Yanmış ülkenin insanları

Etraf yıllar önce sönmüş volkanik tepelerle çevrili, bitki örtüsü yok denecek kadar az, ağaçlar sayılı, bazı tepeler eteklerine kadar simsiyah, bazılarınınsa bacalarında krater gölleri oluşmuş. Eski çağlarda bölgeyi ziyaret eden ünlü bir tarihçinin koyduğu isimle özdeş yanmış ülke burası.
Anayoldan sapınca, dört beş kilometre içeride, bu sönmüş volkanların arasında, tarihi çok eski unutulmuş bir köy. Küçük, küçük volkanik taşlardan yapılmış, büyükçe, ahşap çıkmalı, çoğu boş ve harabe halinde, zamana , doğaya karşı direnmeye çalışan, hüzünlü, küf ve yalnızlık kokan evler. Bazılarının pencerelerinde eski hatta lime,lime olmuş perdeler, avluda bir çiçek, eski bir bakır kazan, ipe asılmış birkaç eski giysi gibi yaşam belirtileri var.
Köy meydanına girmeden önce sağda etrafı simsiyah volkanik taşlarla çevrili küçük bir bahçede kımızı yöresel giysi giymiş, beyaz başörtüsünü yine yöreye uygun şekilde bağlamış yaşlı bir kadın oturarak dikilmiş birkaç kış sebzesini çapalamaya çalışıyor.
Yine minik volkanik taşlı köy yollarında keçi pislikleri.
Kalender, zor şartlarda yaşayan, bir evcil hayvandır keçi. Öyle çok ot, otlak gerekmez keçi beslemek için, dağda bayırda ne bulursa yer, tam bu bölgenin hayvanı.
Kalın, eski, yüksek, ahşap bahçe kapılarının ardında sesimizi duyup, havlayan ama kendileri görünmeyen, gür sesli çoban köpekleri.
Ortalıkta, tavuk, kedi gibi hayvanlar görünmüyor. Kendilerinin bile karınlarını doyuramayacak kadar fakir bu köylülerin, ne tavuklara yem alacak paralarının, ne de kedilere verecek yemek artıklarının olmadığını düşünüyorum.
Köyün biraz dışında, Yunus Emre türbesi var. Aslında hocası Taptuk Emre'nin Türbesi olmalı . Çünkü, Eski, rutubetli türbenin içinde Taptuk Emre'nin, karısı Fatma Hatun ve kızı Hülya Hatun'un sandukaları var. Yunus Emre'nin mezarı ise türbe kapısının önünde yer alıyor. Ayrıca ben ablamın da ismi olan hülyanın bu kadar eski
den beri kullanıldığını da böylece öğrenmiş oluyorum.
Anadolu'da halk kendi içlerinden olan ve yine kendi dillerinden şiirler, ilahiler söyleyen sevgili ozanları Yunus Emre'yi o kadar sahiplenmişler ki beş, altı yerde türbesi olduğu biliniyor. Hangisinin gerçek mezarı olduğu araştırılarak aydınlatılmalı bence.
Birden ,yanımızda çok yaşlı bir köylü beliriyor. Gülen yüzüyle hoş geldiniz diyor bize. Eski giysilerinin üzerine yapışmış samanları görünce, içimden acaba saman bir yatakta mı yatıyor? sorusu geçiyor. Ama bunu ihtiyara sormayı düşünmüyorum. Yaşlı adam elindeki ağaç dalından yapılmış bastonuna dayanarak uzaklaşıyor.
Adamın arkasından, geldiğimizi duyan zeka engelli bir genç yanımıza yaklaşıyor. Her köyün enaz bir delisinin olduğu gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalıyoruz yine.
Nasılsa türbenin etrafı küçük, sevimli bir park haline getirilmiş.
Tekrar köyün içine dönüyoruz. Çok eski, küçük girişi ve kubbesi 1800 lü yıllarda şehzade lakaplı bir kalem işi ustası tarafından, yapılmış rengarenk resimlerle bezeli camiye giriyoruz. Resimler ilginç, bazıları deniz kenarında çok katlı evler, eski zaman gemileri, yel değirmeni, çeşitli meyve ağaçları, meyveler, rengarenk çiçekler.
Beş senedir bu camide görev yaptığını söyleyen imamın verdiği bilgilere göre, bu yapı gerçekte Yunus'un kırk sene düzgün odun taşıdığı söylenen hocası Taptuk Emre'nin dergahıymış. Camiye sonradan çevrilmiş.
Hepimiz, duruma bakarak, bu köyün çok fazla göç aldığını ve nüfusunun böylesine azalmış olduğunu anlıyoruz. Cami avlusunda konuştuğumuz başka bir köylüye düşüncemizi ilettiğimizde kendisi de bizi doğruluyor ve köylülerin büyük bir kısmının Almanya, Danimarka ve yakın kasaba ve büyük şehirlere göç ettiğini söylüyor.
Okulu göremediğimi söylüyorum kendisine.Köyde çocuk olmadığı için okul da yokmuş.
Bomboş köy meydanından geçerek , otobüse biniyoruz.
Onları dingin, yoksul ve alabildiğine hüzünlü yaşamlarıyla başbaşa bırakarak uzaklaşıyoruz.

15 Şubat 2009 3-4 dakika 138 denemesi var.
Yorumlar (2)
  • 16 yıl önce

    o köyü bende görmek isterdim. güzel bir anlatım

    güzel bir türkçe

    ve güzel bir konu

    sevgiler

  • 16 yıl önce

    Suna Hanım yazıda anlattığım Yunus Emre Köyü, İzmir'in iç avlulu tarihi evleri ve halısı ile meşhur Kula kasabası ile kaplıcaları ve Sart Harabeleri ile meşhur Salihli kasabası arasındadır. Yolu anayoldan bir sapakla ayrılıyor. Yolunuz düşerse volkanik bu bölgeyi görmenizi öneririm. İyi günler.ud83cudfbb