Tümevarım 2
Bir roman denemesi...
Sözleştikleri gün notları alıp fotokopi çektiren Kayra daha sonra da üniversiteye geldiği on gün boyunca öğle yemeğinden sonra kafeteryaya uğramış ve bu uğrayışlar sonucunda altı kez Sinem, Nurbanu ikilisiyle buluşmayı başarmıştı. On birinci gün Sinem masada yalnızdı. Yanına yaklaşan Kayra selam verince:
'Bugün Nurbanu yok. İstersen arkadaşlarınla takıl.' dedi Sinem.
'Anlayamadım.'
'Bal gibi de anladın.'
'Neyi?'
'Bak Kayra, sen beni salak mı belledin Allah aşkına. Nurbanu'ya yaklaşmak için devamlı yanımıza geldiğini anlamadığımı mı zannediyorsun? O sana çok pas vermediği için benimle konuşmalar falan.'
'Sen böyle mi düşünüyorsun?'
'Elbette. Öyle değil mi ki? Ama merak etme o da sana karşı boş değil anladığım kadarıyla.'
Doğrusu böyle bir tepki beklemiyordu Kayra. Ama bir şeyi de merak ediyordu.
'Peki madem öyle düşünüyorsun, neden bu zamana kadar tepki göstermedin? Bu durum seni rahatsız etmedi mi?'
'Yoo, neden rahatsız olayım ki.'
Gerçekten de bütün bu cümleleri söylerken zerre miktar sinir ifadesi görülmüyordu yüzünde. Buna şaşırmadı Kayra. Bu durumun sebebi çok basitti aslında. Tümevarım. Bu zamana kadar bu ikiliyle muhatap olan her erkek sırf Nurbanu'ya yanaşabilmek için sohbet etmişti Sinem'le. Kayra'da tümevarımla kanıtlanmış açık önermenin tanım kümesinin bir elemanıydı sadece.
Peki yanılıyor muydu Sinem? Gerçekten Kayra için doğru değil miydi bu önerme? O zamanlar fark etmemişti ama ilk günler için doğruydu aslında. Sinem'le arkadaş olmayı Nurbanu'ya bir şeyi ispatlamak için istemişti sonuçta. Dolayısıyla özel olan Nurbanu'ydu, Sinem değil. Peki ya şimdi?
'Sinem...'
'Efendim Kayra. Dur ben sana yardımcı olayım. Nurbanu'nun da sana karşı boş olmadığını nasıl anladım değil mi? Peki anlatıyorum. Dün bana....'
'Hayır Sinem. İnan bana onu hiç merak etmiyorum. Sana beni çılgınlar gibi sevdiğini söylemiş olsa bile önemli değil.'
Sinem çok şaşırmıştı.
'Gerçekten mi?'
'Gerçekten Sinem. Ben sadece seninle konuşmaya geldim. Yani en azından bugün senin için geldim.'
'Ne, nasıl yani? Peki neden? Bak Kayra bu oyunsa inan bana çok çirkin boyutlara gelmeye başladı. Herhalde bana aşık olduğunu filan söylemeyeceksin. Seni araştırdım. Bu zamana kadar çıktığın kızların sayısını kimse bilmiyor. Hepsinin de ortak özelliği...'
'Çok güzel olmaları değil mi? Bu doğru Sinem. Sana aşık olduğumu söyleyemem. Duygumun ismini henüz bilmiyorum. Sadece şu kadar söyleyeyim. Seninle konuşmak bana huzur veriyor. Nedenini bilmiyorum ama huzur veriyor işte.'
Sinem Kayra'ya baktı. O ilk günlerdeki kendinden emin tavırla devamlı yan gözle Nurbanu'yu tartan genç değildi kesinlikle karşısındaki kişi.
'Öyle olsun bakalım. Ben bu sefer Türk kahvesi içerim.'
Kayra ve Sinem artık neredeyse her gün buluşuyorlardı. Kayra'nın daha önce dolaştığı kızlardan farklıydı Sinem. Her zaman mesafeliydi. Bu onun yaşam felsefesi miydi yoksa yaklaşmak istediği halde bu konuda diğer kızlar kadar deneyimli değil miydi? Acaba Kayra biraz yakınlaşsa pozitif bir yanıt alabilir miydi? Kayra da hayatında ilk defa buna yeltenmeye korkuyordu.
Bir Cuma günü tarih 12 Haziran 2009 u gösteriyordu. Kayra ve Sinem öğleye yakın bir saatte bir pastanede oturuyorlardı. Artık final dönemi geldiğinden üniversiteye sınav zamanları dışında uğramıyorlardı. Hatta sınav dönemi bile bitmek üzereydi. Kayra kadayıf üzeri sade dondurma yerken Sinem karışık dondurma yemeyi tercih etmişti.
Sinem uzun zamandır kafasındaki bir soruya cevap arıyordu ve artık rahatlıkla sorabilirdi.
'Sana bir soru sorabilir miyim?' dedi Kayra'ya..
'Elbette. Matematik sorusu olmasını tercih ederim.'
'Yok matematik sorusu değil. Daha zor bir soru.'
'Ooo, bayağı iddialı bir tümce kurduğunun farkındasın değil mi? Merakla bekliyorum.'
'Bizimle konuşmaya geldiğin ilk günü hatırlıyorsun değil mi?'
'Bugün gibi.'
'O gün belliydi ki asıl niyetin notlar falan değildi. Ben o zaman Nurbanu için geldiğini zannettiğimden garipsememiştim. Yanız o gün bugündür hep benimle konuştun. Benim ilk görüşte insanı aşık edecek biri olmadığım kesin. Allah aşkına kuzum, sen o gün niye geldin yanımıza?'
'Anlatayım Sinem. Yalnız bir şartım var. Gülmeyeceğine söz vereceksin.'
'Komik bir şey mi?'
'Sen söz ver.'
'Peki söz.'
Kayra o gün Ahmet'le aralarında geçen konuşmayı aktarınca Sinem dayanamadı ve güldü. Bir yandan da pardon anlamında elini uzattı.
'Söz verdin ama.'
'Kusura bakma ama gerçekten çok komik. Neyse tamam tamam. Daha gülmüyorum. Ama çok komik.' deyip tekrar gülmeye başladı.
'Sinem ayıp oluyor ama. Biz burada sosyal bir deney yapıyoruz, senin yaptığın şeye bak.'
Sinem gülmesi geçince
'Bu arada biz de kobayların olma şerefine nail olduğumuz için şükür mü etmeliyiz beyzadem?Her neyse , Ahmet nerede peki? Niye buluşmuyorsunuz?'
'Ondan iki gün sonra bir kere daha buluştuk. Sonra nedense kayboldu ortalıktan. Üniversitede de görmedim. Süper biridir Ahmet. Aslında çok farklıyız onunla, esprilerini de çoğunlukla beğenmem ama çok severim onu. Sahi ben onun nesini beğeniyorum ki. Galiba yine aynı sebep. Onunla sohbet etmek, hatta aynı ortamda bulunmak huzur veriyor insana. Olayları hafife alır hep. Her dediğini kabul etmez ama dinler. Bazı esprileri de güzeldir bu arada.'
'Eee niye aramıyorsun o zaman? Cep numarası kayıtlı değil mi?'
'Kayıtlı elbette de şimdi mi arayayım?'
'Eveeet.'
'Peki, arayayım.'
Cep telefonunu çıkardı Kayra. Tam numaralara bakıyordu ki birden aklına bir şey geldi.
'Ama şimdi aramasam iyi olur. Bugün Cuma. Şimdi Cuma namazına gidiyordur o. Namazdan sonra ararım.'
'Sen niye gitmiyorsun?'
'Ben mi, bilmem. Gitmem mi lazım?'
'Elbette yok da hani ne bileyim...'
'Aslında Ahmet de kızar buna. 'İnsan bari bir Cuma namazı kılar' der. Hatta 'Sen benim cenaze namazıma bile gelmezsin, yanlışlıkla güneş gözlüğüyle Teşvikiye Camiine gidersin.' der Cem Yılmaz'a atıfta bulunarak. Dur o zaman. Bugün ona bir sürpriz yapayım da beraber camiye gidelim. Zaten sözüm de vardı. Yalnız sana ayıp olmasın burada böyle bırakıp gitmek.'
'Asla. Niye olsun ki? Zaten ders çalışmam lazım biraz. Pazartesi son Finalim var.'
Kadayıftan son lokmayı aldıktan sonra arkasına yaslanarak Ahmet'i aradı Kayra
'Alo, Ahmet.... Pardon yanlış oldu galiba ben Ahmet Şimşek'i aramıştım ama...'
Yanlış numara olmadığı belliydi. Çünkü Kayra telefonu özür dileyerek kapamadı. Kayra'nın ani değişen yüz ifadelerinden ortada iyi bir durum olmadığını da çok rahat anlayabilmişti Sinem.
'Nasıl? Ne zaman oldu bu? Siz babası oluyorsunuz herhalde... Dedesisiniz. Ben üniversiteden bir arkadaşıyım... Öyle mi? Başınız sağ olsun. ... Hangi mezarlıkta? Peki tekrar başınız sağ olsun.'
Ne olduğu gün gibi ortadaydı ve Kayra gerçekten yıkılmıştı.
'Dedesi ile görüştüm. Trafik kazası geçirmiş Ahmet. Yarın mezarına gidecekmiş.' diyebildi sadece.
Bir müddet daha sessiz sessiz oturdular. Kayra hesabı ödedi. Pastaneye yakın özel bir yurtta kalan Sinem'in yurduna kadar yürüdüler. Yurdun kapısında vedalaşıp ayrıldılar.