Uygarlık ve insan 11
Çünkü kolektif birim zamanlı yapı içinde hiçbir bilgi, hiçbir bilişim, hiçbir icat ve hiçbir sahiplik; kişisi değildi.
Arşimet yüzme yasalarını kişisi us kavrayışıyla bulsa da Einstein kişisi akıl yürütmeyle görecelik yasasını söylese de Robert Fulton buhar enerjisinden kinetik hareketi ortaya koysa da hem ortaya koyuş süreçleri, kolektif nedenleydi. Hem ortaya konan düşünce kolektif ön süreçlerdi.
Hem de kişisi gibi görünen düşüncelerin alt yapısı; biriken, aktarılan kolektif düşünceler olmakla; bizler kolektif zamanlı devinmeler içinde kolektifi düşünme hızı içinde olmanın olanakları nedenle kişisi yetenekle her bakımdan ve her yönüyle kolektif malzemeleri kullanıyorduk.
Değilse her gün "yeniden ve yeniden ateş kullanmayı icat etmiyorduk". Düşüncelerimizi oluşan minimize düşünce genetiği de kolektife göre ve kolektifti.
Sosyal birlikti yapılarla, totem süreçten beri var ola gelen kolektif mirasla ve kolektif güç içindeki kapasiteyle gelinen bilişim çağının temelinde hala ve gelecekte de kolektif birim zamanlı, kolektif güç vardı.
Kabaca beş evreli uygarlığa ve insanlık tarihinin gelişme sürecine şöyle bir bakalım. Her bir evreyi göremesek bile ilk uygarlık başlangıcı durumu içinde hemcinsler, kendi kendilerine "gelin bir uygarlık kuralım" diyen bir karar almadılar.
Ve bu kararlarını da "uygarlık içine de insanı koyalım, uzaya gidelim" diyen anlayışlarla pekişmemişlerdi. İnsan daha başta bilinen bir söylem kavram değildi.
İnsan kavramı ancak "yalıtımlı bir ortam da yaşayan yapıların" gün gelip üretim hareketi ile dışa doğru fora eden GİRİŞMELERİYLE ortaya çıkan sosyal anlayışlı izole tutumlu sorundu.
Üreten ilişki grubu dışa doğru yönelimle grubu dıştan temaslara doğru eğim, ediyordu. Totemi ve yalıtımlı sosyal anlayış ta dışa doğru fora eden bu üretimse girişmeye direnç gösteriyordu.
İşte üretim ilişkili dış dünyaya doğru akış yapan eğime karşı sosyal tutumlu direncin çatışmasından doğmakla her bir çatışmayı adım adım aşmanın kültür anlayışlı imajına İNSAN denecekti. Aşılan her bir adımın kavranışlarına da insani özellik denecekti. Ve insan üretim ilişkisinin değil gruplar arası üretim hareketli İTTİFAKIN ürünüdür.
Demek ki izole grubu kabına sığdırmayan bir üreten muktedirlikle gruplar dışa doğru eğimi, ortaya konacaklardı. Grubun dışa doğru olan bu eğim hareketi totemi sosyal mantıkla çelişip, çatışacaktı. Dışa doğru olan eğim totem mantıklı tutumla akan sürece fren olup süreci engelleyecekti.
Girişen gruplar arası ittifak ta girişen bu sürecin sorununa kafa yoracaktı. Gruplara özgü benzer etkiye karşı ortaya konan benzer tepkilerle oluşan totemi kavrayışlar vardı. Totemi kavrayışlar içindeki envanterler üzerinde ekleme çıkarma yaptılar.
Böylece totemi kimi değiştirilen kimi değişerek ters durum kılınarak uygulanan tutumlarla bu sorunlar bir bir; adım adım zaman içinde aşıldı. Aşılan sorunlar hem kültürel hem fiziki ve biyolojik totemi etnik sorunlardı.
İnsan kavramı daha çok anlaşılır yanıyla etnik direnci kırıp aşan nitelik ve anlayışların ürünüydü. Değilse insan bunların yanında üreten bir ittifak sentezin kolektif gücüydü de.
İşte uygarlık ve insan böylesi müfterilikle olunan zamanlara özgü anlam, tanım, gelişme, değişme ve dönüşmelerin karakteristik özelliklerini kişiler dışında kişilere yansıtmakla, kolektif şahısta bütünleyen anlayıştı.
Yani hemcinsler kendi kendilerine durum dururken akla bile gelemez olan durumla "haydi insanı ortaya koyalım" diyen bir kararı alamazlardı.
Çünkü ne böyle bir kararı hissetmeleri ne de bu hissi ortaya koyacak dayanaklarla muktedirlikleri yoktu. Temel muktedirlik kolektif birim zamanlı üreten ilişkiydi. Üreten ilişkinin dışa açılım veren eğim gücüydü.
Yani kolektif birim zamanlı bir sosyal süreç, üreten hareketli kapasite ile taçlanmadıkça; sosyal anlayışlı kolektif birimli zamanlı süreç, avcı toplayıcı süreç olanaklarını ortaya koymaktan öte dönüşemeyecek olmakla sürece değiştirici dönüştürücü fazla bir güç katmıyordu.
Kolektif sosyal sürecin imleyeni şuydu. Süreç salt hayatta kalma, hayatı sürdürme mücadelesi olan doğal hal içinde olmakla keşfedilen birlik gücü olan kolektif tutumdu. Böyle iken; bu doğal hal, kolektif üreten ve kolektif paylaşan süreçlerle birden SEKANS değiştirmişti.
Evrensel var oluş ve toplumsal var oluş; tam da biyolojik var oluş gibi değildi. Biyolojik var oluşlar da ölüm gerçekleştiğinde ölümlerde doğum olmuyordu.
Oysa evrensel yasa içinde bir yıldız öldüğünde ölenin küllerinde yeni yıldızlar doğuyordu. Gerçi ölen hayatın küllerinde de yeni hayatlar vücuda geliyordu. Tekil olarak yıldız hayatı belli evreleri aşamazken, canlılık dediğimiz hayat böyle değildi.
Üstelik yıldızlar galaksiler (gök adalar topluluğu olan topluluk gücü ile bambaşka hayatları ortaya korken, canlılık dediğimiz hayatta topluluk gücünü kolektif birim zamanlı güçler entegresiyle akıl almaz bir alana getirmişti.