Varlık Dehşeti.
İnsanların belki de en çok karşı kaşıya kaldığı sorunların başında gelir varlık dehşeti ama çoğu bunun farkında bile değildir.Görmediğiniz bir düşmanla savaşmak yada hiç savaşamadan yenilgiye uğramak hiç hoş olmasa gerek.
Bu konu dipsiz bir kuyu olabilir, gerçekçilik(realizm) ile hiçlik(nihilizm)kavga ede dursun, ben hiç birisine selam bile vermeden selamete ulaşmak kaygısındayım.Bu meselenin felsefesine takılmak sığ suda boğulmak gibidir zira bu arkadaşlar kendilerini tanımadan evreni tanımaya çalışmak hatasına düşmüşlerdir.
Aslına bakarsanız ben işin psikolojisindeyim, yani varlığı insana nasıl sorunlar açar, bu sorunların kaynağı nedir ve nasıl baş edilir. Kara deliklerin yerleri malum, somut varlıklarıyla değil yuttuklarıyla tespit edilebiliyor. Ben varlık dehşetini bu yönüyle kara deliklere benzetiyorum. Hiç birimizin aklına gelmeyen, fark edemediğimiz ama ruhumuzu içine çeken bir sorun.Bu konuda derinlemesine bir araştırma yapmadım,herhangi bir kitap yada makale okumadım ,yazacaklarım tamamen kendi ruh dünyama ait çıkarımlardır.
Yıllar önce bir gün, disiplinin ön planda tutulduğu bir iş yerinde çalışırken geç kalmış ve işe gitmemiştim.İzin alamadığım için yapamadığım bir sürü işim vardı ve benim de zamanım.Akşama kadar benimdi zaman ,yaşasındı ama hiç de öyle olmadı.Ben koltuğun bir ucunda eğreti bir şekilde (içimde sanki bir öküzle birlikte)oturmuş ve sıkıntıdan patlıyordum.Saatlerce hiçbir şey yapmadım,kımıldamak dahi gelmiyordu içimden.
Neden? Dedim ,neden böyleyim.Alt tarafı bugün işe gitmedim,beni işten atmazlar,ki atsalar bile kolayca yeni bir iş bulabilirim öyleyse neden bu kadar sıkıntılıyım.Sıkıntılıydım çünkü alışılagelmiş yaşantımdan,düzenimden firar etmiş ,birden bire boşluğa düşmüş ve amaçsız kalmıştım.Peki dedim benim hayatımın iler tutar yanı ,beni ayakta tutan şey çalışmak mı.Yani ben sadece bu kadar mıyım,ben sadece bu kadar mı insanım.
İşte o zaman, o yaşıma kadar hayatıma adam akıllı bir anlam katamadığımı anladım.İnsan zihni bir an bile boş kalmıyor,kalamıyor çünkü evren ve ona ait hiçbir şey boşluk kabul etmiyor.Bir işi gücü,meşgalesi olan insanlar yıllar yılı bu eksikliği fark edemeden yaşayabilir.Çünkü anlamsızlıklarını hissetmelerine mani olacak sıfatları vardır.Öğretmendirler, doktordurlar,ustadırlar, anne yada babadırlar.Seyredecek dizileri,maçları oynayacak okeyleri,piştileri vardır.Kendisinden kaçarcasına bu sıfatların ve uğraşların arkasına saklanır insan...ama nereye kadar.Bir gün gelir mutlaka sobelenir.Emekli olanların çoğu çok yoğun olarak yaşar bunu,evde duramaz,yeniden çalışmak ister.Biz ne güzel emeklisin işte git evinde yatta zıbar deriz içimizden ama o düştüğü o boşluk içinde iğneli fıçı içindedir,kaçacak ,saklanacak bir yer arar,kendisini dışarıya atar.Öyledir çünkü insanoğlu,bir uğraşı olmazsa eğer,kalben ,zihnen yada bedenen bir şeylerle meşgul olmazsa arasında buğday olmayan değirmen taşlarının birbirini öğütmesi gibi kendisini bitirir.Varlığının anlamsızlığının dehşeti bir anda karşısında belirir.
Tabi iş bu kadar basit değil...tamam hadi diyelim bir meşgale edindik ve hayatımıza da bir anlam verdik.Hayatımızı bir şekilde,herhangi bir ideoloji ile amaç ile tezyin ettik.İş bitiyor mu?Hayır,hatta yeni başlıyor.Hayatımıza ,varlığımıza bir anlam vermek değil mesele,doğru bir anlam vermektir.Ben kimim,burada ne işim var,hangi gereklilik beni var etti ve bunun gibi daha pek çok soruya tutarlı cevaplar veremezsek anlamlar karmaşasına düşeriz.Ruhumuzda gedikler açılır ve aklımız zorlandığı zamanlarda dişlileri sıyırıverir.Bu durum da kalbimizde bir tazyik oluşturup davranış sapmalarına yol açar.Saçma sapan şeyler söyler yada yapabiliriz.Bu bir deneme yazısı olduğu için ve benimde yeterli donanımım olmadığı için konuyu tam olarak açamıyorum.Kestirmeden sonuca geleceğim onun için.Bütün yolların,bütün ilimlerin,fenlerin,sanatın birleşeceği bir tek yer vardır.İçerisinde ki her şeyle birlikte bütün bu mükevvenatın ve insanın varlığının bir tek anlamı vardır.O da Allah'ı tanımak ve O na kul olmaktır ...gerisi laf'ı güzaftır.