Uçurumun Kenarındakiler -1

Bu başlık altında yazacağım tüm olaylar gerçek yaşanmışlıkları anlatmaktadır.





Küçüğüme...




Sana her baktığımda içimdeki merhamet kuşlarından birini azat ediyorum ki başka yüreklere sığınıp kanat çırpsınlar, ölmeye yüz tutmuş, insanlığına veda etmek üzere olan ruhlara can versinler... Yağmurlu gecelerde damlalar vurdukça pencereme hırçın duyguların eşliğinde sele karışıyorum. Tahta sıralarda bana verdiğin söz çınlıyor kulaklarımda: ' Sizin gibi olacağım öğretmenim, tabi babam izin verirse...'



Hayat pamuk ipliğine bağlı biliyor musun? Ve bizler kendi yaşamımıza yön vermekten aciz doğuyoruz... Hayallerimize prangalar vuruluyor, gülüşlerimize kara perdeler çekiyor birileri, gamzelerimizi gömüp yanak çukurlarımıza, gözyaşlarımızla avunuyoruz. Ellerinden gelse gözpınarlarımızı da kurutacaklar, ağlayalım canım kızım, insanlığımızın tek şahidi gözlerimizden akan yaşlar...



Sana olan inancımın rüzgarında sersemlemiş, dik duruşunun bükülmeyeceğini düşünmüştüm. Bu kadar aklı başında bir genç kız hiçbir acı kadere boyun eğemezdi, eğdirdiler... O gün sen gelmeyince okula ve 'evlendiğini' söylediklerinde günüme kocaman bir tokat atılmış, umutlarım, hayallerim darmadağın olmuştu. 'Olamaz' dedim, 'oldu' dediler. 'Bunu engellemem lazım, bırakın beni, gideceğim' dedim, 'Sakın' dediler... Birileri sustu, susmaya zorlandılar, sen bari susmasaydın, sen bari çözseydin lâl dilinin anahtarını...



Kaç gün, kaç gece ağladım, rüyalarımdan çığlıklarla uyandım... Babana ettiğim her bedduada, nasırlaşmış bir elin bana yaklaştığını gördüm, durdurdun beni hep, 'Atamdır, ne derse o olur, bu gerçekten kaçamam' dedin... Kaçardın halbuki, sığınabilirdin limanıma, el ele yenerdik tüm zorlukları, yapamadın...



Acılarla, sanrılarla, gözyaşlarıyla geçen bir yılın sonunda bana gönderdiğin mektubu hiç unutmuyorum. Bana hayal kırıklığı yaşattığın için özür diliyordun mektupta ve her şeyin senin dışında gerçekleştiğini, hatta babanın on inek yirmi koyun karşılığında seni verdiğini ? bana göre sattığını- söylüyordun... Eşin senden on beş yaş büyüktü ve ilk karısı doğum sırasında vefat etmişti, sen ikinci karısı olmuştun... 'Karısı' demeye bile varmıyor dilim, on beş yaşındaki bir çocuk hangi adama kadınlık yapar? Nasıl harcanır böyle, nasıl satılır? Mektubuna son verirken yazdığın o sözü hiç ama hiç unutamıyorum:


' Köy çocukları, kızlar, kadınları küçük insanlardır öğretmenim o yüzden büyük hayallerinin peşinden koşmak onları uçuruma sürükler. Küçük insan, küçük düşünür, küçük hayal eder ve hiçliğin çıkmazında yokoluşunu izler hayatı boyunca... Yaşam bu kadardır, doğar, küçülür ve ölür...




Sizi küçük yüreğime sığdıramayacağım kadar çok seviyorum çünkü küçük ve nasırlı ellerimi sizden başka tutan olmadı...'





Tutmak yetmedi küçüğüm, sen uçuruma düşerken ben çekemedim o elleri, yetmedi gücüm devlet uyurken, akrabaların korkarken, cahiller seni harcarken gücüm yetmedi küçüğüm... Adını her duyduğumda, yüzün gözümün önüne geldiğinde kalbimde hissettiğim o çırpınış neyin nesi?



Yüreğimdeki kuşları azat ettim küçüğüm, insanlığı kurtarırlar mı dersin?

08 Mart 2014 3-4 dakika 26 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (1)
  • 10 yıl önce

    İdealist bir öğretmenin öğrencileri ve onların ana babaları ile yaşadığı hayatın tam ortasından gerçek olaylar bunlar. Aslında okuması gerekirken kocaya verilen talihsiz kız çocuklarının öyküsü. Bu ve buna benzer olaylar çok var ve bunları engellememiz lazım bir şekilde ama yasalara ile ama başka bir şekilde ikna ederek ya da o insanları eğiterek. Kayda değer bir deneme kutlarım Seda Öğretmenim yürekten...👍🤐👍