ' emek olmadan yemek olmaz' der. Bu iki çelişik alan düşünüşü benliğimize yansır.
İki alan arası filtre bu sözleri kendi alanlarından, diğer alanlar içine geçişini tıkaçlar. Siz toplumda göz hakkı gözetmezsiniz. Toplumda emeğinizle kazanırsınız. Emeğinizi sosyal yaşam içinde tüketirken sosyal benci yansımayı siz kendi üzerinizde başkasının göz hakkı oluşla gözetirsiniz. Bu sizin dıştan öğrenmeli oluşunuzla, özel ve öznel benciliğinizin bir tasarrufu olur.
Sosyo-toplum arasındaki filtre; sosyal alanda, yurttaşlık bilincidir. Yurttaşın tarih bilincidir. Kişilerin alan bilincidir. Kişilerin sosyo-topluma katılım bilinçleridir vs. Toplumsal alan yandan halk alan yana doğru olan filtre de toplumun otorite bilincidir. Nesne öznel toplumsal yasalardır. Hükümet etme bilincidir. Toplumsal organizeliklerin duyarlılığıdır. Hele de kamusal alanın refleksti duyarlılığı ve yumuşatıcı lığıdır.
Sizin dışınızda, sizin bağdı özellik yansımanızla ve sizle oluşan ama siz olmayan; bir de toplumsal ve sosyal bencilik, vardır. Kuşkusuz ki bunlar yine kişi benciliğinize dönen, benin dış özellik bağıntılarıyla olan bencilikleridirler. Ama kişi benciliğinize dönen bencilikten, daha fazla benciliktirler. Sosyal adalet tezahürü ve toplumsal yurttaşlık gibi tanımlar, sosyo-toplumsa benlikler içinde kavranır.
Sizin dışınızda olurla sizden fazla; sizin dışınızı da kapsarlıkla, sosyal benlik ve toplumsal benlikler daha geniş çalışıp; geleceği, insanlığı tasarlayıp, düşünen; sizin dışınızda ama sizin de kendinizi bulduğunuz bir üst paydaş benliktirler. Benliğinizin, diğer benliklerle dıştan sosyo-toplum üzerinde bedenlenip; üretim yapan, paydaş olan; paydaşla özel olduğunuz bir süreçler birliği ve süreçler ayrılığı olmaktadır; sosyo-toplumsa benlikler.
23.11.2012