Yaprak
Geri döneceğine inanarak, şükürler olsun diyor Ezan
Kadeh,
yasta.
Adamımız karanlık adımlarıyla kararsızlıkta.
Eksiği fazlasıyla, ayrım yaparak toplanan bir torba kelime.
Kullandıklarını kullanmamak için eskiciye satan bir kadın. saklıyor aldıklarını kullanmamak üzere,
fonda bir eskici hikayesi.
Sürrealist ayrıca acemi ayrıca birkaç saati bir ömre sığdırmak için saçma sapan bir yol izleyen, bir yankesici. Arkasında bırakarak koşuyor, izlerini.
Tekillikten yana olmayan, teklilikten medet uman bir kalabalık.
Yürüyor akar gibi sevdiğinin gözlerine yokuş aşağı.(zafer türküsü var dillerinde, eve dönüş yolunda kaybetmemiş olmanın coşkusu bu.
Umudun tevekkül kıvamında dokunması yankılarına ve yanaklarının ıslanması, ve bitimsiz bir sağanağa dönüşü, bu.)
yokuş yukarı yürüyor kimi, (bürünmüşler gölgelerinin etine kemiğine, tahtasal bir zemin üzerinde yürüyorlar. İkiye ayrılsa pürüzsüz ay ışığı, alabilir mi yollarından onları acaba? Yalnız taraflarını almışlar sol yanlarına, ve gölgeden bir pinokyo, tutmuşlar ellerinden. Dinliyorlar bir uğultu geliyor diğer taraftan, karşılaştıkları yüzlerde arıyorlar bir bilinmezi. Biliyorlar tatmadıklarını, bilinmesi gibi bir duygu var mı? tadılmamış bir duygunun varlığını. Yorgun adımlarla biraz saydam daha da fazlası kuru, kaygan olsa da zemin, inat bu yürüyorlar)
İnat saltanatının yıkılışı:
?Hiç' in içinde kızıl ordu var sanki.
Bir suçsuz bir katil bir ayyaş, bir tutsak için ağıt yakıyor.
Köşe başında eczane, savaşın yaralarına tuz basıp basıp sarıyor.
Muhabbet yargıcı, önemin efendisi, ellerinde kaval var. Köyden ayrılıyor.
Bir tutam karanfil bir kaşık bal. Adımlarının seriliğinden anladığım kadarıyla, sıcak iki yürek. Buharlaşıp özünü geride bırakıyorlar. Belki de fedakarlar.
Ambulans sesi, oksijensiz kalmış bir tarihi kovalamakta.
Kendini toprak sanan birkaç gazete müsveddesi, olanı olmadan önce yazdığını sanmakta. Taş körü 12 ayaklı üstünde mezar taşı bulunmakta. ( sandık açılır ruh huzura ermeden hemen önce, sayfalar saçılır. saçılır yıldızlar, kopar güneş ışığından ve ayrılırlar, öncesine ya da bir adım daha,,,)
Aldatılmış kaldırım taşlarında ruj öfkeleri. Sokak lambalarının kaale alınmayan yeminleri.
Kullanılıp atılmış bir cep telefonu kapağı, birde koltuk altı sandalyesi. bunlar da özrün yansıyan ifadeleri camlara.
12 ana her birine ait 4 yan yol, sarılıyorlar ufukta.
Tam ortada, bir çocuk soruyor; neden doğmadım ben? baba!
Tebdili kıyafet dolanır aşk bu sokaklarda.
Hemen fark edersin.
Bir çam nefesi, bir ilahiyat. bir göz odadan görünüyor tüm kainat.
Anlama gelirsin.
Hak kın içinden düşmüş bir gonca, bu yeni doğacak günün habercisi, bir ülkenin
Bir yeryüzünün ve ya sema nın renklerini dağıtıyor kapı kapı,
yaprak yaprak.
Tecrübe; hakikat'in kölesi, buyuruyor efendisine.
Eyy! Güzeller güzeli
Göz kapaklarımın altındaki sonsuz rüya
Yalvarıyorum,
Bir yaprakta bu kuluna.
Evet...içerden bakınca dışarısı tuhaf bir tuhaf...Herşeyin kimyası herşeye kırılmış karışmış ve dolaşık. Buralarda bir yerde kendini anımsayana ya varsın veya yoksun gibi mezarlık suskunu bir matem...Ya da ana yolları yan yollara dökün saçın bulaş bulaşık..Oralarda bir yerde odalara kapatılmış gürültüdür, sesini tanıyıp bulansa ilahi nimetten sayılır. Güzel yazı paylaşımına sonsuz teşekkürlerimle.