Umut Umutsuzluk ve Gelecek

Umut ve umutsuzluk, basit bir deyişle iç içe geçmiş iki kavram ya da kavramsızlık olarak tanımlanabilir. Neresinden tutmalı ya da tutunmalı? Şimdi nereden başlamalı, nasıl anlatmalı?..
‘Umut', ilk insandan bu yana toplumların ve bireylerin, geleceğe dair pozitif beklentilerini güçlü kılan, yön veren ve şekillendiren bir kavramdır...
Habil ile Kabil'den beri birlikte kaotikleşse de bazen ayakta tutan, bazen dip noktalara taşıyan, kimi zamanda göklere çıkaran bir olgudur. Öyle ki, geldiğimiz noktada üzerinde daha çok düşünmemiz, biraz daha tutunmamız, üzerine daha fazla eğilmemiz gereken bir durumla karşı karşıyayız...Neden mi?Ülke yangın yerine dönmüş halde. Farklı kesimlerden yurttaşlar ayakta ve üstündeki ölü toprağını atmış bir halde ama bir o kadar da huzursuz.
On beş yaşındayken, 16 kilo ağırlığında hayata veda eden gül yüzlü bir çocuk, güneşi avuçlayıp getirdi bu yalnız ve kederli vatana. Şimdi iş bizde. O güneşi tutup büyüteceğiz, umut olacağız umutsuzlara ve zamansız düşen ama yitip gitmeyenlerin adlarını da 'umut' koyacağız.
Ölüm her gün yeniliyor kendini, her an yanı başımızda ve korkutuyor. Ne zaman, nereden gelecek? Hangi aralık kimi bulacak, hiç belli değil!.. Yanı başımızda patlayan bombalar, madenlerdeki katliamlar, kazalar; katledilen kadınlar, çocuk cinayetleri, topyekun bir çıldırma hali sonra... Evde sokakta, yaşamın her alanında ırkçı, cinsiyetçi, öteleyici nefret söylemleri. Kin, öfke ve ihtiras yüklü bir öfke patlaması ve tahammülsüzlük histerisi. Sürekli bir yok sayma durumu ve şimdi yine yeniden Doğu'da yani, adı değiştirilmiş, kimliksizleştirilmiş o coğrafyada alevlendirilen toplumsal ateş...
Öte yandan şoven duygular eşliğinde hep bir ağızdan hamaset marşına dönüştürülen,' vatan-millet-Sakarya' repliğinin içinde şiddet barındıran çatık kaşlı yüzü. Emperyalizmin pisliğinden arındırmaya çalıştığımız 'bayrak' bu gün siyasal iktidarca toplumu ayrıştırmada, ötekileştirmede kullanılıyor!!!
Tüm televizyon kanallarında anlamlandıramadığımız bir dille gözümüzün içine sokulmaya çalışılan bayrak reklamı, aslında cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde can havliyle eklemlenilen bigâne bir umuttan başka bir şey değil. Yıllardır süren ve son süreçte, sözüm ona, biraz durulan kan deryası yeniden hortlatılmak isteniyor. Çünkü iktidar korkuyor, korktukça saldırganlaşıyor ve saldırganlaştığı içindir ki ayakta durmayı beceriyor (!)
Peki, ne olacak ya da ne olmalı? Bu felaket nasıl göğüslenmeli?
Yanıt çok açık ve hayatın doğrudan içinde, bıkıp usanmadan büyüttüğümüz o umutta değil mi? Yani, aydınlanma, yurtseverlik, eşitlik ve özgürlük denilen sihirli kelimeler, aslında tanımlamaya çalıştığımız umudun başka adları ise 'enseyi karartmamak' lazım...
Umut, sadece fakirin ekmeği değil, bu ülkenin de geleceğidir...
Geleceğe sahip çıkmak, boynumuzun borcu olmalıdır...

18 Haziran 2016 2-3 dakika 2 denemesi var.
Yorumlar (1)
  • 8 yıl önce

    Günün denemesini ve yazarımızı kutlarızud83eudd20