Yalnızlığım Benim Tek Sırdaşım

Tarif edemeyeceğim bir sızı var içimde, sözcükler kefenlenip gömülürken bir şiirin ana duygusuna, ben usulca izliyorum. Okumak bu denli bulanık olmamıştı daha önce. Bulanık olan yazılar mı yoksa bakışlarım mı bilmiyorum. Niçin bulandığımı, niçin bunaldığımı bilmiyorum. Gelgitlerine tutundukça girdaba sürüklenen bir c/an gibiyim. Gülen yüzümün ardındaki esmer çığlığımı duyabilecek bir yiğide rastlamadım henüz. Bir dosta, bir kardeşe... Yalnızca Bobby anladı beni, mahallemizin masum köpeği... Ona et vermek için yaklaştığımda yanına, elimi uzattım, patisini koydu avcumun içine, sıcacıktı... Ve öyle bir baktı ki, tam gözlerimin merceğine, aslında kalbime, aslında özüme... İrkildi, belki de kendisini gördü, çilemiz aynıydı bir bakıma. O yiyecek derdindeydi ben ise anlaşılmak... Türevleri farklı olsa da dert dertti ve dertli her canlı aynı bakardı.




Tırmandıkça uzayan bir yol bu... Ardına baktıkça ayağına batan dikenleri anımsıyorsun. Geri dönmek daha kolay belki yol daha kısa ama acıtan, kanatan, kanattıkça ağlatan can kırıklarıyla dolu... Ardına bakıyorsun, her yol senin için ayrı azap... Bak orada bir kız çocuğu var, gözleri zeytin, ayakları çıplak ve bir gece yarısı titrek bedeniyle usul usul ağlıyor... Bakma, bu sen değilsin... Biliyorsun, gideceğin yol daha uzun ama adımını atmalı ve denemelisin maziyi o çetrefilli yolda bırakıp. Belki çiçekli yerler görürsün, belki bir gökkuşağı açar şehrinde mutluluk yağmurunun ardından, yaşamadan bilemezsin.



Zaman, boyuna çelme takan bir düşman gibi... Sırtlanıp akrebi zehrini salmak istiyor yüreğime, ben kaçıyorum. Bana kızgınlığından olsa gerek doğurduğu güneş ısıtmıyor, rüzgarlar bir tek benim kentime uğrayıp altüst ediyor zihnimdeki odacıkları, toparlamak istesem de kar yağıyor aniden, üşüyorum. Hangi mevsimdeyim bilmiyorum, hangi an'ın dolambaçlı yollarından geçip kendimi kendime hapsettim, bilmiyorum. Belirsizlik denilen olgu yakama yapışalı kaç gün, kaç ay, kaç yıl geçti, bilmiyorum. En acısı da kim olduğumu bilmiyorum. Hatırlatıyor bazen lodosla gelen ve kulağıma yayılan o ses bana kimmişim ben... ' Kendine gel ve herkesin bildiği gücünü kendine de ispatla, hayat devam ediyor...' Mırıldanıyorum, 'bildiğin gibi değil' diyorum. Güçlü olmak umrumda değil. Her şeyin, herkesin gücü bir gün yok oluyor. Güneşin efendiliği batıncaya kadar, gecenin buhranı gün ağarıncaya, ezgilerin ruhu bitinceye kadar... Güçlü olmak ebedî bir mutluluğu ruhuna salmak değil, o da bitiyor, diyorum. Ve lodosla gelen o ses, çığ düşürüyor gözlerime, ben eziliyorum.




Bu bir karamsarlık değil kalbim, biliyorsun. Bu bir pes ediş değil, bu kalemle mücadelemin sonucunda elde ettiğim yenilgi... Zemine sert basmaya çalıştıkça ağrıyan ve ağırlaşan adımlarımı anlatabileceğim, beni susarak dinleyen tek gerçek, sözcüklerim... Bilinçaltımın kalabalıklığına inat, damla damla birikip de taşan acıların meydana getirdiği sele inat, her türlü afetten başı dik, ölmeden geçen tek bir şey var, ellerim... Kalemi alınca elime durmaksızın devam eden bir bombardımana tutulmuşum gibi hücum ediyor, bil/ inç uzunluğundaki hatıralar ve yazdıkça yalnızlığıma benziyorum. Karanlık, sevimsiz ve asi... Yazdıkça yalnızlığıma benziyorum çünkü karanlık da olsa asi de sevimsiz de olsa, yalnızlığım benim tek sırdaşım.

18 Nisan 2015 3-4 dakika 26 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (1)
  • 9 yıl önce

    Bazen çok şey anlatır yalnızlık. Yanından on kişi olması ama onların hiç birisinin sana faydasının dokunmamasından daha sağlamdır insanın kendi ile baş başa kalması kendini sevmesi, değer vermesi...👍

    Güzel bir yazıydı tebrikler içtenlikle...