Üstün İnsan
çalışıp didindi
..........ruhunu maddeye teslim etti
çalışıp didindi
..............madde ruhuna ihanet etti
diyerek dile getirdiğimiz ne çok yaşanmışlıklar vardır etrafımızda, bu insanların kazandıklarının yanında kaybettiklerinin muhasebesini yapmak bile faciayla sonuçlanır. sevgisiz, duygusuz ve de yakınsız yaşayıp maneviyatı çürüten, ruhunu maddeye teslim eden o kadar çok tanıdık yüzler var ki, acı sonuçları gözler önünde
biran önce kesesini doldurup bedavadan yaşamak, insanoğlunun en belirgin özelliklerinden biridir. avcılık ve yağmacılık içgüdülerini yenemeyen ve esiri olan nice insanlar da yok değil çevremizde.
kah öfke kustuğumuz kah görmemezlikten geldiğimiz bu tip insanlara ne sözler, ne yumruklar, ne de silleler kar etmez
kişisel menfaatlerini göz önünde bulundurmadan, toplum için insanlık için, ülkesi için çalışan, ya da çalışarak, yaşamdan tat alma gücünü kazanan kaç insan vardır acaba
topluma huzur ve güven veren, çevresine sıkı sıkı sarılmış, bağların önemini benimseyen insanların çokça olduğu bir ülkede yaşamanın rahatlığını ve tarifsiz güzelliğini düşünüyorum da
bütün hayallerim suya düşüyor, gözümde ülkemin kısır kalabalığı çoğalıyor
taş döşemeli, dik ve köhne sokaklarda, yük taşıyıcılarının iç acıtan homurtulu gürültüleri umutsuzluk garında
solgun camlarda, belli belirsiz eğik başlar, yediğini sindirecek kadar uyuyanlar
ah benim şu daldırma düşüncem
işte o anda... bey'le hanım sözcükleri, riyakârlığın desteklenişini anımsatıyor bana
şişen avurtlarında her nefes bir dev, belleklerinde küçücük yüzleri boşaltarak kelebeklerin kanatlarına
iri cüsseleriyle, büyüdükçe yükseklerden bakanlar, kendi kendilerine, kendilerine giden yollarda, atlılar dörtnala, arkalarında bıraktığı tozlarla, atlarının sırtında, kahkahalarla, belki bir kadın yüzü, belki bir kese yastık altında
kısa günün uzun karı, o bildik şeyler, çayırlara, altın ökçeleriyle atlılar dört nala, büyüsüyle kösnül arzularının
denklemleri doğan günün ağzında, ağırlığına-hafifliğine yemiş'in
bel veren orta direk, hem dost, hem düşman
pay çoğaltan zamanın yarınlarından, us'unda dolaşan tilkilerin gürültüsüyle gülümseyerek yumuşatan avını
uyanık elleriyle, gözleriyle erinç içinde yıldız kemiren penceresinde
hanım olmak, ünlü olmak, mekanının kraliçesi olmak, devran döndürüp ün salmak dünyaya, anıt olmak, bulvar olmak, sahibi olmak adaların, ormanların, insanların kraliçesi olmak, baskıyla, zorbayla, oyunla üstün insan
kırbacın havadadır, el üstündesin zıpkınını vur çek, en büyüktür balık
üstün insan, ince eleyip sık dokuyan ve doyumsuzluk sıkıntılarına sıkça kapılan insan
sen yürü, durma yürü, soğuk yüzünü, soğuk parmaklarını koy sofranın üzerine, ye meydan senindir
sınırsız uzamın tadını çıkarırcasına, tükür dilediğin gibi, vardır şakşakçılar, tükürüğünü güzel sayarlar
kim alıkoyabilir alaycılığında, etrafındaki kukumav kuşlarına küçücük kafesinde ıslık çalıp ötene ve demir hücresinde sırtını bükene
evrene kapalı duran alnında, yumrukları saklayana, bak alaylı alaylı, kim alıkoyabilir seni
körpe yeşillik içinde, güneşten sedef sedef olmuş çimenlikler ve üzerinde variyetin miskli kokusu, güzelliğin büyüsüyle büyüyen ve raks eden su ışığı vurur yüzüne
her susadığında ağzını kaynağa dayayan, o kaynaktan kana kana tadan, üstün insan, kralı olan mekanının
tükürür dilediği gibi, nihayetinde tükürüğü güzel sayılan
her zaman vardır şakşakçıları, taraçalardan alkış tutan...
ülkesinde, ülkesine uzak yaşayan ve daha niceleri yokluk uykusuna dalan
suskunluk her şeyin uzaklaşması olur, düşsüz bir ömrün uzun yokuşu gibi
solgun yüzünün altında bir deri bir kemik kalmış düşkün insan
ve garip görünüşü karşısında afallayıp kalan, kılı kıpırdamayan, üstün insan
o umarsızlığı, ruhunu maneviyattan ayıran ve duygusuz kılan
aralarında fersah fersah mesafe, renkleri birbirine uymayan, aralarında çok bildik bir mesafe
zenginle kötülük, iyilikle fukaralık, yan yana
yan yana maskaralık
sık dokuyan seyrek dokuyan, çizmeyle çarık yan yana
her bakışı, budakçının ağaca bıçak vuruşu gibi
bencilliği kuşku götürmeyen, üstünlüğüne üstünlük ekleyen, dilediği gibi ahkam kesen, zedeleyen insanlığın gururunu
haksızlıkla bayağılıkla yoğrulan dünyada, kollarını açan, şölenlere koşan, yemekler yiyip alçakla yanak tokuşturan, değişmeyen düzende zayıfa karşı güçlüyü savunan, sözde insan
ah benim şu daldırma düşüncem, sonsuzluk hiçlikle dolu, hiçlerle dolu şu koca evren
ölen yoksulları kim hatırlar, kim kurtarmaya çalışır bataklığa saplanan yavru kuşu
gamı, tasası, açlığı, gözlerinde asılı depremlerini sokak çocuğunun
acımanın olanca şiddetiyle, kim...
hangi el
hangi yüz
hangi...