Yanlışın Üzerine Yalnızlıkla Gidilmez
Canın acıyorsa
Karanlığa bırak bedenini
Açma gözlerini
Işıkları da kapat
Geçmez ama hafifler
Sigarayı elinde unutursan, parmaklarını kemirir ateş
Parmakların acımaz, yüreğinden yanarsın
Ve düşünürsün sonra...
Neyi bu kadar düşünüp de, neleri unuttuğunu,
Asla hatırlayamazsın!
***
Acının aşkla kesin bir ilişkisi olduğunu biliyorduk artık, yürekle, gövdeyle çoğu zaman hissedilemeyen, yalnızca yürekte bir ağırlık oluşturan bir tür sızı biçimi.
Sen benden gittikçe içimdeki boşluk çoğalıyor, soğukla birlikte
Pişirilmiş yemek, tadı soğuk, eskilerden kalma bir tat veriyor bana
Her defasında aynı şeyleri yaşamanın ezberi var içimde
Ve yaşayamadıklarımın telaşı
Hayatta hep bir şeyler çoğalıp, bir şeyler azalır, buna alıştım ama sen gittikçe içimde biriktirdim birikmeyenleri, biriktikçe yok olamadık, kendimizi öldürdükte anılara bir şey olmadı, onlar kurtuldu her nasılsa üstelik her defasında.
Soğuk
Sen gittikçe onlar geliyor
Kapı kolu bile uykuda, gıcırtısı düzeldi zannediyorum ama açılmıyor kapı. Pencerenin önünde kendimi unuttuğum o yağmurlu günden beri giriş yapamıyorum ülkeme. Ülkem evim benim. Her ulustan uzak ya da her ulus içinde, kalabalık ama sessiz, yalnız, yarım bıraktığımdan beri cümlelerimi tutuk, donuk bir şey yerleşiyor yüzüme, konuşamıyorum. Başlamış olan bir cümleyi iade etmek istiyorum Tanrı'ya; geri alıp, yerine yeni cümle versin diye, almıyor. Yarım cümlelerimi kimse kabul etmiyor. Okunmamış hikâyeleri yazıyorum içimde, yaşananları ise hatırlayamıyorum artık, yaşanılınca unutuluyor her şey ve geçip gidiyor, çünkü zaman da gidiyor. Sırası geliyor mevsimlerin, bu ara biraz yaklaştı birbirine mevsimler, takip edemiyorum. Onlar daha hızlı gidiyor. Mevsime göre giyinemiyorum mesela, ayaklarımı yönlendiremiyorum gidenlerin ardından.
Yerinde saymak bu olsa gerek ve sayıklamak!
Bir suçlu iki yasaktık biz, herhangi birimizin diğerinin suçu üzerine almasının bir anlamı yoktu, çocukluğumuzdaki suçlara da benzemiyordu üstelik bunlar. Çocukluktaki suçlar daha akılda kalıcıydı, daha kırılgan ve suçu üstlenen kişi razıydı hep hakkında verilecek karara. Sessizlik bu yüzden artmıştı, tek suçlu vardı bu aşkta ve kabullenmiştik yalnızca aynı aşkı paylaşmıştık, diğeri bu çemberin en uzak tarafındaydı, dilediği vakit ayaklarıyla çemberden atlayıp gidebilirdi, gitti de... Bu gitme eylemi ses getirmedi, tek başına olan hiçbir şey ses getirmezdi zaten.
Aynı gecelere uyanırken, zamanın tam ortasında sayıklamak da kavuşturamadı bizi. Artık bir sonraki geceyi bekleyecektik, belki herkese gündüz bize gece olacaktı o zaman. Güneşimiz ölecekti. Uykunun büyük kardeşinin evinde kavuşabilecektik belki, ama çok var diğer geceye, karanlık uzak ve saat çok erken uyuyamayanlar için.
Bir kırık, iki kesiktik biz. Tıpkı tek suçlu olduğumuz gibi yalnızdık. Ortada bir yanlış varsa bu tek kişinin değildi elbette ama yanlışın üzerine yalnızlıkla gidilmez, üzerinden atlanılıp geçilmez. Üşür ellerin sonra, kendine bile dokunamazsın. Ama hep olmayacak yanlarından tutunmadık mı hayata? Bu da belki bizim en belirgin özelliğimizdi tabi yanlışlık varsa bunun da altı çizilmeliydi, tüm yanlış kelimeler gibi...
Kırıklarla hiçbir dünyanın kabul etmediği bir şehirde, duaların kabul olmasını bekliyorum, yer çekimine mağlup, yanımdan geçen zamana yan bakıyorum, tek kaşımı kaldırarak. Ben geçemiyorum, akşamı bekliyorum, sabahı beklemiyorum. Gece uyumak içindir, uyanık olmak için bekliyorum geceleri. Sabahı bu yüzden erteleyebiliyorum ama bir sonraki gece sabahtan daha erken geliyor yanıma. Zaman nerede geçiyor? Bilsem belki de o tarafa doğru gidebilirim ya da yine kalırım, ne de olsa yaşanılan alışkanlıklar var, bedenime kazınan izler gibi... Vücudumun belli parçalarını bükülmeyen yerlerinden kırıyorum, beynimi ellerimin arasına alıp, biraz daha karıştırmak isterdim ya da kalbim, kim bilir kimin ellerinde çıplak, yabancı, soğuk ve yalnız...
Bugün de bitti
Sen yine gelmedin
Sokak lambaları hâlâ alışamadı, kış gecelerine
Onlar da titriyor en az benim kadar
Değişen pek bir şey olmadı, sadece kış geldi. Bir de hâlâ yanlış kelimelerle doğru cümleler kurmaya çalışıyorum. Cümleler hiç tamamlanmıyor, günümü dolduruyorum satırlar da doluyor fakat yarım.
Yarısı dolu zamanların diğer yarımı yaşanılmamış, yaşanılmayacak. Rafa kaldırılıp, hiç okunmayacak tozlu kitaplar gibi.
Yirmi Beş Ekim İki Bin On Üç 14 20
Yazının özüne yine hüzünler oturmuş. Hayat her zaman yaşadıklarımızdan bir şeyler özümsetiyor bizlere bir şekilde. Tebrikler içtenlikle Nevin hanım...👍