Üstel Bakışla Bir Uygarlık 7
Mescidi haram, savaşın, kötülüklerin yasak kılınıp, bir esende ve güvende oluşu, garanti ediyordu. Ancak kutsal alanın biraz dışında, güvenlikli olmak şöyle dursun, savaşçı olamamanın, bir ganimet olunmanın, ya da öldürülmenin olağanlığını da yaşatıyordu.
Ne var ki köleci düzen anlayışı, Arap'ın nutkunda daha demini sürerken, sabit yerli Arap'ın zamanı, konjonktürden biraz geri gibiydi. Feodal düzene geçiş, Arap konjonktürünün de az çok ilişkisel parçası olmuştu. Medine, Taif, Hayber gibi yerlerde burnunun dibinde boy atmış bir dayatma idi. Tüm mesele bu yapının sürüklediği okumayı yapabilmekti. Ezen-ezilen ayrışma ve birlikteliği gerekiyordu. Bu ikilik, teklik yapıda, absorbe edilerek aşılmalı idi.
Tabii ki edilebildiği kadarla idi. Zaman, politeist ligin de zorunlu olarak, kendisini tekleştiren bir hiyerarşiye zorlandığı bir anlayıştı. İsa köleci düzene doğdurulup, onu ahlaklı kılmaya çalışmıştı! Şimdi düzen feodalizme evirilmişti. Toplumsal ittifak koalisyonları, bu eksende yepyeni düzenleniş ilkeleri getirmişti. Zaman bu yapıyı, iyi okuyup, sembolize etmeye kalmış olan, bir demleniş zamanı idi.
Zaten köleci ilişki düzeni de, toplumsal tedirginlikleri, halkın içselleştirir olması için kendinden önce bu tekleşen yapıların harcını bir iyice ortaya koymuştu. Ama tekleşen yapının içinde çıktığı bir eviriliş zemini olan politeisttik anlayış; tüm değişmelere karşın, kendisini uygunlaştırabildiği ölçüde, yeni yapılarda da, politeisttik anlayış ve inanmalar olaraktan sürmekte idi.
Zamanla yeni olan, kendisine uygulanan şiddete tutununca, yine kendisi de başkasına, hak olurduk adına, bu şiddeti uygulayacaktı. Kendisi, müsamahanın giderekte şiddetin ürünü olurken; kendisi de şiddeti yeğleyip, müsamaha etmeyecekti. Kendisini, hepten tek Kurtuluşçu din sayacaktı. Ve insanları, inanırlarını göklerin zaferi için çağıracaktı. Bu çağrı, başkasına yaşam hakkını vermesi; ancak kendisine alçak gönüllülükle boyun eğişe davetle idi. Bu hal politeisttik anlayışın şiddetini üzerine çekiyordu.
Politeizmin bu tür inançlara karşı oluşunun nedeni, yeni olan inançların sağlamlığından ya da azılıp sapılmışlığından değil yeninin; bir Tanrı fikrini savunuyor olması da değildir. Aksine yeni akımın başka dinleri, başka dini anlayışları, küfür saymasıdır. Onları sapık ve yalancı sayması vs. hakaretleri sindiremiyorlardı. Bu yüzdendir ki, politeisttik anlayışlar, monoteist anlayışları, dinsizlik sayıyordular.
Monocu dinlerin kendisi sürecin bir olgunlaşma, bir değişme aşamasının ürünü olan, yeniydiler. Ama başka anlayışların, yani eski pagan anlayışların da, kendi kendine olgunlaşması ile sönümlenmesini beklemek yerine, en azında kendisinin geniş kabul görüp egemen olduğu zaman dilimi içinde, fikri zeminde, meşru mücadelesini vermek yerine başkalarını; şiddetle ve hoşgörüsüzlükle ve de sapıklıkla sönümletecektiler. Sudan bahane ve gerekçeler yaratıp, çoğu yerde bunları içlerinde süreceklerdi.
Monoteizm de, bir var oluş olarak haklı idi. Yeni olma yaşamın zorunluluğu idi. Yeni olanların, kabul görmebilmeleri için, kendilerine yer bulabilmeleri için, eskiyi haklamalıydılar. Bu haklama işinde, kendisini zamanın ve güncel zeminin çözümü olaraktan görüp de, sosyolojiyi iyi okuyan yeni oluşumlar da, pek pek yakma, yıkma, talan ve kıtal gibi şiddete başvurmuyordu. Geçmişte uygarlıklar yavaş yavaş evirilerek, eskiyi küçük küçük model ve ittifak kılışlarla, bünyesinde sembol olarak tutarak, haklıyordular. Aynı hal şimdiki yenide de kaçınılmaz olaraktan vardı. Bütün dinler bu olgunluğu bilinçli olarak yapamayıp, aceleci olanını ve şiddetli olanını yapmıştır.
Ancak işin içine toplumsal oligarşi, güç egemenliği de devreye girmiştir. Yeni olan yapının zeminindeki çağ, daha talan ekonomisine de bağımlıdır. Fetih gelirlerini toplumlar bir kaynak olaraktan daha bağrında taşır biçimde olduğundan, fetih yerlerindeki kendisindeki önceki uygarlaşmış tutumun izleriyle birbirine karışır olacaktılar. Talan ekonomisi ancak 1950'lerden sonra, yeni hüviyetiyle, yeni sömürü ilişki biçimi tanımında ancak emperyalist hüviyetini ve eperiyalistçi finansmanı pekiştirecekti.
İslam: 7. yüzyılın başlarında, birçok canlı kült (eski ittifak biçimlerinin kaynaştırılmış girişme) merkezi olan Mekke'de, Mekke aristokrasisinin konjonktüre açılan, girişmesi içinde yaşam bulmuştur. Coğrafyada birinci ana teması, yörenin çoban aşiretçi feodalite yapısı ile yine toplumun ortaya koyduğu tüccar aşiretçi feodal yapısıydı. Mekke'nin kült merkezi olmasıyla, Yahudilik, Hıristiyanlık, Mecusilik, Hinduizm ve Asurî -Sümer kült mirası üzerinde oluşu da; hep burada bileşenleşiyordu.
Bu yapı: aşiretlerin, çatışma, talan, yağma, çapul geleneğinin ve soyluluk üstünlüğüne dayalı kırım rekabetinin bitip tükenmek bilmez bir çatışması vardı. Bu çatışmanın önlenmesi ve yine en önemlisi ve hayatiyetliği olan kervana değin çapul güvenliği de bu işin can damarıydı. Kabileler arası sulh bu işleri kotarmağa yetmiyordu. Ancak geçici pansuman tedavi oluyrdu ki bunlardan da bir şey çıkmıyordu.
Bu parçalı etnik aşiret kimliğini yeni bir kutsal değer sahiplenmesi aidiyetliği içinde, genelin sorumluluğu ve dokunulmazlığı iş birliğine davet edilmeliydiler. Sorun ve çözümü açıktı. Aşiretlerin ve etnik grupların yeni bir birleşme ittifakını, kendi yöresel güvenliklerini ve esenliklerini düzenlemeyi zorunlu kılıyordu. Hırsızlık korku ve sindirme temelli terör, kol geziyordu.
Ahlakçı sofist belleticiler Ukaza çarşısı ve yörenin diğer panayırlarında, Yemen'de, Yesrip gibi kült merkezlerinde, çokça boy gösteriyorlardı. Hatta bu girişimin kutlu kişisi de, zamanın elkoyma, gasp gibi haksızlığına uğrayanların, ister Mekke'li olsunlar, ister Mekke haricinde olsunlardı. Müsadere edilen malları örgüt eli ile tekrar ele geçirip, mağdurun hakkının geri verilmesi için hılıful fudul diye gizli çalışan bir örgüt kurmuşlardı. Bu örgüt işlevini de yapmıştır.
sürecek