Türkçenin Gücü
Türkçe, anlatım gücü ve kullanım kolaylığı ile dünya dilleri arasında ayrı bir yer tutar. Söz gelimi İngilizceden çok daha kullanışlıdır. Örnek verelim:
(O) Geliyor. – (O) Gelmiyor.
He/She is coming. – He/She is not coming.
(O) Yazıyor. – (O) Yazmıyor.
He/She is writting. – He/She is not writting.
Görüldüğü üzere Türkçe az sözle çok şey anlatmada, açıklamada açık ara öndedir. Üstelik Türkçede sözcüklerin yazılış ve okunuşları aynı olduğu için, Türkçe damgaları (harf) bilen/öğrenen bir kişi -yazılışı ve okunuşu farklı sözcüklerden oluşan- İngilizceden çok daha kolay bir şekilde Türkçeyi kavrayabilir.
Türkçe ile Arapçayı karşılaştıralım. Bunun için de Türkçemizde “üzgün, üzülmek, üzüntü” gibi kullanım biçimleri bulunan sözcüklerin Arapçadaki karşılığı olan “al-huzn” sözcüğünü ele alalım. Türkçeleşmiş haliyle “hüzün” sözcüğünü…
Arapçada başa “-ta” gelir, olur “tahzen”.
Türkçede sona “-lü, -suz” ekleri gelir, olur “hüzünlü”. Bir başka deyişle “mutsuz”…
Arapçada başa bir de “-la” gelir, olur “la tahzen”.
Türkçede sona “-me” eki gelir, olur “hüzünlenme”. Bir başka deyişle “üzülme”… Hüzünlenme ile üzülme arasında fark değilse bile anlam yönünden çok ince bir ayrıntı (nüans) olduğunun da altını çizelim.
Tarafsız gözle bakıldığında Türkçenin hem yapısı ve kuralları hem de söyleniş kolaylığı ve anlatma gücü açısından Arapçadan üstün olduğu görülür. Dahası ek alan bir Türkçe sözcüğün okunuşunda/söylenişinde, yazılışında çok az bir ses değişimi olurken Arapçada başa gelen ekler sözcüğün hem okunuşunu/söylenişini hem de yazılışını tümden değiştirmektedir.
Adı üstünde ek olan bir şeyin niye sözcüğün başına getirildiğini, ünlü damga (harf) yönünden çok zengin olan Türkçe ile bu alanda oldukça kısır olan Arapçanın nasıl aynı kefeye konulabildiğini anlayan varsa beri gelsin. Hem öyle ya “üzüntü” sözcüğünün suyu mu çıktı? Daha da kötüsü Türk/Türkman (Türkmen) diye çağrılan kişileri Arap damgaları (harf) ile “t-r-k-m-n” yazıp, “Terekeme” diye okuyunca ve/veya söyleyince Türk milletini bölmüş olmuyor musunuz? Nerede kaldı milliyetçilik, nerede kaldı yurt (vatan) sevgisi… Nerede kimlik bilinci?!.
Başkaları neyse de, hem Türk’üm deyip hem Türkçenin gücünü, değerini (kıymet) bilmeyenleri gördükçe üzülmemek elde değil. Üzülmek ne ki; Kaşgarlı Mahmut, Hoca Ahmet Yesevî, Yunus Emre, Karamanoğlu Mehmet Bey ve son tahlilde Gâzi Mustafa Kemal Atatürk gibi Türkçe âşıkları, sevdalıları mezarlarında ters dönse yeridir.
Karamanoğlu Avşarlarından olan -pîrimiz- Kaygusuz Abdal’ın söylediği bir beyitle noktayı koyalım:
Türk dilin Tanrı buyurdi Cebrail
Türk dilince söylegil dur git digil
Aziz Dolu Atabey
azizdolu.wordpress.com
Aziz hocam yazınız çok doğru analizleri barındırıyor. Bu yüzden zevkle okudum. Bu biraz da Arapça ve Farsça' nın özellikle, dilimize çok önceden yerleşmiş olmasından kaynaklı. Ama özendirilmesi ayrı mevzu tabi ve o konuda haklısınız. Dilimize pelesenk ya da pesenk olmuş derken bile dilimiz geçmişe gidiyor. Ben artık bu kelimelere de türkçeleşmiş kelimeler gözüyle bakıyorum. Tebrik ediyorum bu güzel yazınızı. Selamlar, sevgiler.