Yaş Almış Ancak Yaşlanmamış Ruhlara

İnsan neyi arıyorsa, en geç onu buluyor hayatta. Yahut bulamadan içinde binbir umut ve yarım kalmış hikayelerle terki diyar eyliyor. Hepimizin sonu bu aslında. Hepimiz bu dünyadan, yarım kalmış birer hikaye olarak ayrılacağız. Virgüllerle dolu hayatımıza son noktayı, istediği yerde istediği zamanda 'ölüm' koyacak. Hiç bir zaman tamamlanamayacağız.

Bazen, yaş alıyor ama yaşlanmıyor insan. 60 yaşına da gelse o içindeki şen çocuğu avutmak için önüne oyuncaklar yığmak istiyor. Birlikte kırlarda koşup, bisiklete binmek istiyor. Ama ne yazık ki beden, tüm bunlara müsaade etmiyor. Bacaklardaki varis, beldeki fıtık, kalpteki çarpıntı o şen çocuğu küstürüyor. Ve küskün bir çocuğun ahı mıdır bilmem; ölüm er geç kapıyı çalıyor. Yaş almış ancak yaşlanmamış ruhlar, içlerinde binbir umut ve uktelerle uğurlanıyor son yolculuklarına. Ve deli dolu 60 yıllık koskoca bir ömür, 2 metrelik tahta bir tabuta sığıyor.(!)

Son bir soru hakkı tanınıyor onun adına, tüm insanlara. Belki onun sorup cevabını almak istediği ancak onun yerine sorulan bir soru; 'Merhumu nasıl bilirdiniz?'.. Ezberlenmiş ancak özenilmemiş bir cevap yuvarlanıyor her bir ağızdan; 'İyi bilirdik.'

''Hayır kardeşim, hayır!'' Bana sorarsanız; '' Daha yapacak çok şeyi vardı. İçindeki çocukla barışıp kırlarda koşacaktı daha. Kalbini kırdığı eşinin, bir acı kahve ile gönlünü alacaktı. Evinin önüne, geçen haftalarda diktiği gülleri sulayacaktı ve en büyük hayaliydi baharda onları hayat bulurken seyretmek. Kızının beyazlar içinde gelin oluşuna şahit oldu ancak daha anne oluşunu görecekti. Cılız, titrek bir ses 'dede' diye dizlerinin üstünde emekleyecekti ona doğru ve o, kollarını açıp bekleyecekti yüzündeki tebessümle.

''Merhumu nasıl mı bilirdim? İçindeki çocukla barışamadı. Eşinin gönlünü alamadı. Çiçeklerini sulayıp, baharda onları seyredemedi. Kızının anne oluşunu göremedi. Cılız, titrek bir ses ona 'dede' demedi, diyemedi. Daha yapacak çok şeyi vardı.''

---

Bir de şöylesi hikayeler var ki belki de bir öncekinden daha acı;

''Yaş almamış ancak yaşlanmış ruhların hikayesi''

Çağımız bu hikayelerle dolu ruhları barındırıyor sinesinde. Her köşe başında mutsuzluğundan dem vuran 20'lik tazeler, ölümü dileyen genç ama yaşlı ruhlar kol geziyor. Kimse mutlu değil ama herkes bir mutluluktur arıyor. Nerede mi? Bir başka bedende, bir başka şehirde, bir başka iş veya aşkta. Aranılan şey -Mutluluk- çok güzel bir olgu. Ama aranılan yer yanlış.

İnsan mutluluğu önce içinde var etmeli. Daha önce kaybetmediğin bir şeyin varlığından haberdar olamazsın. Varlığından haberdar olmadığın bir şeyin de yokluğunu duyumsayamazsın. Sende var olmayanı başka bir yerde bulamazsın. İlk önce senin için -mutluluk- ne ifade ediyor ona karar vermelisin. Yeni bir ev veya araba mı? Sevdiklerinin yüzünün gülmesi mi? Yeni yerler görüp, keşfetmek mi? Seni mutlu eden şeyi bul ve çabala. Yeni bir ev ise alnın terleyene kadar çalış. Sevdiklerinin yüzünün gülmesi ise diline susmayı öğret, kalp kırma. Yeni yerler keşfetmek ise kıçını kaldır ve yola çık. Öylece oturduğun yerden; 'Çok mutsuzum, mutluluğu arıyorum.' demekle olmuyor. Sen daha ayağa kalkmayı bilmiyorsun, mutluluğu mu arıyorsun gerçekten? Yapma!

İşte bu;
Yaş almamış ancak yaşlanmış ruhların hayat hikayesinden bir kesit.

Asla susmayan, insanı depresyona ve intihara sürükleyen olumsuz düşünceler ortasında bir beyin, sürekli olmazları arzulayıp kırgınlıklar otağı olan bir kalp, durmaksızın şikayet eden, memnuniyetsiz bir ruh..Ve en nihayetinde, yürüyen bedenler içinde ölmüş ruhlar. Hem de toprağa gömülmeden.. Azrail kendisine gerek kalmadığı gerekçesiyle görevinden istifa etse yeridir. Ne acı değil mi?

Şimdi, yeniden kulaklarda yankılanıyor bir soru; 'Merhumu nasıl bilirdiniz?' ve yine ezberlenmiş ancak özenilmemiş bir cevap yuvarlanıyor her bir ağızdan; 'İyi bilirdik.'

Durun durun ben de cevap vereceğim. Ezberlenmemiş ancak özenilmiş bir cevap; ''Daha yapamayacağı çok şeyi vardı. Evet doğru duydunuz yapacağı değil yapamayacağı çok şey vardı. Sürekli imkansızı arzulayıp durdu. Başkalarının hayatlarından güzel birkaç kesit alıp önüne, 'ben de böyle olmalıyım.' der sürekli kendini kıyaslardı. İşinden şikayetçiydi ancak istifa etmedi. Eşinden şikayetçiydi ancak boşanmadı. Hiç geçmeyen migreninden şikayetçiydi doktora gitmedi. Sorunlar gözünde bir dağdı, çaresini hiç aramadı. Bir -mutluluk- şarkısı söyleyip dururdu ancak mutluluk neydi kendine hiç sormadı. Ben de var mı diye kalbine hiç bakmadı. En büyük acıları o çekmişti, hayat yalnız ona çelme takmıştı. Yaşamı, kendine acıyarak ve ölümü dileyerek geçti. Şimdi; öldü. Ancak gerçekten istediğinin ölüm olmadığının o da artık farkında. Daha yapamayacağı çok şey vardı. Ama artık her şey için çok geç..''

-Hikayenin nerede biteceğini değil belki ama
nasıl bir hikaye olacağını sen seçebilirsin.-
Şimdi söyle bana; Hangisi sensin ?

20 Nisan 2018 4-5 dakika 17 denemesi var.
Yorumlar