Üç Saniye

Ezberi bozulmuş dilin sahibinin dudaklarından çıkan iki kelime varlığın dibine iner her nefeste. Sonu gelmeyen bir özlem sarar varlığın varlığında bile. Kaderi kurban edip elleriyle yazar yaşlanan bedene yaş katacak her anı.

Sonsuz boşluklarda arar bulur. Yağan yağmurun yarattığı tozlu topraklı çamur olmuş sellerinden yakalar çıplak elleriyle olta misali. Ben bir balık ve hepi topu üç saniye unutulacakların unutuluşu ve hatırlanacakların ziplenmiş halidir yine üç saniye. Bir ömrü sığdırabileceğimdir üç saniye;

Bir: senden önce
İki: senli benli biz
Üç: bizden sonrası varsa da zaman durmuş bir kere, dudaklarım, yüreğinde nefes alış verişlerinde...

Gecemi kalır, gündüzün boğazında
Yağmur mu kalır, bulutun kucağında
Umutsuzluk mu kalır, aşkın kucağında
Mutsuzluk mu kalır, dilin yamacında
Ben, sana, hayat dedim sevgili
Ve hayat yaşanmakta
Acısı çöp poşetlerinde
Tatlısı gönül gülümsemelerinde

Doyumuna ramak kala aşka, ısıtılıp biraz daha aşk... Tıpkı çayımın şekeri gibi tatlandıkça tatlanan, her yudumda dilimde bıraktığı tat gibi gönül bağımın üzümlerinden şarap timsali yıllandıkça tatlanan...

Üç saniyeye sığdırabildiğim ve üç kelimeyle yürek dolusu aşk yağdırabildiğim ve bir mevsimi olan uçsuz bucaksız dünyam benim. Ben sana hayat dedim...

Yıldızsız gecelerde güneş dediğim, kar altında yaz dediğim, sevdasına dünyaları verdiğim. Ben sana hayat dedim...

Öznesini yüklemine bağladığım, imgesini yüzüme gülümseme diye astığım, aşkına adaklar adayıp zamanı durdurabildiğim ve sensizliği kurban ettiğim, ben sana hayat dedim...

Yeri göğü yaratan tanrıya ant içtiğim, sensizliği cehennem, senliliği cennet bildiğim, dünya makamından sırat köprüsüne sırtımda taşımayı görev edindiğim, ben sana hayat dedim sevdiğim.

Hayat, iki kelimeyle başlayan üç saniyelik bir yaşammış, gözlerin gözlerime bakarken 'seni seviyorum' değişlerinde zaman tik-tak-la-rı-nın kulaklardan başlayıp gönüllerde son bulan ses kesilmesiymiş ve ses kesilmesinde;

Yürek çarptırıp düş
Düş yaktırıp kül
Ve
Küllerinden yeniden doğmakmış
Ve
Acılı bir hayattan tatlıya susamışlıklarda yanıp sönen bir deniz feneri görüp bütün hüzünleri üzerinden çıkartıp çırılçıplak buzlu bir denize dalmakmış...

Üşümüyorum, ellerimde yüreğinin sıcaklığı ile beyaz sayfaları yakıyorum ve çıkan alevlerle aşkından sırılsıklam olmuş bedenimi yakarcasına ısıtıyorum.
Ve seni seviyorum...
Ve kahretsin, yine yazamıyorum..

12 Haziran 2011 2-3 dakika 16 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar