Üstel Bakışla Bir Uygarlık 11

Şu halde, hangi inanç sisteminin yolu dalaletti, hangi inanç sisteminin yolu kurtuluşçudur? Bunu nasıl bilirdik? Tarihte bunun karşılığı savaş, katliam ve çatışmalardır. Ne yazık ki insanlık tarihi böyle gelişiyor ve böyle gelişmişti.

Bir kere toplumların (halkın demiyorum) temelinde dini inançlar olmamalıdır. Halkın bünyesinde de halkın kendi öznelliğinin, geliştiği çap ve boyutta; başkalarını da bağlayıcı yapmayan, başkaları ile de tam da tıpa tıp aynı olmayan görüş ve dünya yorumlayış anlayış birlikleri inançları mutlak olmalıdır. Bunlar kişi öznellik ufkunca güncellenir ve formatlanır bağımsızlıkta olmalıdır. Kurallaştırılan genel geçer temelleri, bizim halk ya da kişi- kişi iletişme araçlarımız olmalı. Değilse bu alanda ne o yolun doğruluğu, ne bu yolun eğriliği söylenebilirdir. İnançlar ne tamamen doğrulardan, ne de tam yanlışlardan oluşmamaktadırlar. Bunların ikisini de içeririler.

İnançların farklılığı, farklı dünya görüş, gelenek ve görenekleri ve yaşantılaşmaları gerçeklenmiş olmasındandır. Biri diğerine saçma gelirken, diğeri de birine, ilham kaynağı olmaktan hiç geri durmamıştır. Çünkü inansal olanın hepsi yaşamsal bir gerçekten temellenen, yaşamı okuyuşlar deneyim aktarımıdırlar.

Süren tutumlaşmaların güncellikle bağları kalmadıkça geçmiş ama geçmişte yararları da olmuş hatıracı soyut anlamaların bir esbabı mucibesi düşünülmüş, burası inançlaşmanın kritik değer noktasını oluşturmuşturlar. Sadece zamanları geri olduğu için, yani geçmiş zaman durum ilişkilerinin bir deneyimini taşıdıkları için, günceleşemeden günümüzde toplumda işleyememektedirler. Ve dolaysı ile de bugün pranga olmaktadırlar. Bunu toplum ve inanç konulu deneme yazılarımda inceledim.

Aidileşme, grup ruhunu şekille yen bir iletiştirmeci oluşla, kararlı yapılara giden oluşturmadır. Bunun aracıda, o yöntemin, inançlaştırılacak düzenlemeye tabii kılınmasıdır. Bu düzenlemeler de inançların, kuralcı, ritüelci, ibadeti sembollerle, formüle edilmesidir. Nasıl siz; ısıyı, elektriği iletmek, ilettirmek, akıtmak, eylemli kılmak, amaçlı yöneltmek için bir iletken kullanırsınız ya; işte inançlarımızda bize, halkın yöneltilmesinde, halkın iletken olaraktan araçlaşmadırlar. İletkenler akıttıkları enerjiden nasıl etkilenirlerse, inanç enerji dolaşımını sağlayan halk, zorunlu olaraktan bu dolaş inançtan, etkilenirler.

Nasıl elektrik ya da ısıyı iletmemiz için size, illa da demir olsun, ya da illa da bakır ya da alüminyumun, veya çinko olsun veya altının olsun gibisinden vs.'nin kullanılmasını ilk etapta size dayatılamazdır. O aracın iyi verimli bir iletken olup olmaması, bu aşamada önemli değildir. İşte bir metalin ayrıcalıkçığını mutlaka üstün kılmayıp, iletişme amacınıza göre, bizim bazen o metali, bazen bu metali seçmemizi, hatta iletişim araçlarını kullanır olmamızda bizi farklı farklı olmaya götürüyorlarsa, her hangi bir inanç kurallaşmaları da bizi, farklı farklı gelişme ve şekillenmeye götürecektir. Olgunlaştıkça ortalamada birleşilecektir.

İnançlar da, her hangi bir metalin ısı ve elektrik ilettir olması gibi, bir iletken kullanımlılıktır. İnançlar halk üzerinde akarken halkta inançlara kendi duygu ve duygulanım düşüncelerini katarlar. Yani akan enerji ile üzerinde akma işini geçekleyen araçsallık karşılıklı olaraktan girişirler. Daha çok verimlilik, iletken maddeye değin madde özelliği ile sınırlı olurken, inançlardaki daha çok verimlilik de, sizin ufkunuzla ve güncelleşme yolunuzla ilgili bir iletişmeci özelliktirler. Hiç kimse size halk içindeki formatınızın, şekillenmenizin illa da öyle değil de, böyle olacağını söyleyememelidir.

Bu nedenle de, illa şu inançlarla, ancak gelişir ve uygarlaşırız demek, absürtlüktür ve cehalettir. Her bir inanç, az ya da çok da olsa, bizi kavga çatıştırmalarının içine taşımamalıdır. Her bir inanç bizler için farklı çekimlemeler alanı olaraktan esnek kullanımlı, deneyimsel gelişmelerin zenginlik kaynağı olmalıdırlar. Çünkü inançların her biri sizin kendi amacınız doğrultusunda yararlanabileceğiniz araçsal iletkenlerdirler. Siz inançların iletkenisiniz, inançlar da sizin iletkeninizdir. Tıpkı duvarın dikliğinin olması ve dikliğin de duvarı taşıması gibi bir girişme belirmesidirler.

Politeisttik anlayışların ve monoteisttik yaklaşımlarının kendilerini hak din ve doğru din inançlaşması sayan dayatmaları iki bakımdan çelişki barındırır. Birincisi inançların konjonktürsellik içermesi bağlamında izafi bir doğruluk taşır olmaları çelişkisidir. İkincisi de, bu izafi doğruluk çelişkisitle kendisini saltık doğru kılıp, insanları sübjektif öznel kibir bulundurma yanılgısının içine taşır ki bu da kendisini hak ve doğru görmenin salt görmesi dayatmasıdır.

Bu algılarla bakıldığında tarihi süreç içinde, milyonlarca insanları, politeistler de öldürmüştür, monoteistler de öldürmüştür. İnançların temel yanlışları, özelliklede monoteistlerin hem öznel var olma nedenleri, hem çelişkileri, kendilerinin; saltık doğruları savunur olduklarını söylemeleridir. Diğer bir yanlışları da, kendilerinin tek saltık olduğunu söyleyip, hak olan her şeyin yerleştiricisinin kendileri olmalarını söylemeleridir. Ve insanlığı kendi saltlarında kurtuluşa çağırır olduğunu söylemelerindeki, at gözlüğü takma bağnazlıklarıdır.

Burada önemli olan, çekimleyicilerin yapabilirlikleri ve yapılamazlıkları açıkça belirlemiş olmasıyla; kişi insan davranışlarının, sınırlılıklarla tutumlaştırılmasıdır. Ve tutumlaşmalar, kendilerini ait kıldığı insanlarına; belli sınırların güvenliği içinde; kendisini aitleştiren bir iletiştirme, kararlılığını üyelerine sağlar olmasıdır.

Sürecek

07 Eylül 2010 5-6 dakika 1084 denemesi var.
Yorumlar