Türkiye'de Kitap Okuma Alışkanlığı
MERHABA
'Hem okudum, hem de yazdım..' diye başlayan hepinizce bilinen Çorum iline ait anonim türküde de bahsedildiği üzere yazmak benim için her zaman bir yaşam biçimi olmuştur.
Bu güne kadar değişik haber portallarında yüzlerce köşe yazımın yanı sıra bir o kadar da şiirimin yayımlanması bunun en bariz göstergesidir.
Yazmayı tutku derecesinde seviyorum, tabi kitap okumayı da.
Ancak Türkiye'de kitap okuma oranını diğer ülkelerle karşılaştırdığımda üzülmeden edemiyorum.
Nasıl üzülmeyeyim ki?
İstatistiklere göre bir Japon yılda on iki kitap okurken, buna karşılık altı Türk yılda sadece bir kitap okuyormuş.
Korsan olarak basılan kitapların satışını bu verilere eklersek iyimser bir tahminle dört kişiye bir kitap düşüyor diyebiliriz.
Aslında buna pek de şaşırmamak gerekir.
Dikkat edin bakın, insanlarımıza 'Boş zamanlarınızda neler yaparsınız!' şeklinde bir soru yöneltildiğinde klişeleşmiş iki cevap hazırdır;
'Müzik dinlerim, kitap okurum..'
Ee büyük çoğunluğu kitap okumayı boş bir uğraş olarak gören ülkemizde doğal olarak yukarıdaki istatistik kaçınılmaz olur.
Osmanlı döneminde 'Kıraathane'ler vardı. Gerçi her ne kadar sözlüklerde Kıraat'ın anlamı namazın farz olan beş rükunundan birisi olarak geçiyorsa da, o zamanlar insanların gün boyu türlü konuları tartıştıkları, kitaplar okudukları bir nevi kütüphaneydi. Aradan geçen uzun yıllardan sonra buralar çay içilirken boş işlerle uğraşan insanların dedikodu yaptıkları mekanlar olan 'Kahvehaneler'e dönüştü.
Bazen, en büyük sorunu yanlış ve eksikliklerin başı çektiği eğitim anlayışından kaynaklanan ülkemiz insanının uzun süren bir işten hemen sıkılan yapısı gereği bir şeyin sonucunu derhal almak istemesi nedeniyle acaba kitap okumak tez canlı insanların işi değil midir diye düşünmeden de edemiyorum doğrusu.
Oysa ki 2. Dünya Savaşı'nda Leningrad Alman topçu ateşi altında iken, üstelik kentte elektrik ve ısıtma gibi temel iki ihtiyaç yokken Rus halkının o soğukta paltolarına sarılarak gaz lambaları ışığında kütüphanelerde kitap okuduklarını biliyoruz.
Şayet batılı ülkelere yolunuz düşerse orada dikkatinizi çekecek en önemli yapıtların gerek mimari ve estetik, gerekse içerisindeki yazılı ve basılı eser zenginliği açısından kütüphaneler olduğunu görürsünüz.
Günümüzde teknolojiye kendimizi o kadar kaptırdık ki, merak ettiğimiz herhangi bir konuyu kitaplardan değil de sadece internetten araştırır olduk. Kitapların sarı sayfalarının kendine has o kokusunu içimize çeke çeke, satırların tadına vara vara okumanın zevkini başka ne verebilir ki.
Kitap okumak aileden gelen kültürün ölçüsüdür. Ailede kitap okuyan varsa bunun devamı gelecek kuşaklara kadar gider. Aksi olursa yukarıda da belirttiğim gibi yılda altı kişiye bir kitap düşer.
Nacizane şahsi görüşüme göre okumuyor olmamızın en büyük sebebi ne kitapların pahalı olması, ne televizyon, ne de internete mağlup olmamız.
Bunun cevabı Epiktetos'un şu anlamlı sözünde saklı;
"Bir insana bildiğini zannettiği şeyi öğretemezsiniz..'
Hepimiz kendimizi siyaset bilimci, ekonomist, filozof vs. olarak gördüğümüzden kitap okumayı gereksiz bir uğraş sayıyoruz.. Maalesef biz her şeyi bilen, daha doğrusu bildiğimizi zanneden insanların oluşturduğu bir toplumuz.
Gülerek ve okuyarak kalın...
Türkiye'de kitap okuma konusunda çoğu Afrika ülkelerinin gerisinde kalmış durumda.
» Japonya'da toplumun % 14'ü, » Amerika'da %12' si, » İngiltere ve Fransa'da % 21'i düzenli kitap okur iken,
» Türkiye'de durum % 0, 01 yani on binde bir.
» Toplam nüfusu sadece 7 milyon olan Azerbaycan'da kitap ortalama 100.000 tirajla basılırken, Türkiye'de bu rakam 2000- 3000 civarında basılmaktadır.
» Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Rapor'unda kitap okuma oranında Türkiye, Malezya, Libya ve Ermenistan gibi ülkelerin bulunduğu 173 ülke arasında 86. sıradadır.
Bu veriler neyi ne Kadar bağlar bilemem ama bildiğim şu ki; Geçmişe çok geçmişe giderek bakmak ve okumanın tadına varmak için sosyal araştırmalara dayalı farkındalıklar yaratarak toplumun beğenisini tekrar kitaba çevirebilmenin yolları aranmalıdır.
Okumayı sevmeyen maymun iştahlı insanlar olarak anılmayı sevmeyenlerdenim. Ama hayatın gerçekleri de var.
Asgari ücret = kitap + // en basit denklemi söylüyorum, üstünü-altını siz doldurun...
Sonra bekleyin bakalım bu insanlar kitap okur mu okumaz mı?
Bu konuda çok geri olduğumuz gün gibi aşikar. Varsa yoksa televizyon ve internet. Bunlar hayatımıza o kadar girmiş ve içimize o kadar işlemiş ki onlardan başımızı kaldırıp da kitapların üstüne yoğunlaşmak bir çoğumuza angarya geliyor. Batılı ülkelerde adamlar bir dakikalarını bile boş geçirmiyorlar toplu taşım araçlarında bile ya gazete ya dergi ya da kitap okuyorlar da okuyorlar. Bunun sonucunda aramızda ki gelişmişlik farkını da herkes gözlemleyebilir. Ne kadar emek o kadar başarı ve iyi yaşam kalitesi. Güzel gerekli bir deneme umarım mesajlar yerine ulaşsın. Kutluyorum yürekten Melike hanım ...😙🤐😙