Yağmur Olmak
Aşkın nizamiye kapısından girince insan,
Mürekkep olup dökülmek, kalem olup yazmak istiyor farkında olmadan.
İki mısradan sonra şiir ardından şâir olup ağlarken ağlatmayı öğreniyorsun;
Derken bir bakmışsın sırtında gözyaşı sepeti yol alıyorsun.
Önce günler sonra aylar;
Hay Allah onca yıl nasılda geçmiş dediğin bir iç sesle irkilip elindekilere bakıyorsun.
Kır saçlarının kalbindeki kırışıklıklar, iç döküyor çok sevdiğin aynadan,
Sana seni yeniden anlatıyor hey hatt diyerek ve sus pusu oluyorsun hatıralarının.
Kutsal bir emanetin çığ gürültüsünde ezilmek ne feci birşeydi.
Kar olup örttüğün, bahar olup açtığın o gül kokulu tenlerin aslında kendi kokun olduğunu,
Çağladığın ırmaklarla yarışanın sadece senin kalbinin olduğunu bilmek ve anlamak.
Kısa ömrün uzun hayal aralığında kaybolmanın iki yolu vardı; ya ilahi aşkla inzivaya,
Ya da dünyevi aşkla kabuğuna çekilmekti.
Sanırım kabuğum artık beni ısıtmıyor !
Yorgun düşlerin bezgin yıldızları altında beklenenler;
Tecrübe sınıfında kara tahtaya atılan çeltikler gibi demir atmıştı ne yazıkki.
Şimdi hayatı başa almak sandığım mısraların kölesi oldum !
Kaybolma sınırında boşlukta sallanan ayaklarım ve üşüyen ellerimle,
Çıkarıp denklemi soru kitapçığından, hayatımı yazıyorum çarpım tablosunda.
İşe yaramayacağını bilerek koşmak neyin nesiydi bilmiyorum ama koşuyorum işte !
Biliyor musunuz ?
Elimde olsa yağmur olup yağmak,
Bir silindir gibi geçmek isterdim bu hayatın üzerinden.
Ama
İstemiyorum sanki !
Galiba,
Acıyı seviyorum nedenini bilmesem de...
01/04/2011