Uygarlık Ve İnsan 10
Kapitalist süreçler de yine insan haklarından, insanın eşitliğinden ve yine insanın kardeşliğinden dem vuruluyordu. Oysa insan kardeşliği paydaşlı bir ilişkinin ürünüydü. Ne ezen sistem ile ne sömüren köleci sistem ile ve ne de köleci sistemin din sel kardeşliği içinde insanlık kardeş olmamıştı.
Olamamıştı. Olamayacaktı da. Ne bile kapitalizmin baskıcı sömürücü paylaşımları içinde hep kardeşlikten dem vurulsa da ne kardeş olunmuştu. Birinin yiyip birinin baktığı El takdiri içinde ne de kardeş olunurdu. İşte kardeşlik, olunamayanın ihtiyacından ötürü söyleniyordu.
Sanayi devrimi feodalizme göre yine üstünlerin hukukuysalar da adalet kavramları yine mülkün temeli olan bir ezme ezilmeyse de ihalelerle; devlet garantili, hazine teşvikleriyle; soyma, soyulma, sömürülmenin baskıcı oluşuysa da sömürünün modernlik içinde en barbar şekil ise de adalet hukuk ve özel hukuk az çok iyileştirmeleri de yanında getiriyordu.
Demokrasi denen, adım adım kavuşulan tutumların altında; üstünlerin hukukuna karşı kolektif birim zamanlı söylem içlemiyle eşitlikler söylemi içinde siyasi eşitlik ile hukuki eşitlik aranıyordu. Eşit yurttaşlık hakkı denen sistemin içinde, parlamenter sistemli, güçler ayrılığı ilkesine dayanan ulus devlet dediğimiz yeni tanımlı kavramlar oluşuyordu.
Ezilen kitleler bu kes de bu oluşmanın söylemse meşruiyetine sığınıyorlardı. Bu sığınma içinde iyi kötü yitirilen tarih sel haklar savunuluyordu. En azında köleler ve ezilen sınıflar bu bağlamlarla az biraz mevzii edinmişlerdi.
Kapitalist sistem bilim çağı olan teknik ve teknolojilerle donanmıştı. Öyle ki ikide bir bilimin sonuna geldik diyen söylemin kısır döngüsü içine düşüyorlardı. Üretim artık robot ve android tasarımlarla yapılıyordu. Bu süreç tarihin beşinci dönüşümüydü.
Gelişme ve değişmeler baş döndürücüydü. Gelişmelerin daha birini anlayamadan kolektif birim zamanlı hızlanan güç nedenle on birincisi, yüz birincisi geliyordu. Yine kolektif birim zamanlı asıl ve baz temel işlev ile bilişsel değişme ve gelişmeleriyle ortaya konan bilişim çağı dedikleri kolektif yetenek uygarlık ve insanlıkla ortaya konan beşinci evreydi.
14
Beşinci evre ile yani endüstri üstü toplum ile nasıl bir paylaşım ve nasıl bir nüfus planlaması içinde olacağını tartışmanın anlayışı içindeydik. Ama yığınların hala dünyadan haberi yoktu.
Yığınlar hala feodalite artığı kaderci bir dini anlayış içindeydi. Kişiler yönetici egemenler, hala illüzyonlu teşvikler içindeydi. Ellerini havaya açıp, işlerin önünde, içinde, sonunda oluşan, zıt durumlar nedenle ve entropi nedenle daima oluşacak olan sorun ve çıkmazlar karşısındaki her sorunu Yüce Tanrı'ya havale etmenin aldatması içindeydiler. Kendi basiretsiz yönetmelerinden kaynaklı sorumluluklardan kurtulmanın gayreti içindeydiler.
Aslında bu beşinci dal süreç yapının ve üretim sürecinin baz nedeni de yine olmazsa olmaz tarihsel geri bağlanımı veren kolektif birim zamanlı, paydaşlı kolektif hareketti. Üretim hareketi zorunlu kolektif süreçler içinde sürdürülmeye devam etti. Sürmeye devam edenin üzerin akıl mantık örten söylem ve düşüncelerle karartıldı.
Bu illüzyon içinde paylaşma süreçleri El 'e irca edildi. El de tıpkı lümpen ve asalak din adamları gibiydi. Boş boş konuşup uyuşturan zehrini zerk ediyordu. Lümpen asalaklar gibi El de ne üretendi. Ne ekip dikendi. Ne çalışandı. Ne anıl teri silendi. Ne buluş yapandı. Ne de yol gösterendi.
Yol gösterdim deyip te güya söyledikleri içinde insanlığın bilmediği hiçbir şey yoktu. Yol dediği zaten insanların tarihsel yaşantı ve ortak anısı içindek düşe kalka yürüye geldikleri gelenek görenekler ve yaşantılardı.
Dahası El verili düzene mülküm derken Ağrı dağının başına mülküm demiyordu. Antarktika' ya hiç mülküm demiyordu. Ya neye mülküm diyordu? İnsanlar arasında geçime konu olan ne varsa, insan geçime konu oluşla neyi imar etti; neyi üretim yaptı ise o alanlara mülküm dedi.
Yapılan üretim işinde kendi dahli varmış gibi ben onu size rızk olarak verdim deyip bilgisizliği bilmezlik üzerinde teslim alıyordu. İnsan şimdi de onun haberi olmadan onun mülkü olmadan Ay'a Mars'a gidip izinsiz onun mülküne çıkarma yapıyordu.
Çünkü doğal verili düzlem olan var oluş üzerinde üreten ilişkiyi ortaya koyan tek varlık şimdilik insan olmakla bunu yapan kendilik bir muktedirlikti. Bu nedenle üreten kolektif güçle insan ne kimseden izin alıyordu ne de izin alması gereken kimse vardı. Tek izin doğal, nesnel ve var oluşla beliren çıkarımlarımızdan kaynaklı doğal yasalara uygun olan alanlar içinde hareket ediyor olalım.
Var oluşun sizin olmak, sizin olmamak gibi bir derdi yoktu. Nötrdü. Var oluş ilkelerini kolektif bilişle ele geçiren bilişsel muktedirliklerle bunlara kadir oluyordunuz. Ala geyiklerle, ayılarla, aynı mağarayı paylaştığımız dönemlerde esamisi okunmayan EL; Okyanusları aşan Trans Atlantik'i yapmamız için hiçbir im, iz, belirti ortaya koymaz iken; ne zaman ki ortak bir kolektif yeti ile Trans Atlantik'i ortaya koyduk; işte o zaman El, size gemiler yüzdürmeniz için sular ve rüzgâr var eden odur" diye insana caka satıp, insan cahilliğini inanca tahvil ediyordu.
Söyleme bakar mısınız "size gemiler yüzdürmeniz için sular ve rüzgârlar var eden odur" diyordu. Böyle derken sanki şurada, önümüzde apaçık durup duran, gemiler, deniz otobüsleri, trans Atlantikler, şilepler, Ro-Rolar vs. vardı da biz bu durup duranların ne işe yaradığını mı bilmiyorduk?
Göz önünde durup duran sal, kayık, tekne ve yelkenlilerin tek eksikleri su ve rüzgardı. Böyle olunca da sağ olsun El bir koyuna değil de illa bize acıyıp bizler için olmayan suyu, olmayan rüzgârı kayıkla bir araya getirmiş, bize yol göstermişti! Bizler de bu lütufla gemi yüzdürüyorduk. Mantığa ve çarpıtmaya bakar mısınız?
Oysa su ve rüzgâr dört buçuk milyar yıldır hiçbir sal, kayık yelkenliyle buluşmadan, biz sal yüzdürelim diye değil, zaten vardı. E canım El, sal olan (emek ve emek ürünü olan) bir ortam içinde vardı.
15
Ve El bu kadim sandığı bu ortamı kolektif insanın ekip dikmesini, üreten süreçlerle var ettiğini değil de El kendisini öne alarak insanı ortaya kor koymaz koyun da inek te zaten insanın El 'inin altında olmakla etinden sütünden yününden faydalandığı hazır durum gibi bilip algılıyordu.
Oysa ne inek ne koyun etinden sütünden yününden yararlanmamız için elimizin altında değildiler. Böyle bir dünya yoktu. Ne de biz var oluştan beri sütten, süt ürünü yapıyorduk; ne de yünden dokuma yapıyorduk.
Şunun şurasında altı milyon yıllık yol maceramız içinde bunları biz en kabadayı olarak 12 000 yıldır yapageliyorduk. Yani bu bilgi El tarafından kulağımıza üflenmemişti. Öyle olsaydı üç beş bin yıl öncesine kadar 6 milyon yıldır mağaralarda, ağaç kovuklarında yaşamazdık.
Etinden, sütünden yararlanıp yününden güzel giyecekler yapılan süreç üç beş bin yıllık bir süreçti. El altı milyon yıldır nerelerdeydi. İşte biz içinde olunan 12 bin yıllık üreten süreci kadim ortam oluşla algılıyor ve bunu da El söylemi ile algılatıyorduk.
El 'i kendi nefsi olarak, kolektif yapının zıddı olarak kurgulayanlar 4,5 milyar yıllık bir geçmiş olduğunu nereden bilsindi. Bu kadar kusur kadı kızında da olurdu.
El milyarlarca yıl sürece hiçbir katılımı olmamakla, üstelik süreç içinde bile olmayan; dahası insanın çalışması ve emek ürünü olan mala mülke göz dikmekle sürece hiçbir dahli bulunmayan bir anlayıştı. Bu çarpıtılmış insan algılı anlayışla El denen imge ve imaja üreten süreci sanki zaten paylaşmayı bilmiyormuşuz gibi pay pay ettirecektik.
Şunu unutmayın; geride milyonlarca, milyarlarca yıl olduğunu bilen akıl kişi aklı değildir. Kolektif birim zamanlı kolektif ortak akıldır. Biz doğaya dek geçmişi kolektif akıl ile biliyorduk. El 'i inşa eden bencil çıkarcı akıl, kolektif akıl içinde o günkü kişi düzeyli kişi aklı olmakla; El bu kolektif akıldan değil, kolektif akıl üzerine oturtulmuş bencil, tuzaklı kişi aklının ürünüydü.
Bu nedenle üreten ilişkili BAZ süreç, bu tür insan bencilli, insan korkuları üzerine illüzyon vaadi olan söylemleriyle kolektif alanı enfekte ettiler. Kolektif alan El sahipli El mülkü kılınmakla kolektif alan El takdiri oldu. Yani kolektiflik gerçeği size El olan çarpılma olarak yansıtılıyordu.
İşte günümüz süreci içindeki El anlayışı hala bu prehistorik kalıbı içinde lümpen asalak din adamları güdümünde sömürü çarkı olarak sürdürülmeye devam ediyordu. Bitmez tükenmez sömürü kaynağı kolektif birim zamanlı kişi emek gücüydü.
Bu nedenle kolektif birim zamanlı kişi emek gücünün asalağı ve enfeksiyonu olan El mana düşüncesi de sizin sömürülme üreten emek gücü çeşitliliğiniz gibi sömüren çeşitlik te olup bitmez tükenmez mana anlayışı oluyordu.
El mana anlayışı kolektif birim zamanlı kolektif süreçleri kişisi sahiplik içinde dağıtacaktı. Kişisi sahiplik asla ve hiçbir zaman herkesin sahip oluşunu öngören anlayış değildi. Aksine kimine var, kimine yok olan bir öngörü düzenlemesiydi.
Bir saptırma başka bir saptırmanın perdelemesi olan birikme ve eklemler ile her zaman büyüyen kartopu etkisine sahiptir. "Firavun anasında mal ile doğmadı ya" denen akıl oyunu ile üreten kolektif birim zamanlı sürecin dayanakları hiç alakası olmayan konularla anlatılıp anlaşılır olacaktır.
Kolektif birim zamanlı neden ve sonuçlar anadan doğma düşüncesine indirgenir. Bambaşka olan bir konu anadan doğma üzerinde düşünülüp konuşulur olmakla artık bu yapıda bir nebze akıl çıkmaz.
Halbuki "firavun anasında mal ile doğmadı ya" denen algı ve akıl oyunları ile süreç kimine var, kimine yok olan kişisi sahipliklerin meşru kılınması olur. Hayali anlama ve anlatımlı hayali meşruiyet karşısında, sizin de Nemrut gibi, Karun gibi, İbrahim, Hamurabi gibi sahipliğiniz olur söylemi ve algısı pekişir.
Artık siz bu anlayışla isteseniz de istemeseniz de analitik düşünceden tümden ıramış olursunuz. Anadan mal ile doğulmadığı günün beklentisi içinde güdülen imge anlayışla, hep Godo'yu beklersiniz. Oysa ki algıyı besleyip güden imleç algılar eşliğinde ortaya konan şey hileci tuzaklardı.
16
El mana anlayışı bencilliğe hitaben kişiyi umut veren vaatlerin beklentisi içine sokar. Beklentinin entropisi kişiler de kişilerin kaos düşünmelerini oluşur. Beklentinin bir yansıması kaosu üretirse beklentinin bir yansıması da beklentiyi oluşan sürekliliğe karşı El mana anlayışında kaosu çöktüren kaos düşünceyi kristalize ede ve kişi düşünmesini çıvlamaktan kurtaran niceli yansımayı da verir.
Yani çöktürücü etki yapan beklenti kişiyi en az enerjili durumu içine getirmekle kişiye bambaşka bir dünyanın kapısını açan beklentiye dönüşür. Böylece El ile ezen uyuşturan anlayış yürüğe kondu.
Bu kadarı hesap edilmese bile bir oluşmanın yansıması sizden ve sizin bilincinizden önce gider. İşte bunu anladığınızda bu yansımalar size akıl ve yeni bir kurnazlık olur. Böylece El anlayışı öncel takdir eden, rızk veren gibi tuzaklı iradi süreçlerle PAYLAŞTIRMA ahitlerine dönüştü.
İşte o günden beri kolektif birim zamanlı yetenek ve ortak akılla donanan, gerçek oluşla süren, işin aslı ve özü olan, kolektifi ilikler bilinmesin diye; anlaşılmasın diye, kolektif birim zamanlı kolektif akıl meşruiyeti anlayış olmasın diye; kolektif birim zamanlı kolektif ortak akıl referans noktası yapılmasın diye, kolektif birim zamanlı kolektif düşüncelerin temel çıkış kaynağı bilinmesin diye kolektif oluş öcü kılındı.
Kolektif oluşlar tu kaka yapıldı. Tüm bu gerçeklerin yerine El anlayışı kondu. Gerçeğin yerine konan El anlayışı kişilerde gerçeğin kendisiymiş gibi bir algısal sahiplikle yansıdı.
Yelkenlinin yüzme nedeni olan gerçekliği siz El 'in dilemesi ve meleklerin görünmez kanatlarının yüzdürmeyi yaptıran koruyuculuğu içindeki yüzme diye lanse ederseniz; yüzme yasası El 'in sözü gibi yansır. Yüzme yasası meleğin kanadının koruyuculuğu ve yüzdürmesi olarak yansır.
Bu durum içinde de El haklı olarak size der ki "siz denizin ortasındayken bizim iznimizle meleklerin koruyuculuğunu biz sizi üzerinizde çektiğimiz zaman, denizin ortasında size ne bir kurtarıcı vardır ne de bir yardım gelir" diye kendisini sizde pekişecekti. Tabii ki El can yeleğini tüple dalmayı bilmediği için korkularınıza iyi hükmediyordu.
Halbuki siz El 'i de melekleri de alıp bambaşka bir evrene size karışamaz durumla sürgün de etseniz; yüzme ve boğulma süreçleri kendi dinamiği içinde olup bitmeye devam edecekti.
İşin tuhafı size gemileri yüzdürmek için denizi ve rüzgarları var ettik üzerinizde meleklerin koruyuculuğu var" demeyi sırf insan için insana göre var ettiğini söylediği halde illüzyonlu insan aklı ve insan gözü milyarlarca yıldır su üzerinde yüzen kütüğü gördüğü halde bunlara inanmıştır.
Yoksa denizler ve rüzgâr bizim için değil de deniz, rüzgâr ve meleğin koruyuculuğu kütüklerin yüzmesi için mi vardı.? Tabii ki ne onun için ne bunun için hiçbir şey hiçbir şey için değildi. Bunlar sizin için değil var olurlu dinamiğin girişmesiyle böyleydi.
Özelleştirmesi yapılan yağmadan kaynaklı haksızlığı dile getiren gerçek ve doğru söylemlere karşı EL, özelleştiren algıyı, illüzyon mantığını korumaya hitaben baz süreç olan kolektif sahipli kolektif paydaşlı sürece köleci ağızla, özel sahipli mantığın algısıyla; kendisi öncesine "servet düşmanlığı" dendi.
El 'in kendisi kolektif birim zamanlı paydaşlığın düşmanıydı. Servet düşmanlığı söylemi köleci süreçli eşitsizliğin algısı ve gerçekliğiydi. Kolektif süreçte milyarlarca sene düşünseniz servet düşmanlığı söylemi aklınıza gelmez.
17
Böylece yapının, inşanın, uygarlığın, insanlığın, değişip dönüşen gelişen ileri sürecin temelinde kolektiflik harcı ve sosyal mantıklı anlayışla kolektiflik kardeşliği vardı.
İşte bilinmesin istenen bu kolektifliktir. Özelleştirme kolektif lige karşı vardı. Bu karşı oluş gelişmenin, geliştirmenin özü olan karşıtlık değildi. Aksine verili düzen içinde doğada olmayan, sömürmeyen gerçekliğe karşı üreten ilişkiler üzerinde süreci sömürü yapmak için var edilen tuzakla ortaya konan bir karşıtlıktı.
İşte kişiler tu kaka yapılan kolektif birim zamanlı ortak süreçlerin üzerine uyanılmasınlar, istendi. Böylece kolektif bazlı süreçler hileci El mana anlayışlı uyuşturma ve telkinler, kişilerin düşünememe bukağılarına dönüştürüldü.
El mana anlayışlı düşünme mantığını oluşan zehirli söylem ve anlayışlar günümüze kadar hep efendiler egemenlikle PAYLAŞTIRMA savaşları ve PAYLAŞTIRMA mücadelelerine dönüşmüştür.
İşte günümüz bilişim çağı içinde robot ve androitlerle üretim yapılıyordu. Bunlar yani yeni üretenler kolektif birim zamanlı ve kolektif ortak aklın üretimi olan üreticilerdi. Bizler kolektif birim zamanlı sürecin asli unsurları kotarıcısı ve mirasçısıydık.
Şu hâlde robot ve aneroitlerin kolektif birim zamanlı kolektif akıllı kolektif mirasçısı olmamızla da aneroidin de robotun da ürettiği zenginliğin haliyle ve doğal olarak zorunlulukla MİRASÇISIYDIK.
Android ve robot üre tenli dönem içinde, tümden işten ve üretim yapma içinde çekilen insanlık, bu sürece; nasıl paydaş olacaktı? Değilse işsizlik, açlık, kaçınılmazdı. İnsan kendi eli ile yarattığı uygarlığa yabancılaşmış kendi eserinin kölesi olmuştu. Köleliğin başına da El 'i koymuştu.
İnsan kendi eseri sürece dıştan yabancı bir mantıkla, yabancı bir gözle bakmıştı. İşte buradaki bu tür yıkıcı paylaşımda da insan olmakta da uygar olmakta da yani işin özünde, kolektif yapılı özü ve kolektif miraslı özü unutmak vardı.
Kolektif birim süreçli yetenek buluş içinde oluş ile kolektif akıl ve kolektif miras geri bağlanım yasası olan meşruiyetti. Bu meşruiyet ile temel düzlemli doğal referanslar bizim meşruiyet ve temel dayanak kaynaklarımızdı.