Üstel Bakışla Bir Uygarlık 3
Bir soy oluşlar, mirasını sürdürmenin meşru haklılığı ile özellikle de, orta doğu halk kültürleri içinde geçişen bir miras geleneği olaraktan devam ettiriyorlardı. Bunlar bir şekilde, bu türden bir soy ilişkilerini de, kendileri bile (leviler gibi) kurarlardı. Hem böylesi bir onanmacı yapı üzerine yükselme söz konusu idi; hem de, etnik gericiliğin, eğitilmesi ve etnik gericiliğin burnunun sürtülmesi söz konusu idi. Bazen de oluşmalar, zıt uca (etnikliğe) doğru giderdi.
Bir sonraki ahlakçı, bir önceki ahlakçıları da, referans alarak, daima kendilerinin meşruiyetliğini kabul ettirir olmuşlardı. Bunlar el verme, asa verme, post verme gibi meşruluklarla, gerekçelenirdi. Hayatın sürekliliğine ve değişmesine ve dahi kendi ömürlerine uygun anlayış ve yapılanmanın kuralını sezmişlerdi bile. Bunlara dek, kendilerinden sonraya değin el verici bir söylemdir bu. Bir söylentinin; kendisinden sonra geleceği söylenen usta çırak ilişkisinin aktarımıdır. Eski toplumlardan beri var olan, uygulana gelen, kutsal me'den (anayasal kurumlardan biri olaraktan) meşru mesleklerdi ahlakçılık.
Kimi kez hayli kapalı kutsal ifadelerle aktarılırdı. Çok sonraları da, kimi kez bir kutsal ifadenin hayli zorlanma yorumlanmalarıyla bir meşrulaşma payı çıkarılırdı. Hayli kapalı, her tür yorumlanabilir olan, söylenti ya da kimi kayıtların yayılması ile de olurdu. Aslında böyle bir kayıt olmasa da, krallığın el değişmesi gibi, ya da kişi ölümüyle bitenin, yeni olacak olan kişilerle devan edileceğin bilincidir bu.
Kendisini bu konuta hazırlamış birinin de yapacağı tek yol vardır. Bu yol, odak eksenini ve meşruiyetlik olumlanmasını legalize etmesidir. Söz gelimi falan peygaberin, ki bir tarihi kişilik ya da söylence ile ete kemiğe büründürülmüş; genel kabul görmüş, üsluptan falan kişinin, filan çocuğunun 10. Nesilden torunu olmak gibi. Bu vaizciler çoğu dem, kendi öğretilerini, şiddet uygulamadan, ahlaki tutum olacak güzellikte öğütleyip, taraftar bularaktan da, ahlaki erdemlerine epey bir yaygınlık kazandırmışlardır.
Kimi dem, güçleri oranında şiddete başvurarak işi, bir ahlak yayımcılığından daha ötelere doğru, toplumu düzenlemeye kadar işi vardırmışlardır. Bu tür, eğitsel; dini, ahlaki öğretilerin o gündeki toplumlarına, ilişkin toplumcu yapıları düzenleyen, nesnelce girişme ilkeleri ve nesnelce olanın bağlacı durumunda gelişme gücüne etkileri vardır. Bu bağ, nesnel etkinin tam olarak bilinemediği bir zaman düzlemindeydi. Totem inançlar, nesnelliğin bilgisini de içselleştiren, onu hazmedilir kılan, bir dönüştürücü kutsal işlevdi.
Her ittifak grup, kendi totemini birlik içine sokmuştu. Totem anlayış ittifaklarlan totemler çokluğu, görünümüne dönüşmüştü. Yeni ittifak içinde totem işlev, giderekten düzenleyici, ilahlar işlevine dönüşmüştü. Bu ilahlardan biride ahlak ilahı idi. Ki Bunlar (Nanşe gibi) yargılamalar yaparlardı. Kutsal Me'leri (meslekleri ve kurumları) düzenleyen ilahlardı.
Kutsallık, o işin öyle olurluğunun meşruiyet ulam laması idi. Kutsallık itiraz etmeksizin meşruiyet ligin ve öyle yapılabilirliğin, kaynağı idi. Şimdiki deneysellik ne ise o günün kutsallık anlayışı da (deneysel olmayan ama)deneysel olanın yerini tutan bir itiraz edilemezlikti. Bu orunluluk, deneyden önceki sosyal ahlak ilkesi böylesi bir akılcı yol ile aşılmıştır.
Aslında nesneli pata küte okuyup kurallıyorlardı. Ama kurallamanın kaynağı kendileri değildi. Bu yüzden de bu yol, sosyolojinin keşfettiği en önemli, yöntem kurallarından biridir. Her akılcı yol gibi bu akılcı uygulama da zamanla, çevre şartları ve çevre ilişkileri değiştikçe; en aptalca, en akılsızca, yola dönüşeceği unutulmamalıdır. Bu yol, doğal akıştır, doğal seyrediştir. Olması gerekenler, bir takım ilizyonlarlan da olsa oluşturuluyordu.
Toplum, değişen bir sistemdir. Bu nedenle demode işleyişlerini etkisiz kılmak ister. O zaman, onu toplumun dışına itmek ya da demodeyi yeni biçime dönüştürmek gerekecektir. Bu değişimlerle, sosyolojik birim olan aileyi ve giderekten, halkı da uyumlaştırarak uzlaştırmak gerekmekte idi. Başlangıcın koşullarında toplum ve halk diye tam ayrışamayan bu ikili yapısında; toplumun nesneli halkın bu dönüştürülme işinde, bu türden inançsal sosyolojik evrimle, halka benimsetilmesi mutlaka zorunlu idi. Yani başlarda, inançlar bir konvanterdirler (dönüştürücüdürler). Toplumsal kurumdurlar.
Dinler ve inançlar halkın zorunlu bir sosyal evrimidirler. Yani geçmiş halk ve toplumların aktarım ve sahipleniliş kutsanmasıdırlar. Başlangıç koşullarında toplumunda evrimini içerirdi. Hiç bir din kurucusu tarafından tam olaraktan vaz edilmemiştir. Aksine dinler (sosyal yapının evrimi), kurucularını; yayıcılarını ortaya çıkartmıştır. Sosyal gelişmeler birikip bir değişme zorunluluklarını kendi yaşamları önüne yığmıştır.
Bu hal; kendisinden önceki birikmiş bilgilerle buluş yapan bilim insanlarının, tutumuna benzer. Buluş her ne kadar o kişininse de, aslında kendisine gelen birikim de, o buluşçu kişinin kendisinin değildir. Ama bu muktedirliğe de, bunlar erişecektir. Çünkü aktarılanın tarifini yapma muktedirliği onların olacaktır.
Bu birikmenin ve aktarımların ürünü olan bu yetenekler, bunların, kendilerine değin gelenlerine çok iyi çalışmış olan akıllılıklardır. Güncel sentezlerle, sistemi sürecin akışı ile olgunlaştıra olgunlaştıra, kimi kez bu olgular kendi içlerinde tartıştırılmıştır da. Son söz, yorumcunundu. Ve artık bu biçimleştirme, tartışmasızlık olacak tabu hüviyetine bürünecek süreçlerin doğmasına da, dönüşecekti.
Sürecek