Tümevarım 3

Uzun zaman arkadaşlık yaptığı birinin o mezarlıkta olduğunu bilmek mezarlıklara uzaktan bile bakmayı sevmeyen Kayra için gerçekten zor bir durumdu. Öğle vakti dünyayı aydınlatan güneş toprak altındakileri de aydınlatabilir miydi ki? Burada yatanlardan her birinin öldükleri gün kim bilir gelecekle ilgili nasıl planları vardı?

İşte yine başlamıştı Kayra'nın devamlı kaçmaya çalıştığı düşünceler beyninden geçmeye. İşte bu yüzden mezarlığa gelmeyi hiç istememişti. Daha bir gün önce almıştı Ahmet'in ölüm haberini. Dolayısıyla haberin üzerindeki şok etkisi henüz çok tazeydi. Biraz zamana ihtiyacı vardı.

Sinem onu ayıplamış ve ikna etmişti mezara gitmesi için. Kendisi de bu zor günde Kayra'nın yanındaydı. Öğleden sonra varmışlardı mezarlığa. Kayra gece çok az uyuyabilmişti. Yol boyunca çok az konuştular Sinem'le. Mezarın başına gelince bir müddet mezara baktı Kayra. Ellerini açıp Fatiha okudu. Sonra kısık bir ses tonuyla konuşmaya başladı

'Sinem, hayatı neye benzetirim bilir misin?'

'Neye benzetirsin Kayra?'

'Siyah bir ekranda soldan sağa bir doğru boyunca kayan bir beyaz noktaya.'

Biraz durdu. Sonra kaldığı yerden devam etti

'Yolculuğu boyunca kendi geçtiği yol dahil her yer siyahtır. Bir doğru zanneder kendini oysa. Sadece bir nokta, evet sadece bir nokta vardır aslında beyaz olan. Uzunluksuz, alansız, hacimsiz. Yoktur diyemezsin, çünkü bir nokta vardır. Vardır ise asla. Ve bir müddet sonra yok olur tamamen. Zavallı nokta yokluğundan bile habersizdir. Sadece ekranda başka doğrular boyunca giden ve henüz yolculuklarını bitirmemiş olan noktalar farkına varabilirler o noktanın yokluğunun. Tabii o nokta umurlarındaysa.'

'Ölüm bir yok oluş mu ki Kayra? Nasıl konuşuyorsun öyle?'

Gülümsedi Kayra

'Biliyor musun, aynı Ahmet gibi konuştun. Dedim ya ikiniz birbirinize çok benziyorsunuz.İtiraf etmeliyim ki o yüzden seni hep kıskandım ondan. Tanıştırmaktan korktum sizi. Bir gün bizim eve gelmişti. Kim olduğunu hatırlamıyorum, ünlü biri ölmüştü. Televizyonda o haberi görünce ona da bu benzetmemi anlatmıştım. Bana şöyle bir baktı. 'Biliyor musun, sana acıyorum' dedi. Gerçekten tam bir acıma ifadesi vardı yüzünde. Ahmet'i ilk defa öyle görmüştüm. Suzan da bizimleydi. O da Ahmet'in bu haline şaşırmıştı. Neden ki? diye sordum. 'Zekanın sana ne acılar yaşattığını görüyorum da ondan' dedi. Sonra kendisi hayatı neye benzettiğini anlattı. Bir gün Antalya'ya gidince Düden suyunun elli metre yukarıdan denize boşalmasını görmüş ve çok etkilenmiş. Kendini oradan düşen bir damlaya benzetti. Uzun bir yolculuk sonrası yorulan bir damlaya. Tüm önceki damlaların vardığı ve tüm ondan sonraki damlaların varacağı sakin denize varmıştı sadece. Artık yolculuk yoktu, dostlarına kavuşmuştu.'

Sinem'e baktı. Her ikisinin de gözleri dolmuştu.

'Ne kadar da güzel açıklamış.' dedi Sinem ve devam etti

'O halde üzülme artık Kayra. Bak, dostlarına kavuştu inşallah.'

'İnşallah yavrum, inşallah.'

Sesin geldiği tarafa döndüler. Beyaz sakallı, düzgün giyinmiş, 1.60 boylarında bir ihtiyar gördüler karşılarında. Başında bir takke ve sağ elinde tesbih vardı. Yaşlılıktan olsa gerek çok yavaş yürüyordu.

'İnşallah amcacığım.' dedi Kayra.

'Ah yavrularım. Arkadaşlarını unutmamışlar, mezarını ziyaret ediyorlar. Ahmet'im her zaman çok iyi bir insan olmuştur, hep etrafındakilere iyilik yapmıştır. Herkesin gönlünü hoş tutmaya çalışmıştır.'

'Gerçekten de öyleydi. Tartışmalarda her zaman geri adım atıp ortamı sakinleştiren o olurdu. dedi Kayra. Amcacığım siz...'

'Dedesiyim yavrum. Babasının babası.'

Mezara yaklaştı Ahmet'in dedesi ve mezar taşının yanına oturarak Ahmet yazılı yeri okşamaya başladı.

'Pırlantaydı Ahmet'im pırlanta. Babasına Fatihadan ilerisini öğretememiştim. Ahmet'im kaç kez hatmetti bilmem. Vasiyet etmiştim Ahmet'ime. Ben ölünce mezarımda o parayla Yasin okuyan sahtekarlara okutmayacak, kendisi okuyacaktı. Şimdi ona Yasin okumak bana düştü.'

Sinem çoktan pes etmiş, tanımadığı Ahmet için ağlıyordu. Sonra kendini toparladı, gözyaşlarını bir peçeteyle sildi.

'Başınız sağ olsun amcacığım. Her ölüm zordur, hele genç birinin ölümü daha zordur bilirim. Ama ne mutlu size ki torununuz inançlı gitmiş. Allah makamını cennet etsin inşallah.'

Kayra da başsağlığı diledikten sonra Ahmet'in dedesi

'Kusura bakmayın yavrum. Sizin adınızı sormayı bile unuttum.'

'Benim adım Sinem amca Ahmet'le aynı üniversitede okuyorum.'

'Aynı sınıfta mısınız?'

'Hayır amcacığım ben farklı bölümdeyim. Edebiyat bölümündeyim ben. Ayrıca üniversitede ikinci senem.'

'Anlıyorum yavrum. Senin adın ne yavrum?'

'Kayra amcacığım.'

'Kayra sen misin yavrum?'

'Evet amcacığım, Ahmet bahsetti mi benden?'

'Ahmet seni çok severdi oğlum. Çok anlatırdı seni.'

'Ben de onu çok severdim amca. Gerçekten çok severdim.'

İhtiyar cebinden telefonunu çıkardı. Daha iyi görebilmek için gözlüklerini taktı. Sinem'le Kayra'nın hayret dolu bakışları arasında telefonu kurcalamaya başladı. Bir şeyler aradığı kesindi ama böyle bir anda bu davranışa anlam veremediler gençler. Bir ara Kayra Sinem'e 'Hayrola' anlamında bir bakış attı. Sinem de elleri ve dudaklarıyla 'Valla ben de anlamadım' anlamında cevap verdi. Bir müddet sonra ihtiyar telefonu Kayra'ya uzattı.

'Yavrum ben bu telefonlardan anlamıyorum pek. Evde de hep başkaları açıyor zaten. Ahmet kazadan sonra telefonuna bir şeyler konuşup kaydetmiş de onu arıyorum. Orada sana da bir şeyler demiş. Sen anlarsın bunlardan. Bir zahmet buluver be oğlum.'

Gençler çok heyecanlandı. Kayra hemen telefonu kaptı. Sinem'e de gösterecek şekilde tuttu. Kısa sürede buldular dosyayı ve dinlemeye başladılar.


Kaza geçirdim. Şu an her tarafım kan içinde ve bacaklarım sıkışmış durumda. Henüz yardıma gelen de yok. Ölme ihtimalime binaen bu kaydı yapıyorum. Anne baba, sizleri çok seviyorum. Elbette hakkınızı ödeyemem. Ödemek de mümkün değil. Her zaman benim için elinizden geleni yaptınız. Bana haklarınızı helal edin. Selim'e söz vermiştim. Eğer bir deneme sınavında ilk ona girerse ona yeni bir telefon alacağım diye. Son deneme sınavında birinci olmuş. Eğer ölürsem lütfen siz alın. Kayra! Benim zıttım ve en iyi arkadaşım. Seninle benim bu denli iyi arkadaş olmamız dünyadaki bütün zıtların anlaşabileceğine en büyük delil. Bir günlüğüm var Kayra, kimse bilmez. Hatıralarımı yazdığım ve bir günahımı gömdüğüm günlüğüm. Kitaplığımda kitapların arkasında sakladım onu. Onu alır ve okursan memnun olurum. Bu arada o gün o kafeteryada gördüğümüz kızla gezmeye başlamışsın ve biraz da tutulmuşsun galiba. Ben haklı çıktım Kayra. Sıra gecesini hatırla. İzninizle ben dua okuyarak ambulansı bekleyeceğim artık.



Kayıttaki konuşmanın sonlarına doğru kelimeler biraz acılı çıkıyordu.

'Olay nasıl olmuş amcacığım?'diye sordu Kayra.

'Şile'de yazlığa gitmişti. Ara sıra kendi başına giderdi öyle. Gece saat 12 ye doğru da dönerdi. Günlüğü de orada dolduruyordu galiba. Çünkü evde yazarken gören olmadı. Gece gelirken arabayı yol kenarında bir ağaca çarpmış. Nasıl olduğunu bilmiyoruz. Babası oraya vardığında baygın bulmuş onu. Arabayı iyi kullanırdı, pek kaza yapılacak yer de değil. Polis hızı 70 miş diyor. Yoluna bir hayvan çıktı muhakkak. Ona çarpmayayım derken oldu ne olduysa.'

'Tekrar başınız sağ olsun amca. Aslında hepimizin başı sağ olsun. Ben de en iyi arkadaşımı kaybettim.'

'Dostlar sağ olsun. Arabanız var mı yavrum.'

'Biz şuradan bir otobüsle gideriz amca.' dediler birlikte.

'Hiç olur mu öyle şey. Gelin bakayım, ben sizi gideceğiniz yere bırakayım. Siz benim torunumu görmeye gelmişsiniz. Ben sizi sırtımda taşırım.'

İhtiyarın dediklerinde samimi olduğu kesindi. O yüzden kıramadılar onu. Biraz sonra mezarlığın dışında bekleyen son model cipi ve başında bekleyen şöförü görünce Sinem hayret dolu bakışlarla baktı Kayra'ya 'Bu da kim dercesine?' . Kayra Ahmet'in varlıklı bir aileden olduğunu biliyordu ama doğrusu o da cipi beğendi. Ahmet'in dedesi ön koltuğa geçti. Gençler arka tarafta oturdular.

'Ne tarafa gidiyorsunuz yavrum?'

'Siz ne tarafa gidiyorsunuz amca?' dedi Kayra.

'Siz nereye gidiyorsanız oraya.'

'Biz Büyükçekmece'ye gidecektik.'

'Büyükçekmece'de nereye?'

'Anayolda ineriz biz amca.'

Şoför arabayı Büyükçekmece'ye doğru sürmeye başladı.

'Eee anlatın bakalım gençler, dersler nasıl gidiyor?'

'Çok şükür iyi gidiyor amca' dedi Sinem.

'Siz nerelisiniz kızım?'

'Samsun'lu.'

'Aileniz orada mı yoksa İstanbul'da mı?'

'Oradalar. Ben burada özel bir yurtta kalıyorum.'

'Babanız ne işle meşgul.'

'Babam öğretmen emeklisi.'

'Zor oluyordur İstanbul'da okutması.'

'Zor oluyor amca, gerçekten zor oluyor.'

'Pahalı mı özel yurt?'

'Aslında pahalı ama bana indirim yaptılar.'

'Burs filan alabiliyor musun bir yerlerden kızım?'

'Kredi yurtlardan aldığım burs var sadece.'

'Baban emekli maaşıyla zorlanmıyor mu kızım. Kaç kardeşsiniz?'

'İki, bir de erkek kardeşim var. O da lise birde okuyor. Babam elbette zorlanıyor amca. İşin doğrusu parayı çıkıştırmak için havaalanında taksi şoförlüğü de yapıyor şu an.'

'Anlıyorum kızım. Kayra sen Sinanoba'da oturuyordun değil mi?'

'Evet amca, Ahmet mi söyledi?'

'Bir ara bahsetmişti.'

Yolda giderken bir ara Ahmet'in dedesi cebinden bir kart çıkardı ve Kayra'ya uzattı. Kart Şimşek Tekstil genel başkanı Hamdi Şimşek'e aitti.

'Yavrum bu benim kartım. Üzerinde adres, telefon yazılı. Yarın vaktiniz var mı?'

'Evet amca dedi Kayra.'

'Yarın ben alışveriş merkezindeki mağazada olacağım. Gelebilirsen sana Ahmet'in defterini vereyim. Şu an bende.'

'Olur amcacığım. Gelmeden önce telefon açarım. Yerini tarif edersiniz'

'İyi olur yavrum. Kızım sen de müsait olur musun?'

Sinem şaşırmıştı. Bu durumun onunla ne alakası vardı ki? Ama elbette Hamdi Beye 'beni neden çağırıyorsunuz ki?' diyemezdi.

'Olurum amcacığım.'

'Gel kızım gel. Seni de beklerim. Bir çayımızı içersin.'

'Peki amcacığım.'

Hamdi Bey onlara yolda bildiği bir yerde güzel bir yemek yedirdi. Gençler Büyükçekmece'de indikten sonra Kültür Parka gittiler. Saat dört civarıydı. Semaver çayı içmek üzere göl kenarında bir çay bahçesine oturdular. Sinem daha oturmadan

'Evet Kayra bekliyorum. Ne zaman anlatacaksın?' dedi.

'Neyi?'

'Neyi olduğunu gayet iyi biliyorsun.'

'İnan bilmiyorum. Bugün o kadar çok şey oldu ki? Hamdi Beyi soracaksan seni neden çağırdığını ben de bilmiyorum.'

'Onu nereden bilebilirsin ki? Ben Ahmet'in söylediği sıra gecesinden bahsediyorum. Sıra gecesiyle benimle arkadaşlığın ne alakası var?'

'Haa... O mu? O çok özel bir konu.'

'Ama benimle ilintisi var gibi görünüyor.'

'Anlatmasam olur mu?'

'Elbette olur. Ama anlatmanı isterim.'

İşte Sinem'le bu zamana kadar beraber olduğu diğer kızlar arasındaki fark da buydu. Normalde Sinem'in Kayra'nın elini tutması, son derece şımarık bir edayla dudaklarını buruşturarak

' Ama çok istiyorum, lütfen. Yoksa beni kıracak mısın?' demesi gerekiyordu. Ha bir de sonunda gözlerini hızlı bir şekilde birkaç kez kırparsa senaryo tamamlanmış olurdu.

Aslında Sinem bu şekilde davransaydı da Kayra bu durumu normal karşılardı. Çünkü o da neticede genç bir kızdı. Fakat yine farklı davranmış ve Kayra'yı şaşırtmayı başarmıştı. Bu zamana kadar beğenilmemenin verdiği bir eziklik olamazdı bu tavırlar. Çünkü Kayra'nın onu beğendiği, hatta kendisi kabullenmemeye çalışsa da bayağı bir aşık olduğunu anlayacak zeka yapısındaydı Sinem. Klasik takınıp istediğini çok rahat öğrenebilirdi. Ama yapmamıştı. Bu tavır daha çok hoşuna gitti Kayra'nın.

O günü çok iyi hatırlıyordu Kayra.

Vapurla Eminönü'nden Üsküdar'a gidiyorlardı. Dışarıda oturdular. Konu kızlarla arkadaşlığa gelince Ahmet Kayra'ya, devamlı kız arkadaş değiştirmesine bir anlam veremediğini söyledi.

'Senin yaşadığın aşk değil.' dedi Ahmet.

'Peki sana göre aşk nasıl olurmuş aşk adamı?' dedi Kayra.

'Bence önce neyin aşk olmadığını anlasan daha iyi olur.'

'Peki o zaman ne aşk değildir Ahmet?'

Benzetmeleri severdi Ahmet. Yine öyle yaptı.

'Şöyle izah edeyim. Sadece güzel bir yemek gibi değildir aşk. Yerken tat aldığın, ne bir dakika öncesinde, ne de bir dakika sonrasında herhangi bir tat vermeyen. Tek özelliği tat olan ve o tattan sıkıldığında unutulmaya mahkum olan. Tat verirken dahi alternatifini hep yaşatan. Sonuçta şeftali de güzeldir, üzüm de öyle değil mi?'

'Oooo Ahmet sende ne cevherler varmış. Bu güzel edebiyat diğer türlü aşkı tatmış birisinden mi acaba?'

'Ne alakası var canım şimdi. Senle konuşanda kabahat.'

'Tamam canım, kızma. Sadece bir şaka yaptım.'

Aradan birkaç gün geçmişti. Kayra'nın çiğ köfteyi pek sevmediğini bilen Ahmet

'Seni çiğ köfte yemeye götüreceğim' dedi. Kayra'ya

Kayra ne kadar direttiyse de

'Ben senin için nerelere geldim. Sen de geleceksin.' diyerek Kayra'yı zorla bir sıra gecesine götürdü. Kayra üç saat boyunca bayağı bir eğlenmiş ve hatırı sayılır miktarda çiğ köfte yemişti. Türküler güzeldi, halk dansları iyiydi. Dışarı çıktıklarında

'İşte Kayra aşk bence sevgilinde çok şeyi bulmandır. Sesi müzik gibi gelmeli sana, onu görünce öyle bir atmosfere girmelisin ki asıl tat işte bu atmosfer olmalı. Tat onunla beraber olduğun her ana yayılmalı. Ve bence en önemlisi her ayrılışında 'Bir daha mutlaka gelmeliyim.' demelisin. Sen her şeyi matematiksel kavramlarla açıklıyorsun Kayra. Aşkın tanımı bile matematiksel sende. 1.70 küçük eşittir boy küçük eşittir 1.75, kilonun en geniş tanım aralığı 50, 55 kapalı aralığı, saç rengi eşittir sarı, ve herkesin bildiği 90-60-90. Bence sevgilinin tanımı tek. Onun yanında huzur bulmalı ve mutlu olmalısın. Onu görmeye giderken içini bir heyecan kaplamalı.'

'Ahmet sende bir şeyler var galiba ama neyse. Yalnız Bir konuda sana hak veriyorum. Şeftali de güzeldir, üzüm de. O halde elinden gelirse hepsinin tadına bakmalı.'

Sustu Ahmet, bir şey söylemedi.

Bütün bu olanları anlattı Sinem'e. Sinem

'Bu durumda benim güzelliğim beğenmediğin çiğ köfte ve sohbetim onu örten sıra gecesi mi oluyor, böyle mi anlamak lazım?' dedi.

Kötü yakalanmıştı Kayra ama iyi kurtardı

'Sen güzelsin ki Sinem.'

'Peki Ahmet gerçekten haklı çıktı mı Kayra?'

'Kesinlikle evet. Seninle tanışınca bunu anladım.'

24 Kasım 2010 13-14 dakika 22 denemesi var.
Yorumlar