Tümevarım 4

Kayra Pazar günü saat onda arabasıyla Sinem'i yurttan aldı. Hamdi Beye telefon açtılar. Hamdi Bey söylediği gibi bir alışveriş merkezindeki mağazalarında bulunmaktaydı. Alışveriş merkezinin tarifini alan Kayra arabayı oraya doğru sürmeye başladı. Gece biraz uykusuz kalmıştı Kayra. Bunun iki sebebi vardı: Ahmet'in günlüğü ve Sinem'in babası. Hamdi Bey sayesinde Sinem'in babasının durumunu öğrenen Kayra Sinem'in neden iki üç kıyafeti habire değiştirerek kullandığını anlamış oldu. Ne yapacağını bilmiyordu. Yardım teklif etse onur kırıcı olurdu. Eşya hediye edeyim dese ölçüleri nasıl bilebilirdi ki.

Bu düşüncelerini Sinem'e göstermeden yol boyunca onunla konuşabileceği güzel bir konu bulabilmişti. Lise hayatı boyunca fonksiyonları anlayamayan Sinem Kayra'dan fonksiyonun tanımında geçen tanım kümesinin ne anlama geldiğini sordu.

'Sana şöyle anlatayım Sinem. Bir market açtığını düşün. Yapacağın iki şey vardır. Sattığın her ürüne bir fiyat vermek ve hiçbir ürüne birden fazla fiyat vermemek. İşte sattığın ürünleri içine alan kümeye tanım kümesi, fiyat listesine de değer kümesi dersek ne olmuş olur. Tanım kümesinde açıkta eleman kalmamış ve tanım kümesinden bir eleman birden fazla elemanla eşleşmemiş olur. Anlatabildim mi?'

'Biraz anlayabildim. Ama gerçekten güzel anlatıyorsun Kayra. Güncel örnek güzel oldu. Hocalar da böyle anlatsa ya. Ben hiç böyle bir örnek verildiğini hatırlamıyorum.'

'Biliyor musun? Ben de senin gibi düşünüyordum. Bir gün Suzan anlatmamı istedi. Bayağı uğraştım, anlamadı. O zaman market örneğinin kitaplardaki soruları çözmek için yeterli olmadığını anladım... Dur bir de fonksiyon çeşitlerini anlatayım.'

'Gerek yok Kayra bu kadarı bana yeter.'

'Bari sabit fonksiyonu anlatayım. Bomba gibi bir esprim var.'

'Anlat o zaman. Hadi bekliyorum.'

'Sıkı dur. Ne alırsan bir milyon.'

Gülmeye başladı Kayra. Kendini tutamıyordu. Sinem ise espriden bir şey anlamamıştı.

'Çok komik değil mi? Kabul et süper güncel bir örnekti.'

O ara Sinem'e bakan Kayra onun gülmediğini görünce ciddileşti ve

'Hani tanım kümesindeki tüm elemanlar aynı elemana gidiyor ya. O açıdan şey etmiştim.'

Bu arada alışveriş merkezine de gelmişlerdi. Hamdi Bey üçüncü katın neredeyse yarısını kaplayan mağazasının kapısında karşıladı misafirlerini ve mağazanın içinde kendisine ait odaya aldı. Bir şeyler içip havadan sudan bir muhabbetten sonra Hamdi Bey Sinem'e:

'Kızım dinimizde talebe çok zengin de olsa zekat bile alabilir. Beni mazur gör sana sormadım ama benim arkadaşım hayırsever bir vakfın müdürü. Onunla sana bir burs verilmesi meselesini görüştüm.'

Sinem heyecanlandı. Böyle bir şeyi hiç beklemiyordu. Sinem' in mutluluğunu gözlerinden okuyan Hamdi Bey bir kart uzattı ona.

'Kızım bu müdürün kartı. Seni hafta içi bekliyor. Gitmeden önce bir telefon açarsan iyi olur. Onun olduğu bir vakitte git. Numarası yazılı.'

'Çok teşekkür ederim amcacığım, Allah razı olsun.'

'Estağfurullah kızım, Allah cümlemizden razı olsun.'

Ayrıca gelen gençlerin her ikisine de mağazadan alışveriş yapmaları için alışveriş çeki verdi Hamdi Bey. Gençler kabul etmek istemeseler de ısrar etmeyi çok iyi biliyordu Hamdi Bey.
Kayra ve Sinem alışverişlerini de yaptıktan sonra ayrıldılar alışveriş merkezinden. Kayra'nın evine uğrayıp Suzan'ı almaya gittiler. Sinem uzun zamandan beri Suzan'la tanışmak istiyordu ve Kayra bu konuda çok isteksiz olan kız kardeşini zorla ikna edebilmişti. Birlikte sinemaya gideceklerdi o gün.

Kayra Suzan'ı almaya gidince Sinem arabanın arka koltuğuna geçti. Biraz sonra yanına oturan Suzan'a:

'Merhaba' dedi . 'Benim adım Sinem.'

'Merhaba... Suzan.' diye cevap verdi Suzan son derece zoraki bir gülümsemeyle. Fakat Sinem buna hazırlıklıydı. Kayra daha önce onu bu konuda uyarmış ve hatta tanışmalarını pek istemediğini bile belirtmişti. Sinem yine de tanışmayı yeğlemişti. Yalnız bugün Kayra'nın bile anlam veremediği ayrı bir huysuzluk vardı üzerinde.

Kendisine hiç bakmayan Suzan'ı şöyle bir süzen Sinem

'Kayra, ne kadar da güzel bir kız kardeşin varmış.' dedi.

'Suzan güzeldir gerçekten.'

Suzan hiç oralı olmamıştı. Suzan'ı çok beğenmişti Sinem. Karşısında güzel taranmış uzun saçlı ve sade giyimli bir kız vardı.

Yolculuk boyunca hiç konuşmayan Suzan, sinemaya isteksiz bir şekilde girdi. Filmden sonra birlikte hamburger yediler. Kayra ve Sinem bol bol sohbet ettiler. Hamdi Beyin ne kadar iyi bir insan olduğunu Suzan'a anlattılar. Suzan ise 'Öyle mi?', 'Ne kadar güzel?' tarzında cevaplarla geçiştirdi. Bir iki kez ağabeyinin sert bakışları karşısında Sinem'in konuşmalarını biraz daha dikkatli dinledi.

Akşama Sinem'i yurda bırakan Kayra arabadan inip Sinem'den kardeşinin davranışları için özür diledi. Sinem ise tam aksine Suzan'ı beklediğinden çok farklı hanım hanım bir kız olarak bulduğunu söyledi ve Kayra'dan bu konuyla ilgili Suzan'a kötü bir şey söylememesi hususunda söz aldı. Arabaya tekrar binen Kayra aynadan kardeşine bir gülümseme gönderdi ve yol boyu Sinem'in ne kadar farklı bir kız olduğunu düşündü durdu.




Muavin'in 'Dışarıda yolcu kalmasın. Araba kalkmak üzere.' uyarısını duyunca bir şeyi bir kez daha hatırlattı Sinem

'Bak Kayra, dediğim gibi sakın sen beni arama, ailem henüz seni tanımıyor. Yanlış anlarlar. Ben onlara seni anlatayım. Sonra istediğin kadar ararsın. O zamana kadar ben seni ararım.'

'O halde lütfen beni ara ve ailene kısa zamanda açıkla.'

Salı gecesi saat 23.00 Samsun otobüsüne bindi Sinem. Bir gün önce son finalini başarıyla vermiş ve bugün burs görüşmesinde burs almayı başarmıştı. Aslında çok fazla soru da sormamışlardı Sinem'e. Bursu vermekte çok istekli görünüyorlardı. Hatta ilk bursu bir hafta içinde yatıracaklarını bile söyledi vakfın müdürü. Anlaşılan Hamdi Bey'in bayağı bir kredisi vardı vakıf üzerinde.

Kayra eve döndüğünde annesi uyumuştu. Suzan odasında bir kız arkadaşıyla görüntülü sohbet ediyordu. Suzan'ın kapısı biraz aralık olduğu için bunu anlayabilmişti Kayra. Ağabeyinin baktığını fark etmeyen Suzan arkadaşıyla konuşmaya devam etti

'Beni bu şekilde terk etmesine dayanamayacağım Şerife. Çok çaresizim. Ne yapacağımı bilemiyorum.'

Kayra görünmekten çekinerek bir adım geri çekildi.

'O kadar mı sevdin? Bize de hiç söylemedin ki güzelim.'

'Ben de bilmiyordum ama meğer sevmişim.'

'Bak Suzan bu gece yat uyu. Yarın seninle buluşalım. Sakın bir delilik yapma.'

'En iyisi bu galiba. Senin de başını ağrıttım. Haydi sana da iyi geceler.'

'İstediğin zaman başımı ağrıtabilirsin ama kendi başını biri için bu kadar ağrıtma. Kimmiş bu serseri senin gibi bir kızı nasıl terk etmiş çok merak ediyorum. Neyse yarın anlatırsın.'

Kayra Suzan'ın tek probleminin babasıyla ilgili olduğunu zannediyordu. Oysa kız kardeşinin bundan çok daha önemli bir problemi varmış meğer. Bunu bilmediği için kendini ayıpladı. O da Şerife her kimse onunla aynı fikirdeydi. Suzan gibi bir kızı bir erkek nasıl terk edebilirdi ki? Suzan hem güzeldi hem de akıllıydı.

Bir delilik yapar mıydı ki Suzan? O kız neden öyle bir şey söylemişti? 'Yok canım sende.' dedi kendi kendine. Suzan böyle bir şeyi asla yapamazdı. O serseri her kimse Suzan elini sallasa ellisini bulurdu. Bu zamana kadar reddeden taraf hep o olmuştu. Bu yüzden reddedilmeyi kaldıramamıştı elbette. Problem sadece bundan ibaretti. İşte ışığı da söndürmüş ve masa lambasını yakmıştı zaten. Küçüklükten beri ışıksız yatamazdı Suzan. Karanlık ürkütürdü onu.

Yine de içi tam rahat değildi. Bir müddet sessizce bekledi. Herhangi bir ses gelmiyordu. Kapı aralığından baktı. Suzan yatmıştı. Artık odasına gidebilirdi. Yalnız ortada kesin bir şey vardı. Bu problemi halletmek Şerife'den çok Kayra'ya düşen bir görevdi.

Odasına geçen Kayra Ahmet'in günlüğünü aldı ve yatağına uzandı. Artık okumaya başlayabilirdi. Finalleri sona ermiş, Sinem'i yolcu etmişti. Aslında çok da merak ediyordu Ahmet'in günlüğünü. En çok da kayıtta bahsettiği gizli günahı. Bayağı kalın bir günlüktü. Bir gecede bitirme niyetinde değildi. Özellikle kendisi ile ilgili yerleri bulacak ve hatıraları tekrar yaşayacaktı.

Günlüğü açıp birkaç sayfa okudu. Lise son sınıfta tutmaya başlamıştı günlüğü Ahmet. Üniversite sınavlarına hazırlık bütün öğrencileri olduğu gibi onu da bunaltmıştı anlaşılan. Çok bunaldığı bir gün şunları yazmıştı Ahmet

17. Kasım 2004

Az önce beş yüzüncü havuz problemini çözdüm. Alt alta eklenmiş havuzlar vardı soruda. Ben de tüm öğrenciler gibi iki yüz elli sorudan az soru çözdüğüm günlerde aileme ve okuluma karşı büyük bir utanç hissediyorum. Zaman o kadar hızlı akıyor ve herkes bu işe o derece konsantre ki 'Acaba bu işin başka bir yolu olabilir mi?' diye sorgulayamıyorum bile.

Üniversite sınavı günü çok rahatlamıştı Ahmet


19 Haziran 2005

Bugün sınavı görünce şaşırdım. Her konuyla ilgili yüzlerce soru çözmüş bir öğrenci olan ben daha önce hiç görmediğim bazı soru tiplerini gördüm. Yine de girmek istediğim bölüme girecek kadar puan alabileceğim herhalde. Şu anda kendimi çok iyi hissediyorum. Haliyle daha önce çözmüş olduğum soru bankalarını yırtmaya başladım bile. İnanılmaz bir zevk...




10 Temmuz 2005

Bugün çok mutluyum. Babam bana bir araba aldı. İlk defa Şile'deki yazlık evimize yalnız olarak geldim. Kendime bir mangal yaptım önce. Tek başına yemesi pek keyifli değildi doğrusu. Akşam namazını kılar çıkarım diye düşünüyordum ama şu an saat 12 olmasına rağmen hala yazlıktayım. Bazen yalnız kalmak gerekiyor, geceyi aydınlatmadan, gürültüye boğmadan kendi musikisi ve kendi aydınlığı ile yaşamak. Onu yaptım biraz önce. Tüm ışıkları kapatıp, balkona çıktım ve gökyüzünü seyrettim. Bir ara ürktüm, karanlık ve yalnızlık korkuttu beni. Sonra yoldan geçen iki insanın kendi aralarındaki sesli konuşmalarını duyunca korkum biraz geçti. İşte 'Ahmet genelde içine düştüğümüz hata bu.' dedim kendi kendime. Kalabalıktan, sesten ve ışıktan cesaret alıyoruz. Sanki o tür ortamlarda insana hiç zarar gelmiyormuş gibi.

Başına gelmiş veya gelebilecek olan felaketin başkasının başına da gelmiş veya gelebilecek olması nedense insanı rahatlatıyor. Dokuzuncu sınıftayken bir Fizik yazılısından 50 almıştım. Sınıf içerisindeki en yüksek not 60 olduğu için bu nota hiç üzülmemiştim. Diğer sınıftaki notların çok yüksek olduğunu duyunca notumun düşük bir not olduğunu anlamış ve işte o an üzülmüştüm.

Günlüğü kapattı ve mutfağa doğru yöneldi Kayra. Suzan'ın odasının yanından geçerken odanın ışığının açık olduğunu fark etti. İyi de az önce yatmamış mıydı ki? Aralık olan kapıdan içeri bakınca pijamalarını bile giymediğini fark etti. Biraz daha yaklaşıp daha dikkatli bakınca ise gördüğüne inanamadı. Suzan elinde ilaç kutusuyla yatağında oturuyordu.

Korkuyla içeri daldı Kayra. Kız kardeşinin elindeki kutuyu aldı hemen. İçi boştu. Hapların hepsini yutmuş olmalıydı.

'Ne yaptın Suzan. Ne yaptın güzel kardeşim.'

Ne yapacağını bilemiyordu Kayra. Derhal ambulans mı çağırmalı yoksa kardeşini arabasıyla mı hastaneye götürmeliydi. En iyisi kendisinin götürmesiydi. Ambulansla vakit kaybederdi. Annesini uyandırmalıydı. Yok yok uyandırmamalıydı onu. Faydasından çok zararı olabilirdi. Suzan'ı böyle görünce bayılabilir, hatta kalp krizi bile geçirebilirdi.

'Hadi Suzan, hadi kardeşim bana dayan da hastaneye gidelim.'

Karşı duvara boş boş bakan Suzan sıkı sıkı kapattığı diğer elini açtı. Hapları o elde gören Kayra derin bir nefes aldı.

'Oh, çok şükür içmemiş. Suzan hiç içmedin değil mi?'

'Hiç içmedim abi. İçemedim.'

Kayra kız kardeşinin yanına oturdu. Suzan başını ağabeyine yasladı ve ağlayarak

'Abi ne olur bana yardım et.' Dedi.

'Tamam benim güzel prensesim sakin ol. Hiçbir şey olmadı. Elbette sana yardım edeceğim. Ağla, rahatlayıncaya kadar ağla.'

Suzan ağladı ağladı. Biraz rahatlayınca yatağa uzandı.

'Neden Suzan, neden?'

Suzan'ın konuşabilecek durumu yoktu.

'Tamam prensesim sen yorulma. Sadece uyumaya çalış.Ama bir daha böyle bir şey yapmayacağına söz ver.'

'Yapabilseydim şimdi yapardım abi.'

Suzan uyuyana kadar başını okşadı. Kız kardeşine hayatı boyunca gösterdiği ilgiden fazlasını göstermişti bu gece ve bunu böyle bir olaydan sonra fark etmiş olmak kahrediyordu onu. Suzan'ın uyuduğuna emin olduktan sonra derhal laptopa yöneldi sanki suçlu olan laptopmuş gibi.

Laptopu aldı Kayra ve kendi odasına götürüp bir çekmeceye kilitledi. Sonra Suzan'ın yanına gidip üzerini örttü. Yüzüne baktı kardeşinin. Kararlıydı artık Kayra. Şu an için en önemli işi Suzan'dı. Ne gerekiyorsa yapacaktı onun için.

25 Kasım 2010 12-13 dakika 22 denemesi var.
Yorumlar