Yalnız...
Hayatımda tanıdığımı sandığım kimseyi tanıyamamışım... Yaslandığım omuzlar dert yandığım yürekler yalanmış; bilemedim... Gidene hep gitme dedim; sanki yine sahte içtenliklerle kandırılmaya ihtiyacım varmış gibi, sanki her düştüğümde onları yanımda bulmuşum gibi... Acizce gitme dedim herkese ama hiç arkamdan dur diyeni göremedim, bir el uzatanım olmadı hiç... Şimdi ne kalmak ne de gitmek huzur veriyor... Olduğum yerde dönüp duruyorum, adım atsam boşlukta buluyorum kendimi. Aslında el uzatmayanlara yürek yaslamayanlara değil kendime kızıyorum! Tanıdığımı sandığım insanlar değil en çok kendimi tanıyamamış olmak bitirdi beni... Şimdi yarattığım boşluktan çıkmaya çabalıyorum! Ne güvenenim var ne elimi tutanım... Aslında niye arıyorum ki istemedikleri halde yanımda olacak insanları? Şimdiye kadar kim vardı ki zaten yanımda, kim bana koşulsuz güvendi ki? Hep yalnızdım... Herkesin omuz omuza yürüdüğü bol dikenli hayat yolunda ben yalnızdım! Herkesin acısını dindiren, sevincini paylaşan birileri vardı ama ben hep yalnızlığa mahkumdum... Tek başıma çıkardım yüreğime saplanan dikenleri, hep kendim yaptım sızısı dinmeyen yaralarımın pansumanını... Belki de bundandır durmadan kanayışım, beceriksizliğimdendir, yalnızlığımdandır... Artık yoruldum! Herşeyi tek başıma beceriksizce yapmaktan yoruldum! Güçlü görünmekten yorldum... Ama öğrendim: Dur demek lazımmış hayata bazen; korkusuzca! Şimdi düşünüyorum da ömür boyu yalnızlığa kelepçelenmek kadar ağır olan cezamın suçu ne? Galiba artık biliyorum... Tek suçum; hayatın beni sevmemesine karşılık benimde onun ACImasızlığını hiç sevmemem! Ve sanırım bundan daha da büyük olan suçum hayatın bu huyunu hiç sevmediğimi söylemem; korkusuzca...