Tümevarım 11
Selma Hoca son bir kez daha çantasını kontrol etti. Kimlik kartı, öğretmen evi kartı, bilet tamamdı. Almayı unuttuğu bir şey yoktu. Kızının odasına girdi, yanağından öptü ve sessiz bir şekilde çıktı odadan.
'Bana bak Kayra, eminsin değil mi, uyandırmayalım mı. Sonra bana kızmasın, neden veda etmeden gittin diye.'
Kayra kapıda elinde annesinin valiziyle bekliyordu.
'Eminim anne. İnan sabaha kadar sohbet ettik. Bırak kızcağız uyusun. Hadi bu arada acele et. Uçağa geç kalacağız.'
Dışarı çıktılar. Kayra annesinin valizini bagaja koydu. Selma Hoca ön tarafa Kayra'nın yanına oturdu.
Yolculuk başladıktan beş dakika sonra Selma Hoca'nın telefonu çaldı
'Annem arıyor...'
'Benim de selamımı söyle.'
'Alo anne sen misin? Tamam evden çıktık. İki buçuk saat sonra Antalya'da olurum inşaallah. Tamam hadi babama selam söyle. Bak Kayra'nın da size selamı var.'
Kayra sormamaya kararlıydı ama daha fazla dayanamadı
'Anne sen de bilyor muydun?'
'Neyi oğlum?'
'Ahmet ile Suzan arasındaki meseleyi.'
Canı sıkılmıştı Selma Hanım'ın. Bu her halinden belliydi
'Biliyordum ama Suzan'ın bu kadar sevdiğini bilmiyordum.'
'Bana niye söylemedin anne?'
'Oğlum Suzan Ahmet ölene kadar tam olarak söylemedi ki onu sevdiğini.'
'Sen anlamış mıydın anne?.'
'Anladım ama emin olamadım.'
'Anne Allah'ını seversen şu meseleyi tam olarak bir anlatsana.'
'Neyi anlatayım oğlum. Suzan'ın hareketlerinden onu sevdiğini anladım. O gelince üstüne başına daha bir dikkat ediyor, çeşitli bahanelerle sizin yanınıza geliyordu. Ama sizin yanınıza ona pas vermiyordu da. Sen de biliyorsun orada öylece oturur sizinle maç filan seyrederdi. Ahmet de onu seviyor gibiydi sanki. Bir ara korktum. Çektim Suzan'ı uyardım.'
'Ne diye?'
'Böyle yobaz biriyle ne yaparsın dedim?'
'İyi de anne. Ben her zaman onunla beraberdim.'
'Sende de bir değişiklik görsem seni de uyarırdım. Hem aynı şey mi oğlum. Suzan'ın durumuyla seninki aynı mı?'
'Ahmet'i çok yanlış tanımışsın anne. Gül gibi çocuktu. İçki yok, sigara yok, kadınlarla düşüp kalkmaz. Şimdi sen diyeceksin ki bunlar yobazlarda da yok...'
'Demeyeceğim oğlum merak etme demeyeceğim. Ahmet'i sonradan tanıdım. Oğlum gibi de sevdim ama geç oldu işte. Ne yapayım bilmem ki. Öldü artık.'
'Doğru be anne. Yapabilecek bir şey yok artık. Suzan'a Ahmet'i unutturmaya çalışmaktan başka.'
'Ben çok uğraştım oğlum, her sabah konuşuyoruz. Biraz zamana bırakmak en iyisi galiba.'
'Haklısın anne, unut dedikçe yapacağımız tek şey hatırlatmak olacak.'
'Sen nasıl öğrendin?'
'Dün gece öğrendim.'
'Söyledi mi?'
'Söyledi anne.'
'Zavallı kızım, ne kadar da sevmiş. Ahmet'in onu sevip sevmediğini bile bilmiyor. Nedense hep onu merak ediyor. Habire bana 'O da beni seviyordu değil mi anne?' diye soruyor. Nereden bilebiliriz ki? Ölmüş birine sorabilir miyiz?'
'Dün gece onu da öğrendik anne. İnan bana Ahmet Suzan'ı öyle sevmiş ki böylesi ancak masallarda var.'
'Ne diyorsun? Nasıl anladınız oğlum?'
'Ahmet Rusya'dan geldiğinde bizim eve gelip bir hediye verdi mi?'
'Evet, sen yoktun o gün. Sonra söylemeyi de unuttuk. Suzan'a vermişti. Ne deniyordu ona. Hani böyle içiçe geçmiş kadınlar. Suzan sinirlenmişti hatta, bula bula bunu mu buldu diye. Öylece büfeye koydu. Niye sordun ki oğlum?'
'Kaç kadın vardı anne iç içe?'
'Bilmem oğlum hiç açmadım ki. Orada öylece duruyordu.'
'Suzan da saymadı tabi.'
'Nereden bileyim oğlum. Her gün Suzan'ı takip mi edeceğim? Ama meraktan çatlatma adamı Kayra. Hadi oğlum nasıl anladınız Ahmet'in onu sevdiğini?'
'O matruşkaları birer birer açtık. Altı tane kadından en içtekini atmış ve onun yerine oraya bir altın kolye koymuş.'
'Gerçekten mi?'
'Dahası da var. Kolyede yine altından bir kalp var ve üzerinde Suzan yazıyor. Adam daha nasıl anlatsın sevgisini.'
'Ne diyorsun. Dün gece mi gördünüz?'
'Dün gece anne.'
'Yıkılmıştır Suzan. Allah Allah ne kadar da duygulu bir çocukmuş. Nasıl da düşünmüş, nereden aklına getirmiş? Zavallı kızım hep kendini suçluyordur şimdi. Ne yaptı öğrenince?'
'Kolyeyi öpe öpe çarçabuk uyudu. İyi de anne kaç tane olduğunu hiç merak etmediniz mi? Ne kadar garip bir durum?'
'Ne bilelim oğlum, hiç merak etmedim.'
'İyi de anne herkes merak eder ki. Herkes bir kere sayar ki.'
Annesini havaalanına götürdü Kayra. Valizi bagaja verip bilet kontrolü yaptılar. Artık annesine bekleme salonuna gidip Antalya uçağının kalkış saatini beklemekten başka birşey kalmamıştı. Babası ağır hastalanmıştı ve bu yüzden acil olarak gitmesi gerekiyordu Selma Hocanın. Ama bu son olayı daha önce bilseydi asla gitmezdi. Gerçi yine kalmak istemişse de Kayra onu ikna etti. Suzan'la ağabeyi olarak kendisi ilgilenecekti. Zaten şu an Selma Hocanın yapabileceği bir şey de yoktu aslında. Zamana bırakacaklar ve bu zaman içerisinde bir çılgunlık yapmaya kalkarsa engel olacaklardı.
Hüseyin küçük odanın ortasına zor sığan tren yolunda oyuncak trenin gidişini büyük bir zevkle seyrediyordu. Suzan ve Kayra da onun bu keyfinden büyük bir zevk alıyorlardı. Suzan ağabeyine rica etmiş ve birlikte Hüseyin'i ziyarete gelmişlerdi. Hüseyin'e oyuncak tren ve eve de biraz meyve aldılar. Fatma Hanım'ın nasıl algılayacağını bilemedikleri için eve erzak almaktan çekinmişlerdi. Evdeki çocuğa oyuncak hediye etmeyi kimse yanlış anlayamazdı. Meyve getirmek ise zaten herkes tarafından yapılan birşeydi.
Aslında Kayra yabancı değildi bu eve. Daha önce gelmişti. Fatma Hanım ve Hüseyin de tanımışlardı zaten. Evde en genişi şu anda oturdukları oda olmak üzere iki oda ve bir küçük mutfak vardı. İki kardeş odada bulunan tek çekyata oturdular. Fatma da karşılarına bir sandalye çekti.
Suzan eve gelirken halinden dert yanan birini bulmayı beklemişti ama Fatma tam aksine gayet neşeli, durumundan memnun biriydi.
'Eee daha daha nasılsınız...' diye sordu Fatma
'Sağolasın Fatma abla sen nasılsın, Hüseyin'i iyi gördük maşallah.' dedi Kayra.
'O iyi olmasın da kim olsun. Eve sığmıyor aldığınız oyuncak. Keşke zahmet etmeseydiniz.'
'Ne zahmeti, zevk duyduk.' diye karşılık verdi Suzan.
'Hüseyin asıl zevki siz gidince alır. Komşuların çocuklarını çağırıp onlara bir güzel hava atmayı çok sever.'
Ayağa kalktı Fatma
'Ben çay suyu koyup hemen geliyorum.'
Suzan müdahale etti
'İnanın gerek yok, biz şöyle bir ziyaret edelim dedik.'
'Hiç olur mu öyle şey. Keşke geleceğinizi haber veseydiniz. Yiyecek birşeyler de hazırlardım.'
Fatma odadan çıktıktan sonra Suzan Kayra'nın kulağına
'Ne iyi ettik de geldik abi. Baksana çocuk ne kadar sevindi.'
Kayra Hüseyin'e baktı, gülümseyerek kardeşini onayladı. Ahmet konusunu hiç açmadılar, açmaya niyetleri de yoktu. Muhakkak onlar da bu konuda çok üzgündüler.
Fatma hemen geleceğini söylemişti ama aradan on beş dakika geçmesine rağmen gelmedi. Bu arada Suzan ve Kayra Hüseyin ile sohbet ettiler. Kayra ona bazı Matematik soruları sordu. İlk soru olarak 'Üç kedi üç fareyi üç günde yerse, altı kedi altı fareyi kaç günde yer?' sorusunu tercih eden Kayra birinci sınıfı yeni bitirmiş Hüseyin'in 'Af buyur.' anlamındaki bakışları karşısında 'Üç elmam var. Yedi elma daha aldım. Sonra iki tanesini yedim. Kaç elmam kaldı?' sorusuyla devam etmeyi uygun gördü.
Fatma elinde bir tepsiyle içeri geldi. Tepsinin içinde üç bardak çay ve içlerinde birer parça kek ve yeni pişirilmiş beşer adet sigara böreği olan üç sevis tabağı bulunuyordu.
Suzan
'Ama niye zahmet ettiniz. Sadece çay demiştiniz ya.' dedi.
'Ne zahmeti canım. Lafı mı olur? Kek zaten dünden kalmıştı, evde yufka da vardı beş dakikada yapıverdim sigara böreklerini. Afiyet olsun.'
O sırada kapı çalındı. Fatma kapıyı açmaya gitti. Gelen Hamdi Bey'di. Biraz erzak getirmişti. Kapıdan bırakıp hemen gitmek istemişse de gençlerin içeride olduğunu öğrenince içeri geldi. Kayra ve Suzan Hamdi Beyin elini öpmek istediler ama Hamdi Bey izin vermedi. Fatma Hamdi Beyin oturması için tek kişilik koltuk üzerindeki minderi aldı. Hamdi Bey Fatma'ya teşekkür ederek koltuğa oturdu. Fatma hemen önüne bir sehpa çekip çay getirmek üzere çıktı
'Fatma kızım çaydan başka birşey getirme bak.' diye Fatma'ya seslendikten sonra Kayra'ya dönüp
' Kayra, nasılsın yavrum?' dedi Hamdi Bey.
'Sağolun amca, Allah razı olsun. Siz nasılsınız?'
'Hamdolsun yavrum. Kızım sen nasılsın?'
'Sağolun amca.'
'Hamdi amca buyrun çayınız.'
'Ellerin dert görmesin kızım. Allah razı olsun. Allah sofranıza Halil İbrahim bereketi versin.'
Bu aradan istifadeyle Kayra Suzan'ın kulağına eğilip
'Ahmet'in dedesi Hamdi Bey.' dedi.
'Fatma kızım sen nasılsın?'
Fatma yüzünde tebessüm
'Allah'a çok şükür Hamdi amca, hiçbir sıkıntımız yok.'
'Allah hiçbir sıkıntı vermesin yavrum.'
'Amin.' dediler hep birlikte. Çaydan bir yudum alıp gençlere döndü Hamdi Bey
'Çok severim bu Fatma'yı. Her zaman böyle gülümser, hep haline şükreder.'
Çayda sesli bir yudum alıp konuşmasına devam etti.
' İnsanımızın elinden şükür ve kanaati aldılar. Ne olduysa ondan sonra oldu. İnsanlar elinde olanla yetinip daha iyisi için çaba göstereceğine çok çabuk yukarılara çıkmayı hedefliyor. Binlerce bu şekil düşünen arasında bazıları varıyor da hedefe. Sonra her tarafta bir vaveyla, bir tantana, püf. 'İşte başardı. Biz zaten demiştik başarır diye.' Ya diğerleri. Onlar elindekilerle kalıyor, ama mutsuz. Ya da onları da kaybediyorlar. Onlar da sonra Allah'a isyan ediyorlar. Sanki Allah söyledi onlara öyle yapmalarını. Halbuki Allah Kuranda bize dua öğretmiş. Ne diyor duada? 'Ey Rabbimiz, bize kaldıramayacağımız yükleri yükleme.' diyor. Camilerde yatsıdan sonra okunur hep. Bu duayı et ve sen de göre göre o kadar yükün altına girme. Elinde olanla mutlu olmasını bilse insanlar en kolay şey mutlu olmak olur. İşte kızım Fatma bunun için her zaman mutludur.'
Fatma
'Benim ne sıkıntım var ki Hamdi Amca? Allah sizlerden razı olsun, getiriyorsunuz. Gerekli olanı da fazlasını da. Allah herkese böyle güzellikler nasip etsin.'
'Dünya imtihan dünyası kızım. Allah kimini yoklukla imtihan eder, kimini varlıkla. Yoklukta olanın imtihanı sabır, varlıkta olanın imtihanı yoklukta olanı bulmak, utandırmadan, başına kakmadan vermek.'
Hamdi Bey gençlere döndü
'Kusura bakmayın yavrum, bu kadar gevezelikle boşuna başınızı ağrıttım.'
'Estağfirullah amcacığım. O nasıl söz?' dedi Suzan.
'Sizin isminiz neydi yavrum?'
'Suzan. Kayra benim abim olur.'
'Ne güzel. Çok memnun oldum yavrum. Ne kadar da güzel, ne de hanım bir kardeşin varmış Kayra oğlum.'
'Öyledir benim kardeşim.'
'Sen ne diyorsun Fatma? Şu güzelliğe bir bakar mısın? Her anne baba böyle bir kızı oğluna gelin almak istemez mi?'
'İster Hamdi Amca. Maşallah diyelim de nazar değmesin.'
Suzan biraz utandı. Gelin kısmına ise hiçbir anlam veremedi. 'Yaşlılık işte.' diye geçirdi içinden.