Uçma Defteri-12
EN KORKTUKLARIMA..
Yeni yaşlarımı eskisi gibi sevinçle uğurlayamıyorum artık. İnsan yaş aldıkça gerçekleri daha iyi görür hale geliyor. Hayat gerçekten çok tecrübe kazandırıyormuş insana, anladım. Güneşin doğuşunu binlerce kez izlemiş bir insana yıllar sonra karanlığı aşılamak çok zormuş. Lime lime olsun da tenim yine de o toprağa girmeyeyim diyor hepsi. Ben, bu satırları yazarken yirminci yaşımı bitirmek üzereyim. Biliyorum ki yaşlılık toprağa yaklaşmakla ölçülmez. Bedeni yaşlı binlerce insanın ruhu dipdiri, kanlı canlı ama gel gör ki yirmili yaşlarını bile bitirmemiş onlarca kişi ruhunu tekerlekli sandalyeye oturtmuş.
Korku nedir? Ölümden korkmak mıdır en zor olan insan için yoksa sevdiklerini kaybetmekten korkmak mı? Yalnızlık, karanlık ya da yükseklik midir ödümüzü patlatan? Sanmıyorum çünkü ben en çok güneşten korktum bugüne kadar. Korkmak yaşamanın ta kendisiydi benim için. Gökyüzü her aydınlandığında biraz daha çekindim yaşamaya. İpi göğüslemişti oysa ellerim, çok da berbat toprakların insanı değildim ama kendi içimde bir felakettim. Kara kara düşünmelere ışık engel olamaz bazen. Şiir derim şarkı derler, türkü söylerim rakı isterler. Her acıya bir dertle karşılık verirler. Bilmezler, dert insanı yoksullaştırır ama acıyı olgunlaştırır.
Çiçekli bahçelerin bile kış korkusu vardır. Köpekler susuz kalmaktan korkar, kediler köpeklerden. Bazı evcil kedi ve köpekler dosttur oysa. Gel gör ki bazı evcil olamayan insanlar kedi köpek bile değiller. Bile bile "bile" dedim yine, kalp kırmayan kedi köpeklerden özür dilerim. Acıtan ve asla sadık olmayan iki ayaklı köpeklere de lanet.
Haydi, tüm düşleriniz bulutlara emanet..