Yağmurlu Bir Gün
Yağmurlu bir gündü. Ellerimden tutmasını beklediğim bir ellerin vardı, yine böyle bir gündü. Umutla pencereye bakmıştım, seni görebilmek umuduyla... Hüznümü parçalara ayırırcasına, seni benden alırcasına yağıyordu yağmur. Alacak verecek hesabımız yoktu hâlbuki onunla, ne garezi vardı ki bana?
Bekledim seni, yağmurun pencereye olan hasreti gibi bekledim seni, damla damla. Duymuyordum, görmüyordum senden başka, bir tek gözlerin geliyordu aklıma ve darmadağın oluyordum her zamanki gibi. Bekledim seni, suyun yağmura yenik düşüşü gibi...
Her şeyden ilham alabilirdim, yağmuru seçtim. Pencereden bakmıştım, senin beni sevebilmen umuduyla. Şimdi çok eski bir şarkı gibisin. Adın gönlümün mezar taşında saklı... Bir duyuşun vardı ki beni, ömre bedel. Bana gelmiştin, beklemiştim ben de seni, bir başkası olsaydı inan bana beklemezdim. Neyi beklediğimi bilemeden yağmura hasret pencere gibi beklemiştim seni.
Damla damla yağıyordun içime, gökkuşağına hasret ılık ılık yağıyordun içime, üşütmüyordun asla.
Yağmurlu bir gün... Parmaklarım, kirpiklerim de seni bekliyor, ben gibi, sensiz seni bekleyen diğer şeyler gibi...
Bana yaralı bir ben bıraktın. İki sevgili kuş da uçup gittiler bu soğukta. Onların bile sarılabilecekleri büyük bir aşkları vardı. Ben bir tek yağmura kalmıştım, gözlerim de artık ona eşlik etmekten vazgeçmişti. Yüreğime bir hançer saplanmıştı, onu çıkarmak ne mümkündü!
Gri bulutlar hafiften beyaza çalıyorlar, güneş yüzünü gösterecekmiş gibi. Her yağmurdan sonra güneş açardı, öyle değil mi? Umutlar bakiydi demek ki.
Her yağmurdan sonra güneş açardı. Umutla beklenen her şey yarım kalmış olsa bile tamamlanırdı, öyle değil mi?
Sus! Kirpiklerin titremesin yağmurun kollarında. Senin gözlerinden kalma yağmurların var.
Bu yağmur bana ait. Bir tek şey benim olsun sevdiğim, bir tek şey benim olsun.
Ayrılmıştık, banktan kalktığımız andaki hüsranımızı hatırlıyor musun? Yerimize çaresizlik ve ayrılık oturmuştu. O banka oturdum, eğer hâlâ oradalarsa onları ezeyim de bir daha sevenleri ayırmasınlar istedim. Ölümsüz olmuşlardı. Her âşık iki kelamdan sonra ayrılmaya kalkarsa ayrılık ve hüznün ölümsüzleşmesi kaçınılmazdı. Kimse sevmeyi beceremiyor muydu?
Yanmıştık, ya da ben öyle sanıyordum. Sonra baktım ki hâlâ yağmurda sırılsıklam olabiliyorum.
Yansaydım küllerim bir o yana bir bu yana savrulurlardı. Yanmamıştım. Bak! Güneş açtı.
Demiştim sana, her yağmurdan sonra güneş açar. Umutlar da taze gelin gibi gelirler.
Daha sabah. Akşama kadar yağmur kapıyı çeker gider. Uğramaz sensiz bu şehre, korkar mı ne?
Gözlerime kıymayacağım, o ağlamayacak. Yağmur'un görevini üstlenmeyeceğim. Henüz çok gencim.
Gençler sevgiyle sever, hayata bağlanır, umutlarından ayrılmazlardı. Umutla kardeş, geleceklerinin zeminini hazırlarlardı. Sensiz bir amacım yokmuş gibi...Amaçlarım intihar mı ettiler? Bu kadar da olmaz ki canım...
Çocuklar yağmurda sırılsıklam olmayı seçiyorlar. Bu gidişle büyüdüklerinde sırılsıklam sevecekler, onlarınki de bizimki gibi deli cesareti!
Yağmurlu bir gün... Geçmiş ölmüştü, kabrini ziyaret edip duamı da okuyup ayrıldım. Hareket etti birdenbire sevgi, kıpırdamaya başladı. Heyecanlıydı. Tıpkı eski hâlim gibi, eski ben gibi...
Amaçlarım nerede sevgilim, hangi koleksiyonuna kattın onu? Onları bana ver. Sen yoksan bile içinde onları alınca söz, senli hayaller yaratırım. Neden sevgiliye sitem, neden sevgiliye sesleniş?
Duyun beni, ben sizin sesiniz olacağım. Sevmekten cayanların nefesi olacağım. Kuşların bile ayrılıklarının tercümanı olacağım.
Onlar 'Aşk' diyerek uçacaklar, ben 'Kanadı kırık kuş' diye tabir edeceğim. Anlayacaksınız ama, bileceksiniz her insan, unutamamaların vermiş olduğu acıyla yaralı bir kuş...
Bizden bahsettiğimi anlayacaksınız. Yağmurda da bir telaş var. Kış da geldi. Kapıyı açık bırakmıştım, gelmeyen sevgilinin yerine gelen birileri olsun diye...
Gelen kış oldu. Varsın olsun. Yine karardı hava, belli ki ağlamaya devam edecek gökyüzü. Ayrılık selam etsin, ben gider çöpünü atarım hüznün. Sonra sıra elbet ayrılıklara da gelir. Umutlar baki olsun. Vazgeçme, dik dur, gönlünün zincirlerini kır! Sevmek bir kere değil; yaralı kalbin son yaralanma tarihi geçene kadar olsun.
Yaralarını sar bakalım sevdalı genç! Gören âşık görsün. Yağmurun kahkahasını duydun mu? 'İlahi, çocuksun' dedi, 'Çocuksun.' Kim yaralıyken yarasını bir başka bedende sarmadı ki? 'İlahi, çocuksun!'