Ve Aşık Olduk




tanrı, göklerde unuttuğun bir yalandır; şeytan ise onun güldüğü, sana en çıplak gerçeği sunandır. aşk, bu yalanla gerçeğin arasında boğulurken ruhunu soyandır. ve en sonunda, ateşle yandığımızda anlarız ki, sadece âşık olduk

ve âşık olduk...

karanlığın zifirî demlerinde yürürken, her adımın sedâsı dağların bağrında sessizce kaybolur, içinden kopup gelen bir nehrin ıssız akışına benzercesine süzülür rûhun. gönlün, telli duvaklı nâğmeleriyle dolup taşar ve en gizli hazînelerini mırıldanır gibi açılır önüne. zaman, incecik bir tül misâli savrulurken, her nefesin rüzgârın bağrına emânet edilir; bu esinti sevdanın kara kışını değil, derinlerde saklı duran bir dertli hasreti hatırlatır. varlık ve yokluk iç içe geçer; insân, engin bir denizde savrulan bir katre misâli, kendi varlığının sonsuz derinliklerinde kaybolur. her vuslat bir firkat, her firkat bir başkaca doğuştur; aşk ise mecnûn’un çöllerde arayıp bulamadığı vuslatın özlemiyle dillenen hasretin asıl yüzüdür.

o münzevî insanın soğuk bir gecede, yağmurlarla sarmalanmış rûhu, artık hiçbir yere ait değildir. çünkü ne gökyüzü onu kabûl eder, ne yeryüzü. kendi benliğinin içinde kaybolmuş, imkânsızlıkların peşinden sürüklenir durur. aşk, sevilmek ya da anlam bulmak değildir; aşk, yıkımın kendisidir. her seferinde yeniden ölmek, yeniden doğmak, yeniden kırılmaktır.

ve işte, o kırılgan aşkların ortasında, insân kendini bir eşya gibi hisseder bazen. öyle ki, her şey kirli, her şey bulanıktır. hiçbir tanrı, hiçbir duâ bu çelişkiyi çözemez. her an bir yangın, her an bir yangın yeridir hayat. ellerin titreşir, yüreğin titrer; her seferinde biraz daha koparsın kendinden.

nereye gidersen git, kalbindeki o derin kesik seni aslâ bırakmaz. gökyüzüne tırmanan o eski müezzinler, şimdi dilsizdir. onların çağrısı kaybolmuş, anlamları yok olmuştur. inanç, yavaş yavaş eriyen bir buzdur artık. ne duâların bir anlamı vardır, ne de yüreklerde bir iz bırakır. her şey bir yangın, her şey bir tufandır; ama içindeki yangın söndürülemez. her kelime bir kıvılcım, her nefes bir ateştir.

kar buz sokaklarında dolaşırken, sessizce geçip giden hayatları izlersin. her aşk, bir zaman sonra hükûmsüzleşir. çünkü toprağın yüzüne hüküm okunur, ve aşk, mezâra gömülen bir hatıraya dönüşür. dudaklarına yapışmış bir tebessüm gibi, aşk ve ölüm birbirine karışır. ne kadar kaçırsan da, kaçınılmaz olan seni bulur. her şey başlar ve biter, ama bu bitiş, aslında yeniden başlamaktır. tıpkı bir şiirin son dizesinde saklanan umut gibi, her şey yeniden doğar.

sen git çocuğum, çünkü bu dünya seni anlamaz. aşkı kibirinde boğanlar, sevdâlarını karanlık köşelere saklayanlar, seni anlamayacaktır. onlar kendi yalanlarının esîri, kendi yalnızlıklarının tutsağıdır. ellerini bırak, merhameti bırak. çünkü bu dünya senin ağırlığını taşıyamaz. sen, kendi sessizliğinde kaybolmuşsun zaten.

ve gözyaşların toprağa karışırken, her şey yeniden başlar. çünkü insân ve ölüm, aynı geminin yolcusudur.


tanrı korkakların gölgesine sığındığı bir masal, şeytan ise o masalı yazan en usta kalemdir. aşk hem tanrıyı öldüren hem de şeytanı kutsayan bir ihanettir. ve biz, tüm bu ihanetlerin içinde yanarak sadece âşık olduk..

09 Aralık 2024 3-4 dakika 58 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (1)
  • Herkesin zihninde örülü bir aşk masalı vardır. Benim masalımda aşka dikenli yollardan gidilir. Ve sonunda tasavvuftan izler vardır. Arayan, bulan, bulunan gibi. Aşık aramaya taliptir. Bulur mu bulamaz mı onu aşkının derinliği gösterecek. Tebrik ederim Can.