Üstel Bakışla Bir Uygarlık 08

Yapının yenileşmesi doğrultusunda ikinci bir sürükleyeni de, Dünya konjonktürünün, çevresel feodal dönüşüm baskılarıdır. Yemen, Medine gibi yerleşiklerin, suyla tarım yapılan yerlerin verimliliğini artırmak için, köleci yapıyı feodal yapıya dönüştürmüş olmalarıydı. Yeni feodal yapı, geleneksel köleci yapı ile uyuşmayıp çatışıyordu. Köleci düzen kalkmamış, biçim değiştirmişti. Nisbeten köleye biraz serbestlikler gelmişti. Aşiretler çatışmasının temelinde bunlar da vardı. Arap Coğrafyasının kendi içinde taşıdığı etnik dinsel inançların baskısı kadar, Yahudi, Hırıstaıyanlık gibi öğretiler de Mekke'de hem inanırları vardı hem de kol geziyor olmaları yeni yapının araçlarını oluşturacaktı.

Hıristiyan, Zerdüşti ateş gede ve Hinduizm gibi inançsal yapılar ve Sasani, Bizans gibi imparatorluk yapılarla çevrili olmanın ihraççı bir baskı, alınışı da ortalık yerde ayan beyendı. Bizans, Sasani gibi feodal dönüşümünü süreçleştiren iki yapı, ihraç ürününü Arap'ın önüne açmıştı. Daha 7. yüzyıl ortalarından itibaren İslam bunlarla, yani; feodal bir ilişkiler uzlaşmasıyla ya da feodal ilişkiler koalisyon ittifakları olaraktan, sonradan ortaya çıkacaktı. Yol, aşiretler barışından, uygarlık ortaya koyan başarı siyasetine uzayacaktı.

Aksi halde, yeni yapı sırf fetihlerle yayılamaz ve gelişemez, tutunamazdı. İnşanın temelinde bu ve yukarıda sayılan yönetsel düzenlenişle ilgili mali alandaki, cesur gözü pek ve konjonktürsel açılım yapılacaktı. Bu durum Halife Abdülmelik'le süreçleşecekti. Abdülmelik, çok ırkçı, faşist ve kısır döngüler içindeki siyasi çekişmeli, geleneksel Arap aşiret uygulaması olan mevcut yapıyı; yani Emevi uygulamasını, yavaştan etkisizleştirecekti. Yapıyı; feodal düzenleşme içinde ve feodalizme özgü olan organizeliklerle, yeni koalisyonlarla, yeni ittifaklık anlaşmalarının içine doğru sürüklüyordu. Böylece Abdülmelik geleceğin sağlam tohumunu eker olacaktı.

Emevi dönemi oligarşisinin, düzenli bir maliye tutumlarının olamayışı, tez elden aşılması gereken bir acillikti. Yeni yapılanış, yeni bir feodal ittifaklar uzlaşması olarak, bir yenileşen toplu durum olaraktan; Arap fatihlerin fetih gücünden kaynaklanan egemenliğini paylaşmayı, yeni ittifak da, talep edecekti.

Bunun ilk adımını atmaya; savaşçı olan Arapların yavaş yavaş, bürokratik yapılar ve mevkilerden uzaklaştırılışıdır. Bürokrasi yapılanması, daha çok İranist bürokrat yapılara bırakıldı. Çünkü Arap kültürü, bürokrasiyi hemen hemen hiç tanımıyor ve bu alanda başarılı değildiler. Bu daha çokta, Sasani feodal ilişkilenişin biçimlenmesi ile başarılan bir dönüşüm olacaktı. Yerli Arap unsurlar, daha çok kervan vurma geleneğinin, savaş ganimeti ile yetinen savaşçıları olacaklardı.

Yukarıdan beri belirtilen analizler, elbette ki zamanın yaşantısı içinde, kolaylıkla bilinip ortaya konacak yaptırım ve yapılanışlar değildiler. Ancak yaşanıp bittikten sonra ve bu gün baktığımızda bize yansıyan temel tarih bilincidirler. Tarih, kişilerin kahramanlık tutumları olmayıp, kişilerin ufacık karizmatik önderlik tutumlarının günümüze yansıyan, bize akıl olmuş büyümüş genlikli yansımalarıdır.
Toplumsal erdem açısından tarihe bakıp, zamanının tarih bilinci açısından, olayları yakalayıp; birçok yanlışlıklara ve pek çok zulümlere rağmen; mini minnacık bir düzeltme hareketinin adımını atan bir yığın önder kişilere hayranlık duymamak yanlıştı. Ve onlara gelecekten geçmişe doğru bir saygı ve selam göndermemek vefasızlık olurdu. Çünkü o minik adımlar, bu günün gelişmiş Dünya uygarlığı düzlemlerini gerektirmiştir.

Şimdi bir öz ve öznel analiz diyelim. Her bir tarihi süreçler, o toplumların ve o halkın, kendi alan nesnellikleri içinde; güncel, tanısal olanlarıyla değerlendirilmeyip de, bir takım ilahi tanımlamalarla açıklanıp biçimlendirilirse, o tarihi süreci kavramakta akıl işlemez. Bu yüzden o toplumun halkı sürekli bir kurtarıcı bekler. Akıl en asgari verimle tutulup, prangalaştırırlar.

Emeğe değin hünerlerinin üretiş ilişkilenmesi, insan gruplarını, zorunlu olarak toplumsal yapı diye tanımlayacağımız bir organizeye götürdü. Dünya o güne değin, hiç bilip tatmadığı, yeni; yepyeni, bir ilişki düzeni ile yani toplumsal ilişki düzeni ile karşı karşıya kalmıştı. İşte bu oluşlar ışığında tarih, insanın zaten var olan; talan, çapul gibi yağmacılığını, sistemli, bilinçli bir birlikçi yapı olaraktan da, daha derli toplu ve bir yaşam biçimi olaraktan da, ortaya koydu.

Savaş sadece yıkım ve felaket olmuyordu. Yangın geçirmiş doğa gibi ya da budanmış ağaç gibi yeniden ve azimli gayretle yeşerip derlenip taze atılımlar yapıyordu. Tabi bu savaşa övgü değildir. Ama böylesi sonuçları da görülen bir durumdur.

Emeğin karmaşıklaşan hüneri, insan gruplarını tarım ve çoban toplum grupları olarak belirlerken hemen yanı başında, hazırcı, haydut, harami çapulcu, yağmacı grupları da belirliyordu. Hazır üretimin varlığı, hemen yanı başında çapulu da hazır etmişti. Nasılsa ki doğada çalma, kapıp kaçma vardı. Böyle yağmacı yaşayan hayvan ve böcek grupları da vardı. İnsanlar da niçin böyle olmasındı!

Yağmacı grubun basıncı üretici grupları canından bezdirdi. Bu bezme öyle bir baskı yarattı ki, çiftçi ve çoban toplumlar da, çalışır olan bir kısım nüfusunu, savunucu güç olarak, ayırıp bunlarla vuruşur bir rekabetçi boyuta sürüklendi. Bu süreç talimli olan talancılarla, talimi pek bilmeyen üretici grupların, talancılarla ittifakına gidildi. Bu ittifakla üreticiler, gerek uzlaşılan yağmacıların baskısından kurtulmayı gerekse de, diğer yağmacıların olası çapulundan kurtulmayı başaracaklardı.

Yağmacılara, ürettiğinden bir pay veren üretici teknik toplumlar; bu yabani yağmacıların hem şerrinden korundular, hem yağmacıların kavgacı güçleri sayesinde, diğer bir dış güç olan talan saldırılarından korundular. Artık zaman; yabani yağmacıları ?hami' kılmıştı. Dış tehdide karşı toplumu koruyordular. Sınıflı toplumlarla oluşan içteki asayiş ve güvenlik durumlarına da, bir çözüm olduğunun görülmesi ile toplum; yağmacıları sanki bir vücut organ eli gibi, kendi üretim gücünün yanı başına aldı. Süreç, ?çapulculuğun gücünü', ?güvencenin garantisine' çevirmişti. Bu çapulcu güç bir organize teşkilat olaraktan, üreten sistemin bünyesine alınmasını ortaya çıkartmıştı.

Sürecek

02 Eylül 2010 6-7 dakika 1084 denemesi var.
Yorumlar