Yakışıyorum
Yenilik deryası sarıyor beni. Kalbimi değil, kendi özümü, öz saygımı, utanmadan aynadan yüzüme bakabilmeyi düşünerek hareket ediyorum. Dallanıp budaklanmadan silebiliyorum, ardıma bakmamayı, gölgemi bile aramamayı öğretiyorum kendime.
Asil vedaların yalnızlığa vebalı kertesi oluyorum. Her şeyi bırak, yalnızlığa tav olsa da yine yalnızlığım ve birbirlerinden her defasında matruşkalı yalnızlıklar doğursalar da teslim etmiyorum kendimi yalana dolana.
Kendi kalbimde ve kendi dünyamda başlayıp bir anda bitiyor hadiseler. Silebilmeyi marifet saymıyorum ama asil gidebilmeyi yakıştırıyorum kalbime. Ayaklarımdan önce kalbimi geri çekiyorum olmayan her şeyden.
Duvarlarla konuşsa da kalbim, elbet sesini umuda duyurur diye hiçbir şikayete maruz bırakmıyorum engelli samimiyetlerimi. Bitiyorsa noktası başkası olmuyor ben oluyorum. Çok sevmeye, çok değer vermeye, ayıp kaçar gidişim demeye bakmıyorum. Dedim ya, yakıştırıyorum gitmeyi kendime.
Daha dingin ve daha yoksul mutluluklara nispet yaparcasına kaçıyor gibi görünsem de kaderden, gidebiliyorum. "Bir gün her hak ediş benim kalbime uyar, benim kalbime layık olur, benim kalbimi hak eder" diyerek.
Bir sevgiliyi, bir sevileni, bir dostu, bir arkadaşı değil; kendi köksüzlüğünü salıvererek kendimi bırakıyor ben... Kumdaki ayak izlerinin denizin ona değişiyle yok oluşu gibi. Birdenbire ama kendine mütemadiyen gerçek kalabilmek için...
Yakıştırıyorum kendimi kendimden gitmeye. "Pardon, bir bakar mısınız?" dediğimde her geçen gün karşılaştığım ben, bedenen aynı, özde tanıdık bile kalamamış bir uzak tanışıklıkta görünüyor.
Mutluluk, 'her' kendine çıktığında 'şey'i uzaklaştıran kadere kimseyi "her şeyim" yapmayacağım sinyalini vermekle başlıyor çünkü. Yakışıyorum ihtimali öz olan saygısı bende duran gidişlere; olması gereken bana, her defasında gerçek olarak dönüşlere...